Sevgili okuyucu kardeşlerim, 83 yaşın içindeyim. Yani üç ay önce 82 yaşımı bitirip, 83’ten üç ay aldım. Çocukluğumdan bu yaşıma kadar en büyük tutkum ve aşkım okumak. Hele de hikâye, Kürdçe “Çirok” dediğimiz masallar, öykü ve romanlaştırılmış yaşamlar, insanlık tarihiyle ilgili tarihi olaylar benim en büyük aşkım ve tutkum olmuş. Hele tarihi olaylara karşı olan sevdamın sınırı yok. Bu nedenle elime geçen her tarihi kitabı -tabii yalandan uzak tarih ve olaylardan bahsetmek istiyorum- zevkle okurum, ama kendi halkımın tarihini okuyunca hep hüzünlenir, çoğu zaman ağlar gözyaşı döker ve kendi kendime mırıldanarak “Yahu benim mensup olduğum bu Kürd halkını, dünya insanlarının çoğunun inandığı “Tanrı” denilen insanüstü varlık özel olarak mı yarattı” diyor ve hemen bir başka halkın dünyadaki konumu ve davranışı aklıma geliyor, bu kez de “Herhalde bu koca dünyayı, evreni ve bütün canlıların yaratıcısı Tanrı, biz Kürdleri ve Çingeneleri özel olarak yaratmıştır” deyip, o yaratana içimden geçen en okkalı sözleri, bir Kasımpaşalı serseri gibi söylüyorum. Çünkü o meşhur semtte gençliğimin tam 17 yılı geçti. Tabii Asmalı Mescit, Galata ve Unkapanı semtlerini de unutmuyorum. Bu dört semtin insanları siyasi olayların yorumcuları değil, küfürlerin ve her türlü pisliğin piri sayılırlar, ama ben o kadar zaman içinde bir türlü onlar gibi olamadım ama biraz da siyasi ve okkalı küfürleri yorumlayacak “Biri oldum” diyebilirim. Bugün de dünyada ve ülkemde gelişen siyasi olayları ve iki toplumun birbirlerine söyledikleri karşılıklı sözleri, öldürücü hareketleri yorumlayacak kapasiteyi kendimde bulamıyorum. Zira bu görevi yapan yüzler ve binlerce kişi var. Ben sadece bazı olaylar için fikrimi söyleyen bir Kürd insanıyım, ama “Kürd” denen 50 milyonluk bu halkın aklına da aklım bir türlü ermedi. Ben bu halkı yeterince anlayan kişi olamadım. N’olur anlayan biri beni bu anlamamazlık derdinden kurtarsın.
Değerli kardeşlerim, biliyorsunuz, dünyanın her ülkesinde Çingeneler var, ki bunlardan daha mutlu insanları bu dünyada göremezsiniz. Bu halk için neresi sabah, akşamı da orası olur. Bunlar tarihin hiçbir döneminde bir araya gelip bir devlet kurmayı akıllarına bile getirmemişler. Bunlar gezegen bir millet. Dünyanın her tarafında bunların yaşamı böyle. Yani dünyanın her toprak parçası bunların vatanı ve yurdu. Her nereye çadırlarını kuruyorlarsa, o gün ve o zamana uygun bazı lüzumlu aletleri, örneğin kalbur, elek, gümüşten yüzük, bilezik gibi benzeri şeyler yapar, hanımları da onları götürüp ihtiyacı olan insanlara satar, ayrıca burnuna halka takılarak ehlileştirilen ayı oynatır, genç kızları da dans eder, bütün bunların karşılığında da “Geşt” dediğimiz dilenme şekliyle kişi ve ailelerden un, bulgur, mercimek, yağ ve benzeri yiyecekleri alır götürür; ayrıca bir şeye karşılık fal da bakarlar. Kısacası Tanrı’nın yarattığı bu insanların dünyadaki yaşamları böyle. Tabii bugünkü T.C Reisicumhuru Kasımpaşalı Recep Beye fal bakan, Kulaksız mahallesindeki yaşlı Çingene Hanım onun geleceği hakkında ne demişse onu bilemiyoruz. Dilerim geleceği Saddam’ın geleceği ve akıbeti olur. Bi a Xwedê.
Gelelim biz Kürdlerin durumuna; sevgi ve aşkına.
Sevgili kardeşlerim tarih öncesi atalarımız hakkında çok bilgiye sahip değiliz. Ancak Sümer dönemindeki Huri, Guti, Mitani, Karduk ve Med İmparatorluğu dönemine ait ve sonrası tarihi bilgileri az da olsa biliyoruz. Özellikle Kawa olayı ile övünç duyar ve seviniriz. Ayrıca Med İmparatorluğunu kuran Şah Diyako en çok övündüğümüz eski bir atamız. Bugün “Şahê Merdan”-şaşkın Aleviler, Şahê Merdani, insan kasabı Arap Ali’yi zannederler- dediğimiz kişi Şah Diyako’nun kendisidir. O güne kadar Tanrı Kürdü böyle yaratırken, nedense birdenbire bir seksen dönüş yaparak, yeni bir Kürd tipini yaratmış ve bunlara “Sakın, sakın bir devlet kurmayı asla düşünmeyin. “Devlet” denen kurumu hiç aklınıza getirmeyin; getirirseniz sizi helak ederim” demiş. Tabii Bitlisli Şerefxan’a göre Mekkeli Muhammed’de, karşısında heybetli Kürdü görünce, ödü patlamış ve o korku hissiyle Tanrı’sına “Yarabbi bu halka devlet denen kurumu nasip eyleme” demiş, bunun için de duası kabul olmuş diye yazmış “Şerefname” denen eserinde. Herhalde İmralı adasındaki Peygambere de böylesi bir vahi gelmiş, ki o da “Devlet denen kurum, bir baskı aletidir. Bu aleti altın bir tepside bana verseniz bile, ben onu asla kabul etmem. Ben o düşünceyi çoktan çöp sepetine attım” demiş. Tabii Çingenelerin tanrısı, Çingenelere ne demiş onu bilemeyiz; ancak günümüzdeki dünya Çingenelerinin gerçeği bu; biz Kürdlerin gerçeğini de biz iyi biliyoruz.
Sevgili okuyucular, bugüne gelince, ben şahsen Şahlık döneminin yeğenimiz Persli çobanın oğlu Kiryos’a geçiş gününden bugüne gelen dönemlerden bahsetmek istiyorum. İşte Kürdün değişimi ve kendine “O günden başlıyor” diyorum. Yani zalim Kral Astıyages ve halkına ihanet eden Med Ordu Komutanı Harpagos. Bir oğlu için bütün halkını Pers’e köle yapan hain. Sonra, yaşadığı çağın en güçlü insanı Nariman, oğlu Zal ve torunu Rüstem. Bunlar kılıçlarını hep Persleri korumak için kullandılar, ki Kürdün İslam’ı kabullenmesinden günümüze kadar da bu durum hep böyle devam etmektedir.
Evet, Kürdün kini, ihaneti, aşkı, sevdası ve sevmesi bir başkadır. Bunun için “Ben Kürdüm Ama, Kürdü anlayamadım” diyorum.
Evet, Kürd kininin sınırı, hududu yoktur; ancak bütün kini kendi halkınadır. Kürd düşmanına Melek, halkına cehennem zebanisi ve tarih de buna şahittir. İşte alın size İslam dini için Kürdün ne yaptığına. İslam orduları 612 ve 638-40 arası yüzbinlerce Kürdün kellesini kılıçlarıyla uçururken, bugün o orduları oluşturan kişinin doğum gününü kutlayan en ön sırada Kürdlerdir. Yine 1071 de bu din için barbar Türk’e yol açan, onları Anadolu’ya getirip yerleştiren, onları hem kendilerine ve hem de başta Yunan halkının başına bela eden, o günkü Mervane Kürd devletini yöneten ve Kürd aşiret reislerine ne diyeceğiz? Yine bugün milyonlarca Kürdün gururla övdükleri Selahaddin î Eyub î, yüzbinlerce halkını imha eden İslam dini için, bütün Kürd varlığını götürüp Arap halifesine teslim eden kişidir. Halkının düşmanını Tanrı bilen kişi. Ne garip değil mi? Cellatlarına tapan toplum.
Peki bu celladına tapmanın, sevmenin nedeni ne?
Hiç kukusuz, sevmenin, sevilmenin ne olduğunu bilemediği için.
Kendi filozofuna değil, -Amedê Xani- düşman yobazına inandığı için.
Severken okşamayı değil, ısırmayı okşama bilen ve sayan toplum.
Dostunu düşmanından ayırt-etmeyen toplum.
Taptığı, sevdiği kişi ve kişilerin kendilerine ne verdiğini bilmeyen toplum.
Sevdiği kişi için kendini yakan bomıklar, zavallı sersemler topluluğu.
Dilerim kızmazsınız bu dediklerime.
Bakın sevgili kardeşlerim, Kürdistan’daki Kürd Aleviler, yüzbinlerce atalarını kılıçtan geçiren İslam dininin kurucusu Mekkeli Muhammed ordularını hiç akıllarına getirmeden, Kerbela’da, Muhammed’in yakın akrabası olan, iktidar kavgası için Yezit tarafından şehit edilen Hüseyin ve diğer 71 kişi için her yıl 12 gün oruç tutup, su içmez yas tutarlarken, 1937-38 de Dersim’de zalim Türkün süngü, kılıç ve tüfek mermileriyle şehit edilen 70 bin Dersim şehidini senede bir defa bile akıllarına getirmez, onlar için bir dakikalık saygı duruşunda bile bulunmazlar. İlginçtir o barbarlığın emrini veren kişi Mıstê Kor’u dost görür, ona Tanrı gibi tapan Kürdler var. İşte alın size barbar Türkün Afrin saldırısını faşist MHP Başkanı, Devşirme Devlet Bahçeli ile birlikte onaylayan Kemal Kılıçdaroğlu, o zalimi öven Abdullah Öcalan, Aysel Tuğluk ve diğer binler, yüzbinler. Ha, Afrin saldırısını onaylayan ve bunun için el kaldıran satılmış yüze yakın, sözüm ona Kürd Milletvekillerini de unutmayalım. Bunlar en kutsal değerlerini 15 bin lira maaşa satan……………
Sevgili kardeşlerim biz Kürdler dostumuz kim, düşmanımız kim, bunun bilincine varmış değiliz. Geçmiş yanlışlarımızdan ders alan sağlıklı bir toplum değiliz. Hep birbirimize düşman olmuş bir toplumuz. Bizdeki hainler anamızı ağlatan acımasız kişilerdir. Hatırlayın son yüzyılın hainlerini. Ginili Murd Axa, Qaso, Rayber, Zeynel, Pırço ve bugünkü Köy Koruyucularını, Güney’deki parçada Hero Xanım, oğlu Pavel, Ala Talabani ve bunların benzerlerini. Ülkenin yarısını düşmana teslim eden alçak hainler ve bunlarla iş birliği içinde olanlar.
Evet sevgili Kürd kardeşlerim, bu bizim gerçeğimiz. Biz birine düşman olurken, neden düşman olduğumuzu bile bilmiyoruz. İlginçtir düşmanlığımız çoğunlukla birbirimizedir. Alın size YNK ve KDP, Goran, Komel ve PKK’nın diğer yurtsever Kürdlere karşı tavır ve davranışı. Kendi içinde öldürdüğü binlerce genci ve kendisi gibi düşünmeyen kişi ve kurumlara karşı düşmanca hareketi. Kısacası bana göre Kuzey parçada, PKK’nın çıkışı ve bu parçada yaşayan Kürd toplumu için bir felaket olmuştur. Bu kurumun ortaya çıkışıyla toplumumuz içinde düşmanlık alabildiğine gelişerek doruk noktaya çıkmış, kardeş bile öz kardeşine düşman edilmiş, saygı, sevgi, hoşgörü ve “İhtiram” denen kutsal kavram bu örgütün davranışıyla ortadan kalmış, torun nene ve dedesine “Heval” demeye alıştırılmıştır. Bu örgütün çıkışıyla Kürd dili ölmüş, asimilasyon daha da katmerleşerek çoğalmış, Kürd coğrafyası tarumar olmuş ve insansızlaştırılmış, ülkemiz bir viraneye dönüşmüştür, ki bunun sebebi de bu partinin yanlış davranış ve politikası sonucu olmuştur. 33 yıllık bir kirli savaş sonucu, ne bir karış yurt toprağı özgürleşmiş ve ne de dost düşmandan ayırt edilmiştir. Bu örgüt her yenilgiyi bir zafer olarak ilan etmiş, milyonlarca insanımız da buna inanmış ve inanmaya da devam etmektedir. Kobani direnişi elbette bir Dimdim Kalesi direnişi gibiydi, ki Pêşmerge, ABD ve koalisyon güçler olmasaydı orada bir tek insanımız bile kalamazdı; ama bugün Kobani’de kaç Kürd kalmıştır, bilen bilir. Yine bu partinin yanlış politikası sonucu, bugün zalim ve barbar Türk devleti bir İŞİD çetesi gibi Afrin’deki kardeşlerimize saldırmaktadır. Afrin’in sonucu ne olacağı şimdilik bilinmez bir iz izlemektedir, ki bizim yüreğimiz orada yaşayan kardeşlerimiz için derin acı çekmekte, gözlerimiz ise tuzlu yaş dökmektedir.
Sevgili kardeşlerim, zalim barbar Türkün Afrin saldırısı sonucu, dünyadaki bütün Kürdler her gün sokaklarda gösteri yapmakta ve dünya kamuoyunu yardıma çağırmaktalar, ki bu çağrı gösterilerinde PKK kitlesi dünyaca “Terörist” ilan edilen -ki asıl terörist Türk devletidir- hep Apo’nun portresini ve parti bayrağını taşımakta ve halkımızın yüzde doksanının kabul ettikleri dört renkli bayrağımıza düşmanca bakmaktalar. Oysa gönül isterdi ki bu bomık kitle bir hiç uğruna zalim Erdoğan’ın emriyle zindanda atılan Selahaddin Demirtaş’ın portresiyle sokaklara çıksalardı, ama yok öyle bir hareketleri. Selahaddin bence on Apo kadar dinamik bir kişiliktir. Güçlü bir Hatip, ne konuştuğunu bilen bir liderdir. Kısacası bu kitlenin çoğu Apo’yu kendilerine bir Tanrı ve Peygamber saymaktalar. Geçen gün yeni tanıdığım Bitlisli bir genç bana “Apo benim hem Tanrım ve hem de Peygamberimdir” deyince, ben: “Şeker kardeşim lütfen bana söyle, senin “Tanrı ve Peygamberim” dediğin Apo, sana ve bir bütün Kürd halkına ne verdi, lütfen bunu bana kardeşçe, dostça açıkla” dediğimde hiçbir cevap veremedi, yüzünü ekşitince yanından ayrıldım. İşte bunun için “Kürd severken, okşamayı bilmez, ısırmayı okşama sayar” diyorum.
Sahiden sevgili kardeşlerim, Apo ve onun örgütü 40 yıllık bir zaman dilimi içinde Kürd halkına ne verdi? Acaba onun ne verdiğini görmeyen bir kör müyüm ben? Hayır, gören iki gözüm ve halen iyi çalışan bir beynim var. Apo mala me şevitand, pergala me belav kir. O binlerce Kürd beyin insanının ölüm fermanını çıkaran ve fermanını yerine getiren kişidir. O bırakujiyi daha da hızlandıran bir şahsiyettir. Onun yanlış ve saçma politikası sonucu geçen yıllarda önce Kobani yerle bir edildi; ardından, yani geçen yıl 2017 Sur, Silopi, Cizre, Nusaybin, İdil ve diğer birçok kasaba yerle bir edilirken, bugün de Afrin sıradadır.
Sevgili kardeşlerim, inanın bütün bu olumsuzluklardan, geçmiş tarihimizin bütün yanlışlarından ders almayı bilmeyen ve güçlerini birleştirmeyen bütün Kürd Kurum, Kuruluş, Parti ve bu kurumları yöneten kişilere şaşıyorum. Bazen bunlara kızarak -Bağışlayın- “Kör ve sersem herifler” diyorum. Çünkü bunlar karşılarında birbirlerinin ezeli düşmanları olan, yani Türk, Arap ve Persli caniler, Kürd sorunu olunca hemen otomatikman bir araya gelip, kardeş gibi birleşiyorlar, ama bizim Kör Parti liderlerimiz, Ağa, Şeyh ve Seidlerimiz nedense bir araya gelip ortak düşmanlara karşı güçlerini ve isteklerini birleştirip netleştirmiyor ve bu anlamda bir çalışmaları da olmuyor.
Ben yaşlı bir Kürd olarak bütün içtenliğimle uzak bir diyarda bütün Kürd Parti liderlerine, Şeyh, Axa ve Seidlere sesleniyor, “N’olur düşmanları kendinize örnek alın, birbirinize kardeşçe davranın, güçlerinizi zalim düşmanlara karşı birleştirin, Afrinli kardeşlerimizi yalnız bırakmayın, atalarınızın o kutsal Kürdistan toprağını zalim Türk, Arap ve Fars’ın kirli ayakları altında kurtarın, özgürleştirin zavallı, yalın ayaklı halkınızı, bir devlet kurmaya çalışın, Birleşmiş Milletlerin bir üyesi olun” diyorum. O günü görüp sonra ölmeyi çok isterim. Keşke özgür bir Kürdistan’da çarıklı bir çoban olsaydım, ölünce bedenim o toprağa gömülseydi.
Sevgili okuyucular, temiz duygularımla yazılan bu makalemin altında, son isteğimle ilgili yazdığım Kürdçe bir şiirimle yazıya son vereyim. Dilerim bu benim son yazım olmayacak. Zira gurbet, ülkemin hasreti ve mevcut durumu beni çok üzmekte ve güçsüzleştirmektedir.
Kürd birliğinin biran önce oluşması ve Afrin’nin barbar Türk’e mezar olması dileğiyle.
Kürdçe Şiir
Daxwazîya Dil, Carek dî Nabim Xort
Xwezî şivan bimama li ser gaz û tat û deşt û çîyan
Raketama li bin sîya darên mazî, bî, gûz û tûyan
Bimirama li ser erdê Kurdistan, warê bav û kalan
Neketama xurbetê ez, li nav kesên xerîb û bîyan
Xwezî bimama li welatê xwe, jibo gezek nanê tisî
Bikişîyama li ser erdê bav û kalan wekî jûjî û kûsî
Bijîyama di şikeftekî da li ser erda sar, bê nîvîn û kursî
Bimirama li wir, tazî û rût, wekî baçermok û masî
Ji kevir û kuçan, ji newal û neqeban ra bibûma heval
Li pey naxira dewar û pêz şivan, min bikutana bilûr û qewal
Biçêrandana pezên xwe li zozanan, vexwarina avên sar û zelal
Êvar, êvar, ber bi gund dagerîyama, tasek dew vexwarina li mal
Bi salan e, keserê jehr kirîye ji min ra jîn û jîyan
Derd û kulan ez kuştim, zor digerim li ser pîyan
Dê bimirim li xurbetê, dûrî qom û qebîl, xuşk û biran
Li dor meyîtê min negîrin heval û hogir, û der û cîran
Çiqas zor e, çiqas zor e ev rewş û ev hal
Heştê du sal pirr zû hatin çûn, êdî ez bûme kal
Ber bi çala kûr diçim, dê ewder ji min ra bibe mal
Gîşt mar û mişk bin li dor min, ez jî ji wan ra heval
Ax li min, ax li min, keserê ez kuştim, kesera welêt
Li wir pitik bûm, xort bûm, bextewar, ciwan û pêt
Dijmin ez li wir dûrxistim, kirim kerengê ber bê, axxxx, hewaar hewaaaar
Kevir û kuçan xistim, zalimê zalim, ez kirim dîn û şêt
Dem dijmin e, zalim e, wekî gurê har û hov
Mêvan e li cîhan her zindîyek li tev mirov
Herkes rêwîyê ber bi axa reş e bê guman
Mirin hût e, ji xwînê têr nabe wekî Tirk û Moskov
Nêzik bûye dijmin, di dest da şûr e
Bêçek û bêhêz im ez, kuştin ne dûr e
Cîyê xwarinê çal e, tarî gora kûr e
Li wir ew e, mar û mişk in, cendeg nêçîr e
Riza me, kal û pîr im, bêşûr û çek im
Laşê da hêz nîn e, çito şûr rakim?
Serkeftin nabe, qet bawer nakim
Dê bême kuştin, car dî nabim xort.
Not:
Bu şiirimi okuyan dostlarım üzülür muhakkak, sevmeyenler de “İnşallah bir gün önce defolup gidersin” derler.
Selamlar, saygılar