Değerli okuyucu Kürd kardeşlerim, ben 86-87 yaşında, Kürdistan’ın bir beldesi olan Dersim, Mazgirt kazasının, Moxındi nahiyesinin “Kupık” adlı bir köyde doğdum ve 14 Nisan 1951’de ülkem Kürdistan’ı, köyüm Kupık’ı terk ettim, oldum bir terki-welat. Önce Adana, daha sonra İstanbul. Beş yıllık Türk okulunda okudum ve bu kısa okul süresinde beni bana unutturan, düşman okullarında okumuş, öğretmen olmuş Kürd öğretmenler beni ırkçı bir Türk yaptılar. Ben 27 yaşımda iken gidip Kıbrıs’ta, aslını, kökünü bilmediğim, fakat Türk sandığım bugünkü 59 yıllık eşimle evlendim. Hani Kürdçe de bir deyim var: “Min keç dizanî, lê jin, bî derket”. Türkçesi “Kız diye aldım, dul kadın çıktı” misali yani eşim Kürd kökenli çıktı. Kıbrıs’ta üç yıl yaşadım ve ilk sosyal bilincim orada başladı. 28 Şubat 1965’te İstanbul’a döndüğümde, kendimi yeni bir İstanbul ve yeni bir Türkiye’de buldum. Çünkü 27 Mayıs 1960 cuntası sonrasında Türkiye’de siyaset değişmiş, işçi sendikaları ve işçilerin partisi TİP kurulmuş, dünya ise iki sistem içinde, yani Sosyalist Sistem ile Kapitalist Sistem arasında ikiye bölünmüş, soğuk savaş hızla devam ediyor, dünya gençliği de sokaklarda. Özellikle de Güney Amerika ülkelerinde gençlik hareketleri, Şili’de Allende’nin öldürülmesi, faşist Pinochet’in yönetime el koyması, Avrupa İspanya’sındaki faşist Franko diktatörlüğüne karşı hareketler, Türkiye’de ise hem Kıbrıs ve hem de mevcut ırkçı ve faşist rejime karşı o günkü sol eğilimli gençlik hareketleri günlük hayatın bir parçası haline gelmişti. İşte tam böylesi bir atmosfer ve dünyanın da iki kutuplu sistem arasında olması, kişi ve toplumların tercihleri somut olarak ortaya çıkmıştı. Yani ezenle ezilenler sorunu. Ayrıca yeniden ezilen dünya uluslarının sorunu da gündeme gelmiş, Kürd gençliği ve Kürd yurtseverleri de bu somut gerçeğin bilincine varmış, gizli gizli örgütlemeye çalışırlarken, kendilerine de en yakın dost ve müttefik bildikleri Sosyalist Blok’u seçmişlerdi. Yani o günlerde Türk düşman üniversitelerinde okuyan, Kürd gençleri hem ulusal bilinçle tanışıyor ve hem de dünyadaki iki sistem arasında tercihlerini birbirlerine anlatarak örgütlenmeye çalışıyorlardı. Örneği 1959’da Kerkük’de gelişen bir olay sonrasında Niğde Milletvekili Asım Eren’in Meclise verdiği misilleme önergesi, 49’lar meselesi ve ardından 450 Kürd Ağa ve aşiret liderlerinin tutuklanmaları ve onları götürüp Sivas Kabakyazı kampında hapsetmeleri, Kürd toplumunu daha da hareketlendirdi ve Kürd üniversite gençlerinin ve aydınlarının birlikte kurdukları DDKO Gençlik Örgütü’nün Doğu Mitingleri, Kürd Ulusal Ruhun daha da gelişmesine vesile oldu. Ayrıca Kürd aydın ve yurtseverleri daha önce, yani 1961 yeni Türk Anayasa’sının getirdiği bir takım kısmi sosyal özgürlükler sonrasında kurulan çeşitli iş dalı dernek ve sendikalarda görev aldılar, TİP’in içine girip Kürd sorununu dile getirdiler ve TİP Kürd sorunundan dolayı kapatıldı. Daha sonra Kürdler çeşitli adlar altında Türkçe Kürdçe gazete ve dergiler çıkardılar, bağımsız dernekler, illegal partiler kurdular. Örneğin Türkiye Kürdistan Sosyalist Partisi, Rızgarı, Ala Rızgarı, Pêşeng, KİP, Kawa, Dengê Kawa, PKK vs. vs. Ki bunların bir bütünü de sosyalizm ve komünizmi savunan partilerdi. Bugün hâlâ PSK ve PKK sosyalizmi savunur. Yine o dönem Güney parçada KSP vardı, başkanı da Mahmut Osman’dı. YNK’in başkanı Celal Talabani Çin yanlısı Maoistti. Güney Batı’da merhum Kürd Hamit Derviş Suriye Komünist partisinin başkanı idi. Doğu parçasındaki İKDP başkanı merhum Qasımlo sola yakın bir çizgi izliyordu. Yani gerçek bu idi.
Sevgili okuyucu kardeşlerim, bunları niçin yazıyorum size? Ben şahsen ilk önce bu Kürd Parti ve örgütleri tanıyarak Kürdlük bilincimi geliştirdim ve karınca kadarınca da Kürd Ulusal Kurtuluş mücadelesine katkı sunmaya çalışarak bugüne geldim. Kısacası Kürd Ulusal Bilincini Kuzey Kürdistan’da Kürd toplumuna aşılayan Kürd Sosyalistler birinci derecede görev aldılar. Bunlardan biri de bu son günlerde bazıları tarafından bombardımana tutulan Sayın Kemal Burkay’dır. Yani bu gerçeğin altını kalın bir çizgi ile çizmek lazım diye düşünüyorum. Ben şahsen Kuzey Kürdistan’da (KADEK’i saymazsak) Kürd Sol partilerden başka parti görmedim. Yani Kuzey parçada Kürd toplumunu örgütleyen, doğru ve yanlışlarıyla Kürd Sosyalistleri, Kürd Komünistleridir. Lütfen bu insanların hakkını yemeyelim ve o geçmiş zamanı da göz önüne getirerek, vicdanlı davranalım. Kemal Burkay’da hepimiz gibi bir insandır. O da doğru ve yanlışın olduğu bir dünyada yaşıyor. “O bugüne kadar hiç yanlış yapmamış” diyemeyiz. Her insanın yaşamında doğruları olduğu gibi, yanlışları da olabilir. Burkay belki bilerek veya bilmeyerek bazı arkadaş ve yoldaşlarını örgüt içinde kırmış olabilir. Bu onun hiçbir şey yapmamış anlamına gelmez… Diğer bir gerçek: Eğer Kuzey Kürdistan’da 1970 sonrası sosyalist anlamda Kürd halkını örgütleyen yalnız Kemal Burkay ise, o zaman yalnız onu dostça, kardeşçe eleştirme hakkımız olurdu, ki bu da onu hiç incitmezdi. Oysa tanıdığım Kemal Burkay’da derin bir Kürdlük ruhu var. O Kürdlük dünyasında böyle tanınır. Lütfen değerlerinize sahip çıkın. Vurun ama öldürmeyin, yazık olur. Öte yandan Kürdlük yaşamında bir tek Kürd kişiyi örgütlemeyen kişinin Kemal Burkay ve benzerlerini eleştirme hakkı yok. Hele hele, Kürd Kürdistan sorunuyla bir tek makalesi ve on sayfalık bir kitabı bulunmayan genç bir Kürdün hiç hakkı yok. Doğrudur, biz hepimiz 1970 sonrası çok yanlışlar yaptık. Ne idi yanlışımız? O günkü dünyayı iyi tanımadığımız bu bir. İkincisi öğretmenlerimizin kimler olduğunu bilmememiz, onları iyi tanımamız ve dost bilmemiz. Üç: Eğer bir şeyi yok etmek veya inkâr etmek istersen, onun yerine o güne özgü bir başka güzel şeyi yerine koyman gerekli, ki biz bunu yapmadık. Düşman Hoca bize bizim Ağayı, Şeyh’i, Seid’i düşman gösterirken, kendi Ağa, Bey, Şeyh ve Hoca’sını düşman görmüyor, onunla birlikte bizi yok etmek istiyordu. Onlar bize sosyalizmi anlatırlarken: “Sizin Ağanız, Beyiniz, Şeyh ve Seid’iniz sömürücü, kan emici” diyor biz de inanıyorduk. Ayrıca binlerce yıllık dini ve Tanrı’yı bir gün de yok ve inkâr etmemiz hiç de doğru değildi. Bu ancak bir insani eğitim sonucu ve insanın gerçek insani kâmil olmayla mümkündü, ki biz bunu yapmadık, hâlâ bunu yapmayanlarımız çoğunlukta. Hiç unutmam, İstanbul’da bizim Rayber kişi evime gelmek, ben talibini görmek isterken, ben onu evime sokmadım. Peki onun yerine ben neyi koymuştum? Tek kelimeyle hiçbir şey. Oysa dünyadaki bütün devletleri kuran, hep Ağa, Bey, Şeyh, Seid ve tüm dini liderler olmuştur, ki bizim de devletimizi onlar kuracaktı. Çünkü onların (hepsi olmasa da) bir asaletleri vardı. Okuyan, matematiği, tarihi, sosyoloji ve sosyal yaşamı onlar daha iyi biliyordu. Yani Barzani ve Talabani ailesi gibi aileler ve kişiler bizim hasretle beklediğimiz devleti kuracaklardı, ki tam olmasa da onlar Güney parçada kurdular.
Evet, konuya dönersem, Burkay ve arkadaşları ölümsüz Mele Mustafa Barzani’nin Kisinger’e yazdığı mektuba “İhanet belgesi” demişlerdi o günlerde, ki bence en büyük yanlışları bu idi, fakat sonra özeleştiri vererek özür dilediler; bunu görmek ve bilmek lazım. Kısacası hatasız ne bir insan var bu dünyada ve ne de herhangi bir kurum ve kuruluş. Hele bu sitede zaman zaman Kürdçe bir şeyler yazan Weli Sebri Bey’in Sayın Kemal Burkay’ı bunamış bir son çocuk görmesi, ona “Mustafa Kemal Burkay” demesi, terbiye boyutunu aşan bu söylem, hiç de hoş değil. Sanki Kemal Burkay dünyaya gelmeden önce Kürdistan’da Kemal adında biri yokmuş gibi, onu Kürd düşmanı Selanikli Mustafa Kemal yerine koyması çok ayıp ve buna literatürde, “Hâd aşma” denir, ki Weli Bey bu hadi aşmıştır, çok yazık. Biz büyüğümüze karşı hiçbir zaman saygısızlık yapmayan, hakaret içerikli laf söylemeyen bir halkın ve toplumun çocuklarıyız, bunu unutmamak lazım. Ama ne yazık ki Weli Sebri, Ferda Çetin, Haydar Işık ve benzerleri gibi Kürdler bu değerli kültür alışkanlığımızı ayaklar altına alarak çiğniyorlar. Yine çok yazık, çok yazık…
Yazıya son verirken, birbirimizin yanlışlarını gördüğümüzde, birbirimizi dostça, kardeşçe uyarmalı ve doğruya yöneltmeye çalışmalıyız. Tabii doğrularda mutlak değiller. Doğrular zamana ve insanın gelişme sürecine bağlı diye düşünüyorum.
Sevgili Kürd okuyucu kardeşlerim, dilerim bu benim son yazım olmaz. Zira 6 hafta önce aniden öldüm, dirildim. İki hafta hastahanede kaldım, göğsüme pil taktılar, dilerim pil çabuk beni ölüme götürmez. Böylesine bir dilekle. Saygılar, sevgiler.