Adım adım, sindire sindire, insan soyunun bugüne kadar yarattığı tüm kavramları yeri geldiğinde sinsice kullanarak; örneğin “askeri vesayet” diyip liberalleri sıvazlayarak, “başörtüsü ve din özgürlüğü” diyip yumuşak İslamcıları yanlarında tutarak, “barış süreci” diyip savaş yorgunu Kürtlere ve tüm barışseverlere umut aşılayarak, “yönümüz Avrupa” diyip batı sermayesinin ülkeye girişini kolaylaştırarak ve görece bir “tüketim refahı” yaratıp 300 yıllık haslet olan “muasır medeniyet”e kendileri aracılığı ile ulaşılacağına kitleleri ikna ederek, şimdilerde borç batağındaki hemen herkesi daha fazla kemer sıkmasını öğütleyip, bu hale gelinmesini Kemalist/seküler cumhuriyetin başarısızlığına bağlayarak, tüm bu olan biteni yaparken duruma azıcık kuşkuyla yaklaşanları, “statükocu monşerler” diyip aşağılayarak ve konsolide edebildiği kitlelere de aşağılatarak (vs…) her dönem farklı kesimlerle farklı ittifaklarla yoluna devam etme becerisi gösteren AKP, şimdilerde kendilerini “muhalif” olarak gören her kesimin kuşkulu bakışları arasında kendi gündemi doğrultusunda gece yarısı çıkarılan CB kararnameleriyle yoluna devam ediyor. Durmak yok yola devam dedikleri yolun nereye evrildiğini ürkek muhalefet her geçen gün biraz daha ürkerek anlıyor ama “du bakalım n’lacak” modundan da bir türlü vazgeçemiyor.
Son günlerde olup bitenlerin bir kısmı ve olmayıverenler.
1.Barış sürecini takip eden günlerde PKK sözcüsünün “devlet tekrardan barış masasını kurarsa biz yerimizi alırız” mealindeki gazete haberini Twitter üzerinden paylaşan, Türkiye’de hemen her kesimin sıkıntılarını sokakta ve parlamentoda dile getiren HDPli milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’na “örgüt propagandası” yapıyor diyerek hapis cezası verildi ve hızla milletvekilliği düşürüldü. Gergerlioğlu güçlü bir duruş sergileyerek parlamentoyu terk etmedi, parlamentodaki odasında yatıp kalkmaya başladı. Dün MHP genel başkanı Bahçeli, Gergerlioğlu’nun odasından atılması talimatını verdi ve bugün Gergerlioğlu “namaz kılmak için abdest almak üzere gittiği lavaboda” elbiselerini giymesine bile fırsat verilmeden gözaltına alındı. Gergerlioğlu savcılıkta ifade verirken dışarıdan getirilen elbiseleri giymeyerek, “böyle getirdiniz böyle ifade vereceğim” diyerek durumu teşhir eden güçlü tavrından vazgeçmeyeceğini bir kez daha gösterdi. Lakin yalnız bırakılan Gergerlioğlu, DEP milletvekillerinin 1994 yılındaki mecliste tutuklanmasını andıran biçimde tutuklandı. Şimdi cezaevinde tutsak ve maalesef yalnız.
Gergerlioğlu’nun birkaç yıldır sürdürdüğü mücadele hattı bu ülkede uzun süreye yayılan ender sivil itaatsizlik eylemlerinden biri olarak tarihe geçiyor, ama AKPyi askeri vesayeti tasfiye eden bir organizasyon olarak gören ve sivil toplumun tarihin geldiği son ve en güzel aşama olduğu üzerine ciltlerle yazarak toplumun bu hale gelmesinde “ajan rol” oynayan liberallerden tık yok. Kendilerini olmayan sosyal devletin olmayan sosyal politikalarını savunan kesimler olarak tanımlayan başta CHP olmak üzere sosyal demokrasi çizgisinin tüm temsilcileri, kutsal saydıkları parlamenter demokrasinin içine tükürtülürken, bırakın sosyal devleti savunmayı, parlamentoyu bile savunmaktan aciz bir hatta politika yapmaya devam etmekteler. 16 vekili, 68 belediye başkanı, binlerce üyesi hapsedilmiş HDP büyük bir kuşatma altında hak mücadelesi verirken, yalnızlaştırılmış olmanın gönül kırgınlığıyla önümüzdeki dönemde izleyeceği politik hat konusunda netleşememektedir yada nasıl bir politika izleyeceklerini kitlelerine bile taşıyamamaktadır. Nitekim bu durum vekilleri Gergerlioğlu hakkında Bahçeli “atın bunu meclisten” dediği gece Gergerlioğlu’nun yanında topyekün nöbete kalmamaları da dahil, kendi kitleleri tarafından bile doğru bir politik hat izleyemedikleri konusunda eleştirilmelerine sebep olmaktadır. Dolayısı ile AKP, ekonomik ve politik olarak sıkıştığı her dönemde yanına birilerini çekerek sürdürdüğü politikaları, bu kez karşısındakileri hem kendi içlerinde hem de aralarında birbirlerine düşürecek politik bir gerilim hattı yaratarak bertaraf edip, yoluna devam etmeyi denemektedir. Bu durum, AKP’nin geri dönüşsüz biçimde toplumsal gerilimi yaşamın her alanına yayarak tahrik ve tahrip gücü yüksek bir siyasi çizgiye daha görünür şekilde evrildiğine ve önümüzdeki günlerde toplumsal alana laik/seküler kesimlerin daha da huzursuz olacakları uygulamaları koyacaklarına işaret etmektedir.
2.HDP’nin kapatılması ve 687 kişi hakkında siyaset yapma yasağı ile ilgili açılan davanın nasıl sonuçlanacağı konusunda AYM kararı beklenirken (esasen AYM’nin hukuki değil politik bir karar alacağı ve HDP’yi kapatacağı da hemen herkes tarafından tahmin edilirken), önceden zaten kutuplaştırılmış kesimlerin gerilimleri tüm ideolojik araçlar devreye sokularak arttırılmakta, HDP=PKK eşitlemesi üzerinden HDP’nin uğradığı haksızlıkları dile getiren tüm kurum ve kuruluşlar terörist ilan edilmektedirler. İktidarın kullandığı dile teslim olan, “aman onu yapmayalım AKP’nin işine gelir, aman bunu da yapmayalım AKP’nin istediği bu” aymazlığıyla her geçen gün AKP’nin totaliter iktidar alanını genişleten “muhalif” kesim, kendilerini sürekli daralttıkları alanda artık iyice felç olmuş durumdadırlar ve bu felçli halleriyle toplumda her geçen gün umutsuzluğu yaymaktadırlar. Dolayısı ile ekonomik olarak tam bir yoksulluğa teslim olmuş, politik olarak umutsuz kalmış kitlelerin giderek ağırlaşan baskı politikalarına direnme şansı oldukça azalmaktadır. Kendi içine çekilen kitleler, dönem dönem hareketlenip parti politik alanlarına müdahale etmeyi denese de, iktidara pandemiden de güç alarak toplumsal muhalefeti içerden denetleme, sokağı görünmez kılma şansı veren bu dönemde iyice deprese olmuş vaziyettedir. Bu anomik hal, toplumsal çürümeyi sürekli daha dış çeperlere doğru yaymaktadır. Dolayısı ile “ölü toprağı” serpilmiş bir muhalefet boşluğundan da beslenen AKP, 20 yıldır adım adım ülkeyi talan eden politikaları yüzünden artık her alanda duvara toslamış olmanın hesabını demokratik yollardan vermek yerine, totaliter iktidarını güçlendirme ve iktidarı asla terk etmeme yollarını aramaktadır. Çırpındıkça her geçen gün daha fazla batan, battıkça daha çok günah işleyen, günahının hesabını verecek güç ve cesareti olmadığı için de her geçen gün memnuniyetsiz kitlelere karşı zulmünü arttıran AKP/MHP bloğu da dahil, tüm ülkeyi daha zor günler beklemektedir. Bu zorluğun aşılması konusunda muhalefet güçlerinin ortak bir programı olmadığı gibi asgari demokratik taleplerde birleşecek bir deklarasyon yayınlama cesareti bile şu anda bulunmamaktadır. HDP’nin kapatılması başvurusunu eksik bularak reddeden Anayasa Mahkemesi, şimdilik bu süreci rafa kaldırsa da, aslolan AKP’nin kendini istediği her an Kürtlerle ilgili tartışmalar aracılığı ile konsolide etmesi ve bu sürece muhalefet etmeyi beceremeyen “muhalefeti” bir kez daha köşeye sıkıştırması. Yani ne Osmanlı da ne AKP de oyun bitmiyor ve Kürt meselesinde her seferinde “muhalefet” ip gibi AKP’nin arkasına diziliyor.
3.İstanbul sözleşmesinin feshedilmesine ilişkin CB kararnamesi hukukçulara göre hukuk dışıdır. A. Duran Topuz’un kavramsallaştırmasıyla “anti-hukuk” zamanlarında hukuksuzluğu vurgulamanın bir anlamı kalmış mıdır, bilinmez ama, bu halin tam da faşizm için Dimitrov’un tanımladığı “egemen bloğun kendi koyduğu kurallara bile uymama halinin” göstergesi olarak bir yere not edilmesi gerekir. O not edilmesi gereken yer, totaliter iktidar bloğunun bundan sonra yaşamın her alanına daha üst perdeden saldıracağını beklemek olmalıdır. Kadının statüsünü yükseltmeye, hatta bu bile değil, kadının can güvenliğini korumaya yönelik bir sözleşmeyi 10 yıldır uygulamaması bir yana, uygulamadığı bir sözleşmenin yürürlükte kalmasına bile tahammül edememe hali, iktidarın geçmişte dönem dönem ittifak ederek yol aldığı liberal/demokrat/Kürt bloğundan umudunu iyice kesip, erkek egemen zihniyeti dinci gerici ideolojiyle bütünleştirerek, yeni ittifak rotasını daha açıktan dinci yapılanmalarının kendisinden uzak duran küçük ortaklarına döndürdüğünü göstermektedir. İstanbul sözleşmesiyle Saadet Partisine selam çakılmıştır. Gergerlioğlu olayında parlamentoda iktidar karşıtı ittifak olasılığı içindeki partiler terörize edilmek istenmiş, küçük çaplı milliyetçi oyların konsolidesi hedeflenmiştir. HDP’nin kapatılması ve kadrolarına siyasi yasak manevrası, bir yandan muhalefeti iyice felç etmeye dönük bir adım olarak tasarlanmış, öte yandan olası bir erken seçimde HDP’yi sandıktan küstürerek seçime katılım oranını düşürmeyi; az katılımlı seçmenle kendi yüzdelik oy oranlarını arttırmayı amaçlamıştır (Elbette sadece bu değil, HDP’ye yönelik bu kıyımcı tutum ülkenin yıllardır kaydığı yeni totaliter eksenin artık yeni bir aşamaya geçtiğini gösterir mihenk taşıdır)…
4.Talan zihniyeti 128 milyar doları ulus ötesi kanallarla eritmiştir ve bu konuda her gün başka şeyler söyleyerek, bu paranın nerde olduğunu soran her kesime her geçen gün farklı şekilde cezalar vererek her şeyin kontrolünde olduğu izlenimini vermeye devam etmektedir. Ülke topyekün bir açmazın içinde sıkıştıkça sıkışmakta, kırılmanın ne zaman nerde olacağı bilinmez hale gelmektedir.
Başka ne türden amaçlarla önümüzdeki günlerde hangi manevraları yapacakları çok belli olmasa da, yoksulluk ve yolsuzlukların üstünü örtmek, uzun süredir iktidarda olmanın ve hesap vermeden yönetmenin getirdiği temizlenemez olan kirliliği kapatmak üzere yeni ve daha zorlayıcı kararnamelerin önümüzdeki günlerde gündeme gelmesini beklemek mümkün. Muhalif kesimlerin ise, bırakın ilkeli bir birliktelik için açık biçimde görüşmeler yaparak bu tarihsel kırılmayı demokrasi güçleri lehine çevirmeyi becermeyi, insan haklarının geriletilmesine yönelik tüm bu olup bitenleri kınayacak ortak bir deklarasyon yayınlayarak toluma geçici bir umut olması ise pek de mümkün görülmeyen bir dilek.