İslam’da diyanet diye bir kurum ve din görevlisi olmaz. Bütün Müslümanlar Halifeye bağlıdır, dinle ilgili açıklamaları Halife yapar. İslam’da din adamı olmaz, cemaatten bilen biri, kalkar ezan okur, bilen birisi de cemaate namaz kıldırır, ücret almaz. Eğer birisi sürekli bu işi yapacaksa, cemaati onun giderlerini karşılar. Kısaca İslam böyle işleyen bir inançtır, gerisi uydurmadır.
Osmanlı sarayında hiçbir din olmadı, bir tarafı Hristiyanlığın, diğer tarafı İslam’ın içerisindeydi. Osmanlı topraklarında çok sayıda, başka inançlar da vardı. Osmanlı Sultanı öldüğünde, Tahtı ve haremindeki kadınları, oğluna miras kalırdı. Bu davranışın İslam’la ne alakası var? Sarayda uşak olarak görev yapan, devşirme kimsesiz çocuklardan oluşan Paşalar da dinin ne olduğundan haberleri bile yoktu.
Cephe kaçkını devşirme Osmanlı Paşaları, Ankara’da bir araya geldi. Mustafa Kemal Başkanlığında kendilerine göre bir yönetim oluşturdular. İstanbul’daki Halife Abdülmecid Efendi de kendisini tehlikede görünce kaçtı gitti. 3 Mart 1924 Tarihinde 429 sayılı Kanunla Diyanet İşleri Reisliği kuruldu. 1923-1950 Tarihleri arasında, 352,0 bin dini kitap basıldı. Yüzlerce İmam Hatip okulu ve İlahiyat Fakülteleri açıldı, fakat tamamı İslam’ı çarpıtmak içindi. İslam’a benzetmeye çalıştıkları “Kemalist Din” Türkiye’nin yeni dini oldu, bu gün hala devam ediyor.
Devletin din işleri genel müdürlüğünü, Ordulu Pontus Türklerinden Ali Erbaş isminde bir devlet memuru yapıyor. Dedesi Kilise’den gelirken, torunu Ali Erbaş da Camiye gidiyordu. Ali Erbaş’ın emrinde, 311, 0 bin devlet memuru görev yapıyor. Din işleri genel müdürlüğü üçüncü büyük bütçeyi alır. 2024 Bütçesinden Diyanete 91,8 milyar lira ayrıldı. Ayrıca; 408 araç ve bunların sürücüleri de emrinde görev yapıyor. Genel Müdür Ali Erbaş’ın emrinde sürücüleriyle birlikte, biri zırhlı üç adet Mercedes, bir tane TOGG olmak üzere, dört tane de makam aracı var. Bunlar yetmedi; değeri 15,0 milyon lira olan AUDİ A8’i de günlüğü 25,O bin liraya makam aracı olarak kiraladı. Kendi maaşı da sadece 120,0 bin liracık civarında. Damadı Muhammed Likoğlu, Düzce Çilimli müftüsü iken, eksik hizmetine rağmen, birinci sınıf şartını taşıyan 40 müftünün önüne geçerek, Beykoz müftülüğüne atandı.
Bir dönem devlet PKK’lileri barındırıyor, yemek veriyor diye, 4,0 binden fazla Kürt köyünü yıktı, haritadan sildi. Bu köylerde var olan binlerce camiyi de PKK’liler barınmasın diye yıktı. Diyanetin envanterinde kayıtlı olmasına rağmen, Genel Müdür Ali Erbaş sesini çıkarmıyor. Bunun günahı, sesini çıkarmayan Ali Erbaş’ın ve emrinde çalışan diğer memurlara aittir. Ali Erbaş binlerce Müslüman Şafii camisini, Kemalist dinin Sünni mezhebine dönüştürdü, kendi memurlarını oralara din görevlisi olarak atadı. Günümüzde sadece Diyarbakır’da yarım Müslüman Şafii camisi var.
Türkiye’de 20,0 milyon civarın Zerdüşt (Alevi) yaşıyor. Devşirme Paşaların başı Mustafa Kemal 1925 Tarihinde, 677 sayılı yasa ile Zerdüştlüğü (Aleviliği) yasakladı. AİHM kararı ve mevcut Anayasa’nın 29’uncu maddesine göre açık olması gerekirken, hala kapalı. Bunların kestiği haram ama ödedikleri vergilerden, Ali Erbaş ve arkadaşlarının aldığı maaşları helaldir.
Yukarıda da belirtim, 2024 bütçesinden Meclis, Devletin Din İşleri Genel Müdürlüğüne, 91,8 milyar lira ayırdı. Devletin Din İşleri Genel Müdürlüğü sadece, Kemalist dinin Sünni mezhebine hizmet sunuyor. Halbuki; bütçe bütün vatandaşların ödediği vergilerden oluşuyor. Bütçenin içerisinde, Alkol, Eroin paraları, Müslüman olmayanın ödediği vergiler, velhasıl bütçenin içerisinde her türlü kazanç mevcuttur. Müslümanım diyen bir din adamı, bu bütçeden maaş almaz, haramdır. Ancak Ali Erbaş ve çalışma arkadaşları, Kemalist Din’in Sünni mezhebine hizmet sundukları için, haram sayılmıyor. Genel Müdür Ali Erbaş ve arkadaşları da maaşını bu paralardan alıp afiyetle yiyorlar.
AB ülkelerinde, bireyin kendi rızasıyla olmak şartıyla, her din ve mezhep, kendi din adamının maaşını öder. Her din ve mezhebin kendi kurumu var, din için kesilen vergiler doğruca oraya gider, kurum da kendine göre bütçesini ayarlar. Devlet sadece Kemalist dinin Sünni mezhebini, bütçeden karşılar. Başka inançlarda olan hiçbir inancın giderleri karşılanmaz, hatta çoğu yasaktır. Mesela Alevilerin Cem Evleri hala yasak, Müslüman Şafiilerin Camileri, Kemalist dinin Sünni mezhebine dönüştü. Devletin Din İşleri Genel Müdürü Ali Erbaş da, lüks bir yaşam için, bu rezalete alet oluyor. Hatta bu rezaletin baş rollerinde kendisi var.
Devlet vatandaşlarının bir kısmının inancını yasaklıyor, devletin resmi dini olan, Kemalist dinin Sünni mezhebini, sınırsız finanse ediyor. Okullarda herkes Kemalist dinin Sünni mezhebine göre eğitim görmek mecburiyetindir, başka inançlar için din eğitimi yasaktır. Bu rezaletler, devletin din işleri genel müdürü Ali Erbaş emir ve komutasında organize oluyor. Elbette ki bu rezaleti başarıyla yürüten Ali Erbaş, günlüğü 25,0 bin liraya lüks araba kiralamayı hak ediyor. “Müslüman Türk devleti” Müslümanlaştırma kolunu siyasetçilerin de desteğiyle Ali Erbaş başarıyla yürütüyor.
Ben geçen gün, gurup toplantısından konuşma yapan, Devlet Bahçeliyi sonuna kadar izledim. Eksiksiz ırkçı bir yöneticinin, ırkçı arkadaşlarına yapacağı bir konuşmaydı. Alevileri övüyor ve nasıl yaklaşılacağını anlatıyordu. Bahçeli herkesin Maraş olaylarını unuttu sanıyor ama, unutulacak bir şey değildi. 1978 Tarihinde, devletin planladığı Alevi katliamına, Ülkücüler ve Akıncılar saldırdı. Önce polis ve askerler, şehre giriş çıkışları yasakladı ve sadece kendi silahlı militanları Ülkücü ve Akıncıları serbest bıraktılar. Bunlar önce Alevi işyerlerini talan ettiler, sonra da yaktılar. Talan tamamlandıktan sonra, Alevi mahallelerine saldırdılar. Binlerce Alevi öldürdüler ve evlerini talan etti ve yaktılar. Cenazeler et balık kurumunun soğuk hava deposunda, üst üste yığıldı. Daha sonra insanlar, cenaze yığınının altında kendi cenazesini bulmakta zorlanıyorlardı. Olaylar Polis ve Askerin gözü önünde bir hafta sürdü ama, hiç kimse tutuklanmadı. Aynı olaylar daha sonra da Malatya ve başka yerlerde de devam etti. Bahçeli; eğer Türk ırkçılar Alevilerle uzlaşmak isliyorlarsa, önce gider bu insanlardan özür dilerler, yaptıklarından dolayı.
Bahçeli “Alevileri ve Kürtleri Müslümanlaştırmak ve Türkleştirmek için, karşılıklı olarak evlilikleri yoğunlaştırmak gerekiyor” diyor. Bahçeli Ailesi Siverek Ermenilerindendir. Ermeni katliamları sırasında, aile kaçmış gelmiş yol geçmez dağlar arasındaki, Adana’nın Bahçe ilçesine yerleşmiş. Bahçeli iki amcasının askerler tarafından nasıl ve niçin öldürüldüğünü çok iyi biliyor. Şimdi de Bahçeli Müslüman-Türk ve Türk ırkçılığı yapıyor, bunun nasıl yapılacağını da yol arkadaşlarına anlatıyor. Salonda onu dinleyen insanlar, önce bir DNA testi yaptırsalar, sonra da kendileriyle gurur duysalar, daha gururlu bir gurur olur.
Ordulu Pontus Rum’u Ali Erbaş, sen kendi Müslüman inancınla ne kadar gurur duyuyorsan..!
Ben de bir Kürt olarak, Zerdüşt inancımla o kadar gurur duyuyorum.
Aslen Ermeni olan Bahçeli, sen Türklüğünle ne kadar gurur duyuyorsan…!
Aslen bir Kürt olan ben de kendi Kürtlüğümle o kadar gurur duyuyorum.
Mayıs 2024