TC.’nin kurulduğu günden beri bir tek sorunu var, o da bağımsız Kürdistan. Türklerin Kürd düşmanlığı, beyinlerine öyle sinmiş ki, kendilerine bir şey istemek akıllarına bile gelmiyor. Afrin savaşı ile birlikte, Kürdlerin tek hedefi Erdoğan. İşte Kürdlerin bu yanlış refleksi, asıl hedefin hep kenarda kalmasına neden oldu. Erdoğan’ın masum olduğunu söyleyemeyiz. Görevini yapıyor. Asıl sorumlu, “Paşalar Cumhuriyeti”, “Derin Devlet”, “Paralel Devlet”, siz adına ne derseniz deyin.
Piran’ı, Dersim’i, Ağrı’yı, Şark Islahat Planı’nı, hukukçusu ve temyizi bile olmayan İstiklal Mahkemeleri unutulamaz.
Yüz yıllık Paşalar Cumhuriyeti döneminde, hangi gün Kürd Milleti huzur içerisinde yaşayabildi? 1952 Menderes döneminde, Bağdat Paktı imzalanarak, İran, Suriye ve Irak da inkâr ve imha şirketine ortak oldu. Bugün bile etrafımıza baktığımızda, dört ortak için, Kürdler yok sayılsın ideali ile ayakta duruyor.
12 Eylül’de PKK Suriye’ye taşındı. Öcalan, Şam’ın devlet mahallesinde, TC’nin askeri ataşesi ile aynı apartmanda oturuyordu. Karargâhı ve eğitim alanı da Suriye Beka vadisindeydi. 1984 yazında bir gecede, Türkiye’de üç noktada saldırı düzenlendi, böylece de „Bağımsız Birleşik Kürdistan” sloganı ile savaşa başladı. 35 yıldır düşük yoğunluklu bir savaş olarak devam ediyor.
Savaşta çok sayıda insan yaşamını yitirdi, milyonlarca insan savaşın acılarını yaşadı. Ancak Paşalar Cumhuriyeti resmi bir belge ile Öcalan’ı Suriye’den isteme ihtiyacı duymadı. 90’lı yıllarda Öcalan’ın, Dersim, Ağrı, Lice Vadisi ve Hakkari’de de eğitim kampları vardı. Bu haberleri, zaman, zaman basında okumak mümkündü. Devlet yöneticiler, konuşmadı, görmedi ve duymadı.
9 Ekim 1998 tarihinde, birileri Suriye’nin bile haberi olmadan Öcalan’ı aldı götürdü. Öcalan, Yunanistan, Rusya ve İtalya’yı dolaştıktan sonra ortalıktan kayıp oldu. Bir süre sonra Kenya’da ortaya çıktı. 15 yıl Esad’ın yanında olan ve bir tek sefer bile istemeyen Türkiye, hararetle Öcalan’ı ABD’den istemeye başladı. ABD’li görevliler, 15 Şubat 1999 sabahı, Öcalan’ı Kahire hava alanında Türk yetkililere teslim ettiler. Neye karşılık verdikleri de hala bir muamma.
Dönemin Başbakan’ı Ecevit, „Bunu ne için getirip kucağımıza koydular, biz bunu ne yapacağız” diyerek, şaşkınlığını dile getiriyordu.
Öcalan 29 Haziran 1999 tarihinde, 2 nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından idam cezasına çarptırıldı. Yargıtay 9’uncu Ceza Dairesi 25 Kasım 1999 tarihinde oybirliği ile idamı onadı. Öcalan’ın dosyası 57’inci hükümet tarafından iki yıl mecliste bekletildikten sonra, meclis 3 Ağustos 2002 tarihinde, idam kararını kaldırdı.
12 Eylül hükümeti 23’ü adli,18’i devrimci ve 9’u ülkücü olmak üzere 50 kişiyi infaz etmişti, 259 idam dosyası da mecliste bekliyordu. Bekleyen dosyalar arasında 100 kadar da ülkücü dosyası vardı. 57’inci Hükümetin Başbakan yardımcısı Devlet Bahçeli, Öcalan’ın dosyası meclise gelinceye kadar, ülkücü dosyaları aklına bile gelmedi. Öcalan’ın sayesinde 259 kişi de infazdan kurtuldu. İşte size Türkiye’de ülkücü hareketin lideri Bahçeli.
HDP’li 13 milletvekili ve 60 da belediye başkanı tutuklu ama Bahçeli Mardin Belediye Başkanı Ahmet Türk’ün tahliyesi için devreye girmiş ve tahliye ettirmişti. Aynı Bahçeli Afrin’e gitmeye hazır olduğunu söylüyor. Bahçeli bazı Kürdleri hapisten kurtaracak kadar seviyor, bazılarından da nefret ediyor. AKP kurucu ve yöneticilerinden 245 kişinin, oğlu, damadı, ya da yeğeni askerliğini yapmamış. Erdoğan’ın iki oğlu Ahmet Burak Erdoğan, Necmettin Berat Erdoğan ve damadı Berat Albayrak askerliğini paralı yapmışlar. Herhalde damat ücreti bakanlık maaşı ile ödemiştir.
Devlet 15 yıl boyunca Şam’ın Devlet mahallesinde oturup, Türkiye’ye karşı savaşan Öcalan’ı isteme ihtiyacı duymadı. Devlet PKK’nin Beka Vadisi’ndeki kampını „bombalayıp yerle bir etme” ihtiyacını duymadı. Erdoğan iktidara geldi, gitti Esad ile abi, birader oldular. Demek ki Türkiye’nin PKK sorunu yoktur. Bağımsız Kürdistan marazı var. Bunun için TSK biricik müttefiki ÖSO’istan ordusunu yanına almış, Afrinli Kürdlere PKK’lı diye savaş ilan etmiş.
Öcalan’ı Şam’dan alıp götüren, bir süre sonra getirip Kahire Hava Alanında Türk yetkililere teslim eden ABD, PKK’yi çok iyi tanıyor ve ne yapmak istediğini de çok iyi biliyor. 1 Mart tezkeresi ile Türkiye’den yediği kazığın acısı hala geçmedi, geçecek gibi de görünmüyor. „PKK’nin yan kuruluşu” olan PYD liderlerinden Salih Müslüm’ün ayaklarına dört sefer Ankara’da kırmızı halılar serildiğini sadece ABD değil, burnunun deliği olan herkes biliyor.
Salih Müslüm Belçika’da yaptığı bir konuşmada, „Batının uluslararası hukukun ahlakına uygun davranmasını” istiyor. Acaba aynı Salih, Ankara davetine hangi hukukun ahlakına uyarak 4 kere Ankara’ya geldi?
Salih Müslüm bunu hukuki ahlak çerçevesinde açıklaması gerekiyor. Siyasette dik durmak zor ama yerdekini kaldırmak çok daha zor ve bedeli çok ağır oluyor. Görüldüğü gibi.
Şu sıralar ceza evinde olan, HDP eski Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, mahkemedeki ifadesinde, 2010 Anayasa Referandumunda bir bakan, Öcalan’ın el yazması ile, „evet oyu verin” yönündeki talimatını getirdi diyor. Demirtaş; bakanın kim olduğunu söylemiyor. Bu da Paşalar Cumhuriyeti’nin Öcalan ile samimiyetini göstermiyor mu? Bu samimiyetin Öcalan’ın örgütü ile ne sorunu olabilir?
Öcalan: 16 Haziran 1988 yılında daha Şam’da iken, gazeteci Mehmet Ali Birand ile yaptığı bir röportajda: „ Amacımız Türkiye’den toprak koparmak değil” demişti. Daha sonra Öcalan bunu defalarca dile getirdi. PKK yöneticileri Öcalan’ın bu sözlerini, her vesileyle tekrarlıyorlar.
Paşalar Cumhuriyeti hala, HDP’yi PKK’nin yan kuruluşu olmakla suçlayıp, 60 belediye başkanı ve 13 milletvekili şu anda hapishanede. 11 Şubat 2018 günü HDP Ankara’da kurultayını yaptı. Cezaevinde olan Genel Başkan Selahattin Demirtaş’ın yerine, HDP’li delegeler kendi elleriyle, Sezai Temelli’yi kayyum olarak atadılar. HDP’nin yeni kayyumu, HPD’lilere hayırlı olsun. Erdoğan-Bahçeli ittifakını eleştiriyorlar ama kendilerinin HDP’yi Atatürkçülere teslim ettiklerini görmüyorlar. Bu koşullarda Kürd Milleti’ni Atatürkçülere teslim etmek, Kürd Milleti’ne yapılacak en büyük haksızlıktır. Bunu Kürd Milleti görmek mecburiyetindedir.
2004 Yazında PKK’nin kandilde kongresi vardı ve ateşkes devam ediyordu. Kongrede ateşkes sürecinin uzatılması tartışılırken, Askeri helikopterle Öcalan’ın avukatı Mahmut Şakar indi cebinde bir kağıt çıkardı, „Başkan ateşkesin bozulmasını istiyor ve yola devam diyor” dedi ve aynı helikopterle geri döndü geldi. Bunu o sırada orada olan insanlar anlatıyor.
Suriye’de Paşaların 1926 Ankara Antlaşması ile Fransızlara hibe ettiği, Lozan’daki Misak-ı Milli sınırları dahilinde, Bağımsız Kürdistan gündemde. Misak-ı Milli sınırları, İskenderun Körfezi’nin güney ucundan başlıyor, Halep’in 40 km güneyinden, El Cezire bölgesinin güneyinden, Irak sınırına kavuşuyor. Burası 11 Kasım 1918 ateşkesinde, işgal edilmemiş Osmanlı toprakları. Bölgedeki devletlerin sınırlar konusunda tek tartışma konusu, Halep olabilir. Bu safhadan sonra, üçe bölünmüş Suriye’yi birbirine yapıştırmaya çalışmak, boş bir çaba olur.
ABD Dışişleri Bakanı Tillerson Ankara’ya geldi, Osmanlı tokadını yedi, çıktı gitti.
Şubat 2018
İbrahim Aksoy