Birey yaptıklarından ve söylediklerinden utanç duymuyorsa, o toplumda dirlik ve düzen olmaz. Sosyal toplumu yaratmaya çalışan, inmiş kutsal kitaplar, uluslaşma ile birlikte, ortaya çıkan toplumsal sözleşme olan anayasalar ve onlara bağlı kaide ve kurallar (hukuk), sadece bunlar toplumsal düzeni sağlayamazlar. Bunların ön gördüğü, cehennem azabı, zebaniler ve ağır cezalı hapishaneler ve işkenceciler olsa bile. Önce birey ahlaklı ve dürüst olması gerekiyor. Bilmem ki Türkiye’yi tarif edebildim mi?
Uzun süre MİT Başkanlığı yaptığı için, Dışişleri Bakan’ı Hakan Fidan, Türkiye’nin mevcut sorunlarını ve kaynaklarını en iyi bilen insandır. Bakan Hakan Fidan çevre ülkeleri defalarca tek tek dolaştıktan sonra da ABD’ye gitti. Oradan döner dönmez, Milli Savunma Bakan’ı Yaşar Güler ve MİT Başkanı İbrahim Kalın ile birlikte önemli görüşmeler yapmak üzere Bağdat’ta gittiler. Orada mevkidaşlarıyla görüştüler, görüşmelerin aslı dışarıya yansımasa da taraflar verimli görüşmeler yaptıkları açıklamasını yaptılar. Bakan Fidan nereye giderse gitsin, kiminle görüşürse görüşsün hastalığı, Kürtlere karşı uygulanan inkâr ve imha siyasetidir.
Ortadoğu’da kazan kaynıyor, Türkiye yalnızlaşıyor, çaresiz derdine çare arıyor. Türkiye yüz yıldır 30 milyondan fazla Kürt’e karşı, inkâr ve imha siyaseti uyguluyor. BM sözleşmesi, “Bir toplumu yok etmek için, kullanılan her yöntem soykırımdır” diyor. Türkiye de 100 yıldır yaptığı zulüm ve yok sayarak, Kürtlere karşı yaptığı soykırımdır. Bunun için Türkiye önderliğinde, İran, Irak ve Suriye 1952 yılında Bağdat sözleşmesini yaptılar. İşgalci dört ülkede ortaklaşa, herkes iş birliği yaparak, kendi Kürt’ünü yok edecek. Bağdat sözleşmesi bayatladı, ortaklar hasta, son İran seçimlerinde katılım %41 bu da iç muhalefetin, yönetenlerden daha güçlü olduğunu, açıkça gösteriyor. Irak ve Suriye’de zaten, 20 yıldır devlet yoktur. Türkiye inkâr ve imha siyasetinde iyice yalnızlaştı, büyük bir heyecanla çıkış yolları arıyor ama, nafile.
Kürdistan’ı paylaşıp işgal altında tutan ve soykırım uygulayan dörtlü ortaklar, korku ve telaş içerisinde görünüyorlar. Çünkü Ortadoğu’nun siyasi yapısı ve haritası değişecek. Bunun denetçisi, ABD başkanlığında 62 müttefik ülke, bölgede görev başında. Kürt soykırımında dörtlü ortağa öncülük eden Türkiye, hala öncülük rolünü, sürdürmeye çalışıyor. Artık ortaklar eski ortak değil, Kürtler de eski Kürtler değil. Yüz yıllık eski oyun deşifre oldu, sadece Kürtler değil bütün dünya bunu görmeye başladı. Ortadoğu’da huzur, “Bağımsız Birleşik Kürdistan’dan geçer” bunu herkes kabul etmek zorundadır. Bağdat ziyareti, Kürt soykırımında yeni bir oyunun başlayacağının işaretidir. Kürtler barış geliyor konusunda hiç umutlanmasın. Konuşulan, barış ve çözüm teranelerini unutun. Bu teraneler 40 yıldır ağızlarda sakız gibi çiğneniyor ama, Kürtler için “inkâr ve imha” bütün hızı ile devam ediyor.
PKK’yi gerekçe gösterip, 40 yıldır TSK Kürtlere karşı kesintisiz bir savaş sürdürüyor. Basından izlediğimiz kadarıyla, şimdiye kadar PKK’nin 50 bin, TSK’nın 30 bin, yani toplam 80 bin kaybı var.
Bu savaşan tarafların verdiği kayıplar, ya Kürtlerin maddi ve manevi kayıplarını hesaplayan var mı?
TSK tarafından yakılan yıkılan Kürt köyleri, okullar ve camiler. Buralarda oturan milyonlarca Kürt şimdi nerede?
TSK’nın PKK’li diye öldürdüğü ve zindanlara doldurduğu Kürtler, yukarda verdiğim rakamların içerisinde değil. 40 Yıllık kesintisiz savaşın Türklere maliyeti, bu günkü hayat pahalılığıdır. Bu gidişle savaşın daha ne kadar süreceği de meçhul.
TSK Kürt köylerini yakıp yıkarken, AİHM direk müracaat imkânı vardı, ben de yıkılan evlerin yeniden devlet tarafından yapılması, ya da parasının ödenmesi için bir çalışma başlattım. Bu girişimden vazgeçmem için, Ahmet Türk iki adamını da yanına alarak bana geldi ve Şam’da oturan APO’nun tehdit mesajını getirdi. Bana, “Başkan istemiyor bu işten vazgeç” dedi. Ben de Kürtlere hizmetten asla vazgeçmeyeceğimi söyledim. Sen bilirsin dedi, kalktı gitti. Birkaç gün sonra, aynı eda ile Leyla Zana birkaç kişi ile geldi, Başkandan getirdiği tehdidini söyledi ve onunla birlikte gelen insanlar da verdikleri vekaletlerini istediler. Ben de verdikleri vekaletlerini iade ettim. Bu zatı muhteremler görevlerine devam edip, Kürtleri temsilen ortalıkta dolaşıyorlar.
Türk tarafı; “bu köyler PKK’yi barındırıyorlar, biz de engel olmak için, köyleri yıkıyoruz” diye açıklamalar yapıyorlardı. Vay devlete, kendi köylüsünü, köyünü PKK’den koruyamadığı için köylerini yakıp yıkan devlete…! Tamam; Karadeniz Pontus Türkleri bu yalana inanıyor ve hiddetle Kürtlere saldırıyorlar. Türkiye’ye ithal edilmiş Balkan muhacirleri bu yalana inanıyor ve hiddetle Kürtlere saldırıyorlar. Acaba; dünyadaki insanlar da bu yalana inanıyor mu? Hiç sanmam.
Osmanlı Paşaları İngilizlerin emriyle, Ankara’da bir araya geldi. Yaptıkları ilk işleri, 1921 Tarihinde Osmanlıya karşı bağımsızlık mücadelesi veren, Sivas Koçkiri’de Kürtlere saldırdı ve görülmemiş bir katliam yaptılar. (Kürt aydınları; 1921 Koçgiri katliamını sakın unutmayın) Arkasında, Lice, Ağrı ve Dersim kitlesel katliamları, devam etti. Kürtler için tek düşünceleri, İnkâr ve imha oldu. Yüz yıldır Devşirmelerin beynine sindirilmiş bu algı yanında, başka hiç bir algıya yer yoktur. Devşirmelerden medet uman Kürtler, siz daha çooook beklersiniz.
Siyasi cambaz telin üzerinde, elindeki denge sopası kırıldı, barış çığlıkları sadece imdat çığlıklarıdır, sakın telin üzerinde düşmek üzere olan cambaza inanmayın. Elbette ki Kürtler arasında da bunlara hizmet edenler de var ve en kritik dönemlerde, kendi menfaatleri için cambaza yardıma koşacak Kürtler de vardır. Dikkatli olun, cambazın kölelerine ve hizmetçilerine de inanmayın.
Bir trafik kazasında bir kişi öldü, kazanın suçlusu kaçtı ABD’ye gitti. Günler geçti hala her gün Türk basını, “Bu caniyi neden ABD’den istemiyorsunuz” diye bağırıyor. APO 19 yıl Şam devlet Mahallesinde oturdu, Türkiye’ye karşı savaştı, çok sayıda TSK askeri öldü. Acaba 19 yıl içerisinde, Türk okumuşları ve basını, bir kerecik de olsa, APO’yu neden Suriye’den istemiyorsunuz dedi mi? Bu da gösteriyor ki, Türkiye A’dan Z’ye topyekûn, Kürtlere karşı anlaşmalı soykırım yapıyor.
Duyduğumuz barış teraneleri yeni değil, geçen yıl yapılan genel seçimlerden önce başladı. HDP’yi götürdü aşırı Kemalistlere teslim ettiler. MİT’in Meclisteki gözü kulağı, Hasan Cemal, Cengiz Çandar ve daha birkaç kişi, şu anda DEM partisinde söz sahibi. On yıldır evinden dışarı çıkmayan Leyla Zana siyasi sahneye indi, Kürtlerle çözüm tartışmaya başladı. Çözüm sözcüğü defalarca tartışıldı ama ne değişti? Taraflar sadece Kürtleri oyaladılar. Bundan önce de tartışıldı ve hatta defalarca APO’yu ziyaret ettiler konuştular, sonuç ortada ama Kürt’ler için çok şeyler oldu. Başbakan Davutoğlu Orduya emir verdi, Kürt şehirlerine saldırdılar. Onlarca Kürt şehri, PKK gerekçe gösterildi bombalandı yerle bir oldu. Binlerce Kürt enkaz altında can verdi. Her çözüm sözcüğü konuşulduğunda, arkasında Kürtlere karşı yeni bir katliam başlıyor.
Acaba başkent Ankara çözüm sözcüğünü konuştuğunda, başkent Kandil ne düşünüyor? Sanıyorum heyecanla, Ankara’dan gelecek olan talimatı merak ediyorlar. Bilindiği gibi İran’da iç karışıklıklar ve çatışmalar devam ederken, başkent Kandil’in savunma bakanı Cemil Bayık “Eğer Kürtler Haşdi Şabi’ye saldırılarsa, karşılarında bizi bulurlar” diye bir açıklama yapmıştı. Başkent Kandil’in Tahran merkezli Haşdi Şabi ile ilişkileri neyse, Başkent Bağdat’taki Haşdi Şabi ile de ilişkileri aynıdır. Bu başından beri öyledir, sonuna kadar da öyle gidecek. Belki de PKK bu son görüşmelerden sonra, adını değiştirip Ankara’nın Haşdi Şabi’si olacak.
PKK gerillası 40 yıldır, dağlarda düzenli ordu ile savaşıyor. Gerilla asla düzenli ordu ile savaşmaz, saldırıya uğrarsa, geri çekilmeye çalışır. Çünkü; düzenli ordu her türlü silah ile donatılmıştır ama, gerillanın elinde bir silahı ve birkaç mermisi vardır. Karşılıklı bir savaşta her zaman, gerilla yenilmeye mahkûmdur. Bu nedenle gerilla, asla düzenli ordu ile çatışmaya girmez, geri çekilir.
1992 yılında Güney Kürdistan’daki bir çatışmada, Bayık, Karayılan ve PKK’nin bütün yöneticileri, TSK tarafından yakalandı. Ankara’nın talimatıyla yakalananlar Ankara’ya getirilmedi, bir gün sonra serbest bırakıldı. Onlarda gitti bu günkü Başkent Kandile yerleşti. TSK üç yıldır güney Kürdistan’da PKK ile savaşıyor ve her türlü silahı kullanıyor. Ne gariptir ki, yanlışlıkla da olsa Başkent Kandil’e bir tek mermi düşmedi. Arada Kürt köyleri yakılıp yıkılıyor, bölge boşaltılıyor, sanki danışıklı dövüş.
Karşınızda birileri utanmadan yalan söylüyorsa, sesinizi çıkarmayın, dönün gidin.
Mart 2024