Kırk yıldır değişik adlarla siyaset sahnesinde yer alan Kuzey Kürt partilerinde hala ulusal bir kazanım söz konusu değil. Verilen o kadar ağır bedellere rağmen ne ulusal birlik nede ulusal değerlerde ciddi bir veri oluştu. Zaman geçtikçe de Kürtler, kimi ulusal karakterlerinden de uzaklaşmaktadırlar.
En bariz bir örnek, Kürtler halen Türkiye’de sömürgecilik statüsündedirler. Kürt partileri kendilerini sanki birer İsveç partileriymiş gibi hareket ediyorlar. Mesela kadın sorununa da, İsveçlilere özgü bir mantıkla yaklaşıyorlar. Özgür olmayan Kürt toplumunun kadınlarını çok özgürmüş gibi gösteriyorlar. Tüm Kürt partileri Kürt kadınlarının özgürlüğünden çok, onları siyasal çıkarlarına alet ediyorlar. Örneğin 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde, ya da siyasi mitinglerde alabildiğince kadını sömürüyorlar. Özgür olmayan toplumun özgür kadınları, buda dünyada herhalde Kürtlere özgü bir durum. Siyaseti özgür gördükleri analarının dilleriyle değil, sömürgeci milletin dilliyle yapmaktadırlar.
Bugün Türkiye’de ki mevcut Kürt partilerinin siyasi ve propaganda dili Türkçe dir. Onun için onlara Kürt partisi demek için bazı kriterleri yerine getirmeleri gerekir. Bir halk ancak diliyle farklı ve ayrı bir millet olabilir. Eğer iddia ettikleri Kürtlerin davası ise, bu davayı sürdürmenin bir gereği olarak Kürt Miletini var eden temel değerlere uygun hareket etmek de bir zorunluluktur.
Türkiye’deki Kürt partilerin kullandıkları dil konusunda yaptığımız eleştirilerin ne kadar yerinde olduğunu, partilerin durumu göstermektedir. Ortaya çıkan görüntü bizi haklı çıkarıyor. Keşke haklı çıkmasaydık. Yansıttıkları görüntü, var olan partilerin Kürdistani olmadıklarını, asil niyetlerinin ideolojik olduğunu göstermektedir.
Mesela insani yaralayan bir partinin, HDP’nin Siirt il kongresinde bir kare. Dıvanın arkasına asılmış koskocaman afiş. Üzerinde „Hun bê xêr hatin… yani siz hoş gelmediniz…“ şeklinde başlayan bir yazı.
Şimdi bunu okuyan parti yönetici ve taraftarlarından ciddi ve ağır eleştirilerin geleceğinden hiç kuşkum yok. Daha öncede bu ve benzeri partileri eleştirirken, çok cahilce ve sokak diliyle yapılan saldırılarla karşılaşmıştım. Zaten, genel olarak, Türkiye’deki Kürt partilerinin kendilerine yapılan eleştirilere karşılık, ortak özelikleri slogan ve saldırgan bir dil ile karşılık vermeleri.
Kimse yapılan eleştirilerin hâklı olan tarafına da bilinçli olarak bakmıyor. Yapılan tüm eleştirileri bilinçsizce değerlendiriyorlar. Bundan dolayı da eleştiri yapma ihtiyacını duyanlardan kimileri çıkarları için, kimileri de korkudan, sessiz kalmayı tercih ediyor. Halbuki asil eksik olan bir şeyi eleştirip ve o konuda hassas olması gerekenler, o partinin yöneticileri olmalıdır.
Toplumsal sorumluluk taşıyan, ben kürdüm ve yurtseverim diyen her bir birey gördüğü hataları eleştirmelidir. Çünkü yapılan siyasi hatalara göz yummak, hatlara ortak olmaktır. Son dönemlerde Kürtler arasında bir söz dolaşmakta. „Değirmen gitmiş siz çakçakın peşine düşmüşsünüz“ deniliyor. Unutulmasın ki, büyük olayların sebebi her zaman küçük kavgalardır. Küçük hataların tekrarlanması, daha büyük hatalara neden olacaktır.
Kürtler, Türkiye’de verdikleri mücadele de çok daha hassas olmalıdırlar. Ancak kendi ulusal değerleri üzerinde ayrı örgütlenerek ve varsa başka Kürt partileriyle birlikte hareket ederek mücadeleyi yükseltebilirler.
Şimdiye kadar, ikili federal cumhuriyet, demokratik cumhuriyet, birlikte yaşam, ortak vatan, talepleriyle ulusal anlamda bir adim ileri gidilmedi. Mevcut tutum ve siyasi duruşlarıyla, bundan sonra da bir yere varamayacakları ortada.
Başarının temel şartı, ulusal talepleri sahiplenmek ve onu ana dil ile ifade etmektir.
27.11.2017