Bugün 12 Eylül Kurban bayramı. Ancak ben bu günü bayram olarak kutlamıyorum. Çünkü, 12 Eylül, benim için farklı bir anlam ifade ediyor. Bana, işkenceyi, zulmü, işkence tezgahlarında can veren insanları hatırlatıyor.
1979 yılında Urfan (Orhan) Alpaslan’ın Ağrı’da bağımsız olarak girdiği seçimde belediye başkanlığını kazandıktan sonra, ben de belediyede çalışmaya başladım. 12 Eylül 1980 askerî darbesine zemin hazırlamak maksadıyla Türkiye ve Kürdistan’da devlet eliyle terör havası estiriliyordu. O çatışmalı ortamda belediye başkanını görevden almak için, devlet güçleri hep provokasyon peşindeydiler. Ve nihayet bir süre sonra amaçlarına da ulaştılar. Çatışmalı bir ortam yarattılar, akabinde de belediyeye yönelik operasyon yapmaya başladılar.
Belediye Başkanı, Şehit Orhan Alpaslan, Şehit Metin Aksoy ve belediye çalışanlarından oluşan 105 kişi ile birlikte gözaltına alındık. Ağrı’da Jandarma Alay Komutanlığı’nda sorgulanıp, Erzurum 1 Nolu Askeri Cezaevi’ne gönderildik.
45 gün sonra on kişi Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi tarafından tutuklandı. Geri kalan bizler ise serbest bırakıldık.
Ancak devletin bizlere yönelik provakasyonları olduğu gibi devam etti. 11 Eylül 1980 tarihine kadar olan süre, görevden alınmalar, görev değiştirme gibi gelgitlerle geçti. Darbe ile birlikte hepimiz tekrar aranma durumuna düştük. İlk üç günlük sessizlikten sonra, Ağrı’dan kaçış yolarını aramaya başladık. Başkan Orhan Alpaslan ile birlikte kimileri gruplar halinde, İran’a geçtiler. Ben de bir grup arkadaşla, bir süre köy ve dağda gezdikten sonra, Ekim ayının ortalarında, Erzurum’a geçtim. Ve gittiğim günün akşamı, daha yeni 18’ine giren kardeşim İkram ile birlikte gözaltına alındık.
Üç ay on beş gün, cehennemdeki zebanileri aratmayan işkencecilerden işkence gördük, sorgulandık. Bu konuda uzun uzadıya yapılan işkenceleri anlatmaya gerek görmüyorum, zîra bugüne kadar çokça yazıldı, çizildi. Sorgudan sonra 2 Nolu Sıkıyönetim Askeri Cezaevine gönderildik. Cezaevi adeta esirler kampını andırıyordu. Hemen her kes bitkin ve halsizdi, insanların ne konuşacağı, nede ayakta durabilecek halleri vardı. Buna rağmen cezaevi, geldiğimiz yere göre, neredeyse cennet gibi görünüyordu.
O karanlık ve içkence ile geçen günlerde, çok değerli canlar gitti. 2 Nolu’da birçok tabut çıktı ki, onlardan biri, Türkiye genelinde işkence sonucu hayatını kaybeden ilklerden biri olan Metin Aksoy du. Sorguları bitip de tutuklanmalarına rağmen, bir çok Kürt yurtseverlerini, tekrardan sorguya götürüyorlardı. Kimileri aylarca işkence hanelerde kaldılar. 2 Nolu Cezaevi’nde benim de olduğum koğuşta 75 kişi kalıyordu. Çoğunluğu Ağrı, Erzurum, Kars, Özgürlük Yolu Davasından yargılanan arkadaşlardı.Her biri birbirinden değerli ve bilinçli insanlardı. Bunlardan birisi de, ağır işkenceyle öldürülen Metin Aksoy’du. Gördüğü ağır işkenceye rağmen, hiç kimseyi suçladığına şahit olmadım. Çünkü Erzurum’a getirildikten sonra, sorgu aşamasından, cezaevindeki sürece kadar hep yanındaydım. Metin, her şart altında herkese moral aşılayan, bana abilik yapan, tertemiz ve gerçek bir Kürt yurtseveriydi.
Ağrı’da kaldığım süre zarfında da beraber çalıştık, unutulmayacak anlara şahitlik yaptık, birçok şeyi birlikte paylaştık. Bana çok yakın olanlardan birisiydi rahmetli Metin. Ben yaşayan veya şu an aramızda olmayan hiç bir arkadaşımı ve tanıdıklarımı unutmadım. Ama ölen ve kalanların üzerinde yapılan haksız ve yersiz eleştirileri de hiç bir zaman onaylamadım. Yapanlara da elimden geldikçe karşı durdum ve duracağım.
Ne yazık ki o dönemlerde, yaşanan işkenceleri, özellikle darbe öncesi kendilerini yurtdışına atan birçokları yaşamadı ve ne olduğunu da bilmiyorlar.
O karanlık günlerde bizler ölümü bir kurtuluş olarak belerken, her türlü işkence ve baskıdan uzak, yurt içi ve yurtdışında yumuşak koltuklarda kahve demleyip, kim çözüldü, kim ne kadar konuştu diyenleri yargılamak gerekir. Bu yetmezmiş gibi birileri onlara dokunduğunda ise, feryat figanla „siz ne yaptınız veya ne yapıyorsunuz“ gibi ucuz laflarla üste çıkmaya çalışıyorlar. Her şeye rağmen bu aciz ve sekter anlayışlar, halen devam etmektedir. Adı sadece Sekreter’den ibaret olanlar, halen bu kuru salvolarına devam ediyorlar. Uzun bir geçmişi bilmeyen ve yaşamayan kimi zavallılar da hala bunların peşlerine takılıp, kendilerini oyalıyorlar.
Evet, o karanlık günlerin üzerinden yılar geçti, çok ağır koşullardan geçtik, katlanılması zor olaylar yaşadık. Metin Aksoy daha yaşamının baharındayken, gördüğü işkenceler sonucu cezaevinde, yanıbaşımızda şehadete kavuştu. Kürdistan’ı terketmesine rağmen Orhan Alpaslan, birçokları gibi yurtdışında rahat bir yaşamı tercih etmedi. Yıllar sonra özlemini duyduğu Kürdistan Dağların kendisini attı. Yakın silah arkadaşlarıyla birlikte özgürlük hayallerini süsleyen topraklarda şehit düştü.
12 Eylül karanlığının yıldönümü vesilesiyle, Kürt ve Kürdistan davası uğruna yaşamlarını feda eden Orhan Alpaslan, Metin Aksoy ve tüm Kürdistan şehitlerinin anısı önünde saygıyla eğiliyor, yaşayıpta mücadeleden kopmayanlara da sağlıklı ve uzun ömürler diliyorum.
Bir daha 12 Eylül ve benzeri karanlık günlerin yaşanmaması dileğiyle.
12.09.2016
siracoguz@web.de