Geçtiğimiz günlerde Erdoğan bir biri ardına taklalar atarak İsrail ve Rusya önünde diz çökmek zorunda kaldı. Eskiden edilen ne kadar küfür varsa fazlasıyla geri alındı, tükürülenler bir bir yalandı. Bileği bükülemeyenlerin ayaklarına kapanıldı. Yüzde doksan oranında kontrol altında tutulan ve tek kanal yayın yapan Türk medyası dün yaptığının tersini yaparak, Erdoğan’ın son atraksiyon ve taklalarına methiyeler düzmek ve şok yaşayan kesimleri saflarda tutabilmek için yarış halinde gerekçe üretme işine yoğunlaştı.
En ufak bir esintide dahi esip gürleyen, çapına bakmadan ona buna ayar vermeye çalışan, parmak sallayan, ey diye seslenen Erdoğan’ın böylesine keskin viraj almasının bir çok nedeni var. Uluslararası planda yaşanan yalnızlık, içine düşülen izolasyon, Mısır, Tunus, Libya, Suriye, Irak, Filistin ve Türkiye’yi kendi liderliğinde bir Müslüman Kardeşler İmparatorluğuna dönüştürme hevesinin elinde kalması, içerde yaşanan ekonomik daralma ile turizm sektörünün çöküşü, yüzseksen derecelik tam tersi bir politikanın devreye konmasında başlıca faktörler arasında.
Konu birçok yönüyle tartışılıyor ve öyle görünüyor ki bir müddet daha enine boyuna tartışılacak. Bu konuyu teğet geçerek IŞİD’in İstanbul saldırısına, nedeni ile zamanlamasına bakmakta yarar var.
AKP, IŞİD ve benzeri cihadist gruplarla 900 kilometrelik güney sınırında komşu olmak istedi. Bu nedenle de Suriye’de meşrebine ve teolojik kodlarına uygun tüm örgütleri her yönden destekledi. Günü geldi, IŞİD’i içerde taşeron olarak kullandı ve kirli işlerini yaptırdı. Sağlanan lojistik, askeri, ekonomik ve siyasi desteğe rağmen IŞİD Kobanê yenilgisi ile gerileme sürecine girdi, karizmasına derin bir çizik yedi ve tılsımı bozuldu. Sonra Tel Ebyad’ı (Girê Sipî) kaybetti. Hasekê’de önemli mevziler yitirdi. Şimdi sıra Minbic, Rakka ve Cerablus’ta. Irak’ta ise Felluca düştü, sırada Musul var ve çember giderek daralıyor.
IŞİD, TC’ye açılan tek kapısı Cerablus da düştüğünde, nefes alamaz konuma gelecek. Dünyanın projektörleri üzerine yoğunlaştığı için TC, IŞİD’e istediği desteği veremiyor. Eskisi gibi TIR’lar harıl harıl cephane taşıyamıyor. Diğer yandan son bir yıl içinde Esad uluslararası izolasyonu kırdı, pozisyonunu güçlendirdi. Uluslararası görüşmelere katılmaya başladı, Baas’la yumuşak geçişin yolları aranır oldu.
IŞİD’in yenilgi sürecine girmesi, desteklenen diğer cihadcı grupların elde tuttukları bölgeleri birer birer kaybetmesi ve uluslararası plandaki sıkışıklık ile IŞİD’le anılır olması Ankara’yı derin düşüncelere sevketti. Irak’ta da düşlediğini bulamayan TC, sonunda çark etmek zorunda kaldı. Keskin bir viraj alarak Rusya, İsrail, Batı ve bir ölçekte Suriye ile bozulan ilişkilerin tamiri için adımlar atmaya başladı. Esad’la, Baas rejimi ile masa başında bir araya geldi. Bir anlamda rejimi ve Esad’ı yeniden muhatap olarak kabul etmek zorunda kaldı. Bu son atraksiyonda temel faktör Kürtlerin o yakada elde ettikleri kazanımlardır. Bunun engellenmesi, Kürtlerin hak ve hukuksuz kalması için TC, Esad’la yola devam edilmesinin her iki ülkenin çıkarına olacağına kendisini ikna etti.
TC tarafından palazlanıp güçlenen IŞİD, şimdi sıkışık durumdayken yardım edilmemesini ihanet olarak değerlendiriyor ve TC’den öç almaya çalışıyor. Ona yöneldikçe, Ankara’nın yeniden eski desteği vereceğini hesaplıyor. IŞİD’e ağır darbe vurarak Esad’a nefes aldıran Rusya ile tamir edilmeye çalışılan ilişkiler IŞİD’in işine gelmiyor; satılmışlık, kullanılmışlık, aldatılmışlık hissine kapılmasına yol açıyor.
Tüm bunlar IŞİD’i telaşa sürükledi ve kullanılıp bir tarafa atılma duygusuna kapılmasına yol açtı. IŞİD sipariş üzeri Amed, Suruç ve Ankara’da Kürtlerin, barış aktivistlerinin, sendikacı ve solcuların başında bombalar patlatınca, bu iktidardakiler tarafından memnuniyetle karşılandı ve ortaya çıkan sonuç seçimlerde AKP hanesine oy olarak yansıdı. Ancak IŞİD’in Suriye ve Irak’ta sıkışması ve can derdine düşmesi, yardıma en çok muhtaçken geri çevrilmesi, Rusya, İsail ve Esad’la sürdürülen görüşmeler İstanbul saldırısı için neden teşkil etti ve IŞİD Türkiye sınırları içinde ilk kez sipariş edilmeden kendi hesabına bir eyleme yöneldi.
Erdoğan Suriye bataklığında peydahladığı döllerinin birgün kendisine yönelebileceğini tahmin edemedi. Esad kısa zamanda gidecek, yerine Al Bağdadi gelecek hesapları içinde oldukça rahat ve pervasızca davrandı. Ancak bir noktayı unuttu. ABD de 1980’li, 1990’lı yıllarda Sovyetlere karşı Afganistan’da Mücahitleri, cihadist gruplarla Taliban’ı destekledi. Bu polikanın sonucu olarak El Kaide adlı bir örgüt sahneye çıktı ve dönüp kendisini vurdu. İsrail, Filistin Kurtuluş Örgütü PLO’yu (FKÖ) etkisiz kılmak, parçalamak için Hamas’a destek verdi. Sonra devir döndü ve o silah, bu kez kendisine yöneldi ve başının belası oldu.
El Kaide, kendisini peydahlayan ABD’ye nasıl yöneldiyse, IŞİD de gelişip güçlenmesine ön ayak olan, kirli işlerinde kullanan ve köşeye sıkıştığında yardım eli uzatmayan gayri meşru babasına aynı kinle yönelmeye başladı.
İstanbul havaalanındaki bombalama bir uyarı, bir ihtar ateşiydi. Nitekim birkaç gün sonra Suudi Arabistan’da da bombalar peş peşe patlamaya başladı. Her iki ülkenin IŞİD’le bağlantılarına baktığımızda bu saldırıların tesadüfi olmadığını görürüz. Öyle anlaşılıyor ki bir süre daha Ankara’nın canı yanmaya devam edecek.