2 Haziran Perşembe günü, Alman Parlamentosu’nun Ermeni Soykırımı ile ilgili aldığı karardan sonra, T.C. Cumhurbaşkanı Erdoğan, „Üst Aklın parmağı var“ diyordu. Aslında Üst Aklın azametini, heybetini ve gücünü en iyi Erdoğan bilir. Çünkü kendisi de çok iyi biliyor ki, Kasımpaşa’dan Aksaray’a uzanan yol, bir üst akıl sayesinde olmuştur. Erdoğan’ın üst aklının derin devlet olduğu biliniyor da acaba Merkel’ın üst aklı kim?
Bu konu ile ilgili Türkiye’de çok yazıldı, çok konuşuldu ve görüldüğü kadarı ile daha çok konuşulacak. Hepsinin ortak noktası, sadece derhal Almanya’ya karşı savaş ilan edelim demedikleri kalmış. Efendim; „yalan, iftira, hiç böyle birşey olmadı, nereden uyduruyorlar“ sözleri kırıla gidiyor. „Almanlar da Namibya’ da Herero ve Nama’ lara karşı Soykırım uyguladı“ suçlamaları.
„Yahudi soykırımı Almanların marifetidir“ naraları arşa dayandı. Alman Parlamentosu karar taslağında, „Bu bir soy kırım suçudur ve Almanya da suç ortağıdır“ diye açıkça belirtiyor. Bırak Almanların kendi yaptıklarının itirafını, Türklerin yaptığı soykırıma da ortak olduklarını da itiraf ediyorlar.
Türk – Alman ilişkileri, 1876 Berlin Antlaşması’na dayanıyor ve iki yıl öncesine kadar da eksiksiz yürürlükteydi. Bu antlaşmadan dolayı eleştirilen Alman İmparatoru, „Osmanlı neden bizim Hindistan’ımız olmasın“ sözleriyle anlaşmayı savunmuştu. Bu güne kadar Almanların, Hindistanlılarından ses çıkmıyordu. Birden bire arı sokmuş gibi, bağırmaya başladılar. Türklerin yaptıklarına Almanlar ne kadar ortak ise Almanların yaptıklarına da Türkler o kadar ortaktır. Suskunluğun sebebi işte budur.
Birinci Dünya Savaşı’nda, Türkiye bu antlaşma çerçevesinde, savşın başlamasından altı ay sonra, Alman cepesinde savaşa katıldı. Savaşın sonunda darmadağın olan Osmanlı oldu. İkinci Dünya Savaşı’nda, el altında yapılan bir uzlaşma ile Türkiye savaş dışı tutulup, savaşan Alman ordusunun, yiyeceğini ve giyeceğini temin edecekti. Türkiye bu görevini eksiksiz yerine getirdi.
Yardımlar bununla sınırlı kalmadı. Romanya’da bir yük gemisine binip, Nazilerden kaçıp Amerika’ya gitmek isteyen 743 Yahudi’nin yolu İstanbul’da kesildi. Gemi üç ay İstanbul’da bekletildi ve yolcular gemiden indirilmedi. Bu kadar insan bir yolcu gemisinde üç ay bekletildikten sonra Gemi Romanya’ya geri gönderildi. Romanya’ya varışın sorumluğu çok daha büyük olacağı için Karadeniz çıkışı, Gemi bir MİT ajanı tarafından batırıldı. İçerisindeki yolculardan sadece bir kişi kurtuldu. Ayrıca ileride nazilere teslim edilmek üzere, Erzurum – Aşkale’de onbinlerce Türk Yadudi için toplama kampı oluşturuldu. Bir de şu nankör Alman mütefiklerin yaptıklarına bak!
İki Almanya birleştiği zaman, Doğu Alman ordusunun silahlarının tamamına yakınını, Türkiye’ye hibe etti. Bu gün TSK depoları, daha tasnifi bile yapılmamış, Doğu Alman Ordusu’ndan arta kalan Rus silahları ile dolu. Suriye füzelerine karşı, Türkiye’yi korumak üzere, Almanya, Maraş’a füze savunma sistemlerini kurdu. Bir yıl önce de askerlerini ve savunma sistemini söktü aldı götürdü.
Bu da gösteriyor ki, Almanya iki yıl önce, Berlin antlaşmasını tek taraflı bozmuş. Yakalanan MİT Tır’ları ile ilgili kamuoyuna kesin bir açıklama yapılmasa da gürültüsü hala devam ediyor. Suriye’de İŞİD’in sığınaklarında yakalanan bazı Rus silahlarının, Almanya’nın Türkiye’ye verdiği silahlar olduğu rivayetleri ortalıkta dolaşıyor. Bu söylentilerin Almanya’yı rahatsız ettiği söyleniyor. Ayrıca geçtiğimiz yıl Türk mafyası aracılığı ile Almanya’ya bir milyondan fazla mültecinin gönderilmiş olması, Almanya’yı ayrıca rahatsız eden konuların başında geliyor. Bu söylentiler Berlin antlaşmasının bozulmasına neden olamaz mı?
Avrupa’da 6 milyona yakın Türkiye vatandaşı yaşıyor ve bunların yarıdan fazlası Almanya’da. Bu insanların yarısı daha önce yıllarca sıra bekleyip, Almanya’ya kapağı attıktan sonra, şükür kurtuldum diyen, işsiz, güçsüz ve aç insanlar. Diğer yarısı, baskıdan, zulümden ve işkencenin korkusundan kaçıp Avrupa’ya sığınan insanlar ve bunların arasında Türkmen kökenliler yok denecek kadar azdır. Şu anda bunların önemli bir kesimi de Alman vatandaşı olan insanlar. Peki; T.C. Aydın ve Siyasetçileri hangi yüzle bu insanlardan yardım dileniyorlar?
İlk giden insanların, yıllarca Türkiye’nin dövüz kaynağı olduklarını da unutmayalım.
Bu saldırıların en büyük hedefi de Berlin Parlamentosu’ndaki onbir milletvekili oldu. Bunlara, „kanı bozuk“ diyenler, gitsin önce kendileri DNA testlerini yaptırsınlar. Efendiler bu onbir kişi, anlı, şanlı ve itibarı çok yüksek kırmızı kaplı Alman Diplomat Pasaportu taşıyorlar. Vatanları ve vatandaşları için büyük bir azim, onur ve şerefle görevlerini yapıyorlar. Bunların hiç biri de Türk değildir.
Bu onbirler, Berlin Parlamentosu’nda karara karşı çıksaydı. Daha sonra Berlin Parlamentosu bu onbirleri vatana ihanetten oybirliğiyle anayasaya geçici bir madde ekleyip dokunulmazlıklarını kaldırıp, bunları savcılara teslim etselerdi ve savcılar da bunları tutuklasalardı?
Acaba Türk aydın ve Siyasetçileri bu gün ne konuşacaklardı?
Eminim, nasıl ki bu gün kendilerine verilen görevlerini yapıyorlarsa, o gün de verilen görevlerini yapacaklardı, onlarda fikir olmaz.
Türk Aydın ve Siyasetçileri, biz yaptık ama siz de yaptınız, itirafında bulunacaklarına, oturup düşünmeleri gerekiyor. Ermeni Soykırım kararını en son kabul edecek olan devlet Almanya da bu kararı almış ise Türk Aydın ve siyasetçilerin iki sefer düşünmeleri gerekiyor. Berlin oylaması aynı zamanda Türkiye’nin yalnızlığının oylanmasıdır. En iyi savunma, saldırıdır mantığı, artık siyaset pazarında geçerli akçe değil.
40 yıldır Müslüman – Şii dünyasının abisi olmaya çalışan İran’ın durumu ortada. Dünya’nın en zengin petrol yataklarına sahip ülkelerden biri olmasına rağmen. Türkiye’nin Müslüman – Sunni görüntülü Erdoğan ile Müslüman – Sunni Dünyası’nın abisi olamayacağı da ortada. Türkiye’nin yeni Osmanlı hayalleri buzluğa kaldırılırsa, daha hayırlı olacaktır.
Osmanlı’dan günümüze kalan, Han, Hamam, Kışla, Okul, Köprü, Konak, Saray ve Camilerin hepsinin Ermeni Mimarların eseri olduğunu da unutmayalım. 1915 tarihinde sadece İstanbul’da 63 bin Ermeni’nin yaşadığını zamanın Başbakanı Tansu Çiller söylemişti. Erdoğan bu gün Türkiye’nin tamamında sadece 50 bin Ermeni’nin yaşadığını sölüyor. Bu da Cumhurbaşkanı’nın ağzından, Ermeni soykırımının başka türlü bir ifadesidir.
Kızmayın efendiler; acı sirke küpüne zarar verir. Erdoğan 27 Mayısta Diyarbakır’da ne demişti „Bunlar (teröristler) Ateist’tir, bunlar Zerduşt’tur, (Alevi ) bunlar camilerimizi yakanlardır. “Peki bundan bir hafta sonra Nusra Cepesi liderlerinden Sami Ureydi ne diyor?
„Müslümanlar Alevileri (Zerduşt) yok edin“. „ Onlar Yahudi ve Hiristiyanlardan daha kafirdirler.“ Birisi hedef gösteriyor, diğeri de bir hafta sonra vurun diyor. Bu iki zatın zihniyet olarak birbirinden zerre kadar farkı yoktur.
Değerli okuyucular, ben yüz yıl önce ile bu gün arasında ne zihniyet ve ne de şahıs olarak hiç bir fark görmüyorum.
Ya siz…?
Dün Ermeniler hedef gösterilmişti, bu gün de Aleviler ve Kürdler, gerekçe aynı teraneler, sahıslar ve zihniyetler aynı.
Haziran 2016
İbrahim Aksoy