“Bir tuğla çekersem, duvar yıkılır” sözü devletin tüm kirli ve çirkef işlerinde başrolde yer alan, eli bolca Kürt ve solcu kanına bulaşan Mehmet Ağar’a ait. Ağar’ın duvarla kastettiği Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ta kendisidir.
Ağar bunu, 24 Ocak 1993 günü arabasıyla havaya uçurulan Uğur Mumcu’nun katillerinin açıklanması, yargıya teslim edilmesini isteyen Güldal Mumcu’ya söylüyor. Sadece Mumcu ile değil, onbinlerce, yüzbinlerce Kürdün, solcu ve aydının kanı ile o duvarın harcı karıldı, doksan yıl boyunca.
O duvardan tuğla çekilmedi uzunca bir zaman. Kürt köylerinin yerlebir edilmesi ve sakinlerinin devlet eliyle sürülmesine ilişkin TBMM raporu “yetmedi” tuğla çekilmesine. Listeler hazırlanarak binlerce seçkin insanın katline giden yolun devletin zirvesine çıktığı Susurluk Araştırma Komisyonu raporuyla tescil edilmesine ve o duvardaki tuğlalara epeyce atıfta bulunulmasına rağmen, tek bir tuğla oynatılmadı yerinden. Hatta sonraları epeyce yükseldi o duvar, yeni eklenen tuğlalarla.
İç dinamiklerin gücü yetmedi, o duvardan tuğla çekmeye. Çünkü farklı adlar altında aynı amaca hizmet ediyordu tüm gelmiş geçmiş partiler; hepsi rutin dışı işlerle meşguldu, boğazına kadar. Ta ki “stratejik derinlik ve komşularla sıfır sorun politikası” geri tepinceye kadar.
Hamas’a verilen kirli destek, Mısırlı Mursi ile kotarılmaya çalışılan Müslüman Kardeşlik, Libya ve Tunus’a örtülü müdahale ve Suriye’ye kapağı atan cihadist grüha sağlanan her türlü yardım, testinin kırılmasına, duvardan tuğlaların birer birer çekilmesine giden yolu açtı nihayetinde.
İlk ve büyükçe bir tuğla AKP’nin siyam ikizi El Nusra Cephesi’nin 2012 yılının Ekim ayında ABD tarafından terör listesine alınmasıyla çekildi ve Erdoğan’a ayağını denk alması uyarısı yapıldı. Ardından Müslüman Kardeş Mursi tahtan indirilerek ikinci bir şamar indirildi suratına Erdoğan’ın.
Fazla geçmeden 17/25 Aralık 2013 operasyonlarıyla birkaç tuğla birlikte çekildi duvardan; AKP yönetici ve bakanlarının tüm kirli ve AKçeli işleri piyasaya sürüldü; Ayakkabı kutuları, para sayma makinaları ile devletin zirvesine kadar tırmanan hırsızlık, yolsuzluk ve rüşvet ilişkileri ortaya saçıldı peş peşe. Sabahtan gece yarılarına kadar taşındığı halde sıfırlanamayan paralar, “babacım, elde sadece 30 milyon avro kaldı” diyen Bilaller takılı kaldı akıllarda, o günden bugüne. Ayakkabı almaya gidenler önce kutulara, ardından ayakkabılara baktılar, uzunca bir zaman, belki AKçeli kutulardan birine rastlarım diye.
Sonra Dışişleri Bakanlığı’nda yapılan kirli bir toplantının kayıtları düştü basına, 27 Mart 2014 tarihini taşıyan. “Suriye’ye ikibin TIR malzeme gönderdik. Ben öbür tarafa (yani Suriye’ye) dört tane adam gönderirim, sekiz tane boş alana füze attırırım. Problem değil o. Gerekçe üretilir“ diyen Erdoğan’ın sır küpü MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın operasyon odasındaki itiraflarıyla irice bir tuğla daha çekildi duvardan.
Ve Kobanê’nin düşmesi için çırpınan; bu uğurda devletin tüm olanaklarını seferber eden Erdoğan’ın emelleri kursağında bırakılarak başka bir tuğla çekildi kanla harcı karılan o duvardan.
Şimdi sıra o duvarı örenlere geldi ta Amerikalardan. Erdoğan’ın yargının elini kolunu bağlayıp akladığı Reza Zarrap tutuklandı sonunda onbin kilometre uzakta, hem de rüşvet, yolsuzluk, kara para aklama, İran’a yönelik ambargoyu delme suçlarından. Artık Erdoğan ne kefil olduğu Reza’yı, ne de kendisiyle birlikte yakınlarını kurtarabilir. Kurtuluş yok, birkaç tuğla çekilecek aynı anda, o duvardan.
Bunu Sunni Müslüman Ürdün Kralı Abdullah’ın Erdoğan ve AKP hakkındaki açıklamaları izledi birkaç gün sonra. “Türkiye, Avrupa’ya terör ihraç ediyor” dedi Kral Abdullah, hem de Brüksel’de bombaların patladığı, Avrupa’nın islami terörle sarsıldığı bir zamanda. “Türkiye sadece Suriye’deki islamcı grupları değil, Libya ve Somali’deki terör gruplarını da destekliyor” diyerek kocaman bir delik açtı o mahkem ve yıkılması imkansız sanılan duvardan.
Toparlarsak bunları alt alta; dizersek çekilen tuğlaları yan yana, duvardan büyükçe bir gediğin açıldığı çıkar ortaya, hem de tüm çıplaklığıyla. Geriye kalan tuğlalar da birer-onar çekilecek ve o duvar yıkılacak, dış dinamiklerin katkılarıyla. Gönül isterdi ki dış dinamiklerden önce iç dinamikler rollerini oynayıp, tuğla çekselerdi o duvardan. Bu da biraz kumaş meselesi, anlaşılan.
O duvardan tuğlaların çekilmesi, o duvarın yıkılması için Kürtler çok çaba harcadı, çok can verdi, çok kan akıttı. Ama her keresinde dış dinamikler yetişti carına duvarın sahiplerinin. İş ilk kez ciddiye bindi. Çekilen tuğla sayısı her geçen gün artıyor. Kim Reza Zarrap gibi altında kalmak istemiyorsa duvarın, bir yana atacak kendini. Bu açık. Erdoğan ve şürekası Kürdistan’da sürdürdüğü kirli savaşla restore etmeye çalışıyor, gedikler açılan duvarı. Ne ki bu da derdine derman olmayacak Yalnız Adam’ın.
Ve Yalnız Adam’ı kurtarmaya, ona en sıkışık döneminde can simidi atarak karaya çıkarmaya çalışan Almanya ve onun Dışişleri Bakanı Steinmeier’in de gücü yetmecek, bu biline. Çekilen tuğla sayısı artıkça duvardan, kendini kurtarmaya, sağa sola atmaya çalışanların sayısı da artacak o oranda. Ve gedikler açılan o duvar, yıkılacak sonunda.