Kürdistan bir bütün olarak savaş alanı, yangın yeri. Başur, Rojava ve Bakur’da sıcak bir savaş yaşanıyor. Ortadoğu ise Sunni ve Şii eksenle, Doğu ile Batı’nın kapışma alanı.
Kürt halkının nabzı birlikten yana atar, yüreği Kürdistan’ın özgürlüğü için çarpar ve birliğini arzularken, siyasi arenada bunun tersi bir durum yaşanıyor.
Bırakalım parçalarüstü siyasi bir Kürt aklının oluşmasını, ortak ulusal bir otorite ve mekanizmanın yaratılmasını, varolan birliktelikler, stratejik ortaklıklar ve koalisyonlar dahi dağılma ile yüzyüze.
Bugün Güney Kürdistan’da yaşanan durum malesef bu. KDP, YNK ve Goran’ın ilişkileri çoktandır limoni. Hatta Goran’la KDP arasındaki ilişkiler neredeyse kopmuş durumda.
Kürdistan’da halk tarafından seçilmiş, ardından süresi dolduğu ve seçime gidilmediği için görev süresi parlamento tarafından uzatılmış Güney Kürdistan Başkanlığı, uzatılan bu süre de dolduğu için bugün emrivaki ile yürütülüyor. Ve bu fiili durum Güney’deki tartışmaların ana eksenini oluşturuyor. KDP Kürdistan Başkanlığı’nın halk tarafından seçilmesini savunurken, diğer partiler Başkanın parlamento tarafından seçilmesini, parlamentoya karşı sorumlu olmasını, başka bir anlatımla parlamenter sistemin temel alınmasını savunuyor.
Yine bugün itibariyle 2013 yılının Eylül ayında yapılan seçimler sonucu oluşmuş bir parlamento var. Öncekinin aksine bu yasama döneminde KDP ile YNK’nin yanısıra Goran ile islami kimlikli partiler de parlamentoda hatırı sayılır birer grupla temsil ediliyorlar. Yasama organının başında bulunan Goran’lı başkan, parlamento biryana, bugün Hewlêr’e dahi giremiyor.
İşbaşında, yürütme erkinde ise bir hükümet var ve KDP Goran’lı bakanları afaroz ettiği için kimi koltuklar boş. Parlamento aylardır toplanamadığı için Goran’lı bakanların yerine yenileri ise ikame edilemiyor.
Bunları toparlarsak şöyle bir tablo çıkıyor karşımıza: Bölge Başkanlığı süresi dolduğu, halkoyundan ya da parlamentodan yetki tazelemesine gitmediği için aslında boş. Parlamento ise işlevsiz, Kürdistan’ın dörtbir yanı çakal sürüleriyle tutulmuşken, fiilen tatilde, biraraya gelemiyor. Hükümetinse Goran’lı bakanlar „azledildiği“ için kanatları kırık. Güney Kürdistan ise fiilen ikiye bölünmüş, Hewlêr ve Süleymaniye diye ayrılmış durumda.
Açık ki içine düştüğümüz bu durumun demokrasi ile, demokratik ilke ve prensiplerle, demokratik temayül ve geleneklerle bir ilgisi yok. Ortak ve herkesi bağlayıcı bir anayasa olmayınca; o anayasa çerçevesinde oluşturulmuş organ ve kurumlar yaratılıp işletilmeyince, siyasi partiler kendilerini devlet organları yerine koyup, devletin ve halkın olması gereken kaynakları parti politikaları doğrultusunda keyfince kullanınca kendimize benzeyen ucube bir sistem çıkıyor ortaya.
İki başkenti olan, iki ordu, asayiş ve istihbarata sahip, iki farklı mali sistemi bulunan bir yapının devlet olamayacağı, bu durumun bir yerden sonra çatışmaya zemin oluşturacağı dün de biliniyordu. Hükümet ortaklarından biri Ankara’ya yönelir, diğerleri Tahran ve Bağdat’a yanaşırsa sorunlar kaçınılmaz olarak gelir kapıya dayanır ve bir kilitlenme yaşanır. KDP ile YNK’ye bakarak yarın başka bir parti de çıkar, güçlü olduğu alanlarda benzer oluşumlara gitme ihtiyacı hissedebilir.
Bu çift başlılığa, bu parçalanmışlığa son verilebilir. Bu konuda ise asıl görev Mesud Barzani’ye düşüyor. Kek Mesud KDP-YNK çatışmalı sürecinden sonra toparlayıcı bir rol oynadı, parti başkanı olduğu halde, kendini dar parti çıkarlarına hapesetmedi, ulusal bir politikanın oluşması için çaba içinde oldu.
2013’te yapılan parlamento seçimlerinden ve Mam Celal’ın hastalanmasından sonra ise bu konumunu giderek yitirmeye, sıradan bir parti başkanı gibi davranmaya ve Sunni Eksen’e kaymaya başladı. Kendisini dengeleyen Mam Celal devre dışı kalınca ve parlamentoya KDP ve YNK’nin yanısıra Goran ve islami partiler de girince ortayol bulmakta zorlandı, Kürdistan Başkanlığı görevindense KDP başkanlığı rolünü benimser oldu ve yanlış üstüne yanlış yapmaya başladı.
Peki ne yapmalı?
Kek Mesud zaman yitirmeksizin Sunni Eksen ve bunun taşıyıcısı olan AKP ve Ankara ile ilişkilerini gözden geçirmeli, YNK ve Goran’ın Tahran ve Bağdat’la olan ilişki ve hassasiyetini de dikkate alarak Sunni ve Şii eksenle, Doğu ile Batı arasında dengeleyici bir yol tutturmalı. Anayasa ve Başkanlık konusunda diğer tüm partilerle ortak bir arayış içine girmeli ve bunu ivedilikle netliğe kavuşturup Kürdistan’ın parçalanmasını önleyecek adımlar atmalı.
Bu yapılmayınca, sadece Güney Kürdistan bölünmeyecek, aynı zamanda kek Mesud’un „asla ve kata olmayacak“ diye deklere ettiği birakujî, bir provakasyonla gelip kapıya dayanabilir ve Kürtler yeniden birbirlerine karşı senger ve mevziye yatabilirler.
Türkiye ne kadar Kürt „dostuysa“, İran ve Irak da o kadar Kürt dostudur. Her iki eksenin Akıncıları yüzyıllardır Kürdistan üzerinde tepişiyorlar. Dün bunu yapanlar, bugün Kürtler bir varlık olmuşken neden yapmasınlar? Hem de Kürtler Ortadoğu’da önemli aktörler arasına terfi etmiş, hatırı sayılır güç olarak rüştlerini ispatlamışken!
Karşı karşıya kalınan bu tehlikenin önünün alınması için Kürdistan’ın en büyük partisi PKK’ye de tarihi bir sorumluluk ve görev düşüyor. YNK ve Goran’ı bir ortayol bulmak için ikna edebilmeli ve onların onayını da alarak Mesud Barzani‘ye Başkanlık konusunda bir dönem daha teminat verilebilmeli, böylelikle de çatışma ve parçalanmanın önünü almak için çaba içinde olabilmelidir. Bu yapıldığında Başur rahata kavuşacak, Rojava nefes alacak ve Bakur’sa her iki kardeşine kollarını her zamankinden daha fazla açacaktır!