Bir ülkenin büyüklüğünün ölçütü nedir?
Büyüklük, sadece kaba güç ve kuvveten ibaret midir?
Yoksa kalabalık bir nufüs topluluğu mu, büyüklük?
Ya da büyük olmak için zenginlik tek başına yeterli bir kriter mi?
Bence hiçbiri…
Eğer büyüklük için yukarıda sayılanlar yeterli olmuş olsaydı, dünyanın ikinci büyük ordusuna sahip olan ve ordularının bu gücüyle övünç duyan Türkler…
Dünyadaki kalabalık nufüsa sahip olmalarından dolayı Çinliler…
Ya da dünyadaki en değerli para birimi ve zengin petrol yataklarına sahip olmalarından dolayı Kuveyt büyük ve Kuveytliler de itibarlı olurlardı.
Oysa bunların hiçbiri değil.
Kendine güven, erdemlilik ve değerler sistemidir, büyüklüğü mümkün kılan…
Bunun adresi ise, Batı’dır.
Batı’yı büyük kılan da, onun evrensel olan kriterleridir…
Örnek mi;
Işte size Muhafazakar Nicolas Sarkozy’nin Fransası ve seçim öncesi kimi aykırı söylemlerine rağmen onun toplumu yönetme anlayışı…
Başkanlık Sarayı’na yerleşen, muhafazakar kimliğiyle kimimizin dudak büktüğü Nikolas Sarkozy’nin oluşturduğu kabinenin bileşimi, Batı’nın değerler sisteminin ipuçlarını kendi içinde fazlasıyla barındırıyor…
Mesela koskoca Fransa’yı yönetecek olan kabinesi, sadece 15 kişiden oluşuyor…
Bunlardan 7’si kadın…
Kabine üyelerinin kimlikleri, çok daha ilginç…
Nikolas Sarkozy, Fransa adaletini, Cezayir kökenli göçmen bir müsluman olan Rachida Dali’ye, Türkiye’deki Devlet Bakanlığı’na eşdeğer olan Devlet Sekreteryasını yine göçmen olan bir Ermeniye, Dışişlerini, seçimdeki en güçlü rakibi, Sosyalist Partiye mensup Bernard Kouchner’e, Genel Başkanı olduğu UMP’nin liderliğini ise yine bir göçmen olan Ermeni kökenli Patrick Deveciyan’a emanet etti…
Peki Sarkozy’ye ne kaldı?
Elbette, Fransız demokrasisi ve Fransa’nın büyüklüğü…
Peki Türkiye karşıtı ve Türkiye’nin Avrupa Birliği dışında kalması yönünde mücadele edeceğini söyleyen Sarkozy ile Fransız kabinesini demokratik değerler sistemine uygun olarak oluşturan Sarkozy aynı kişiler mi?
Ya da içişleri bakanı iken varoşlardaki göçmenleri aşağılayan Sarkozy ile Fransa adaletini göçmen bir müslüman kadına emanet eden Sarkozy arasında bir tezat yok mu?
Eğer Türkiye’deki solculara bakılırsa, Sarkozy’nin muhafazakar kimliğe sahip olmuş olması onun yabancı düşmanı olması için yeterli bir nedendir.
Muhafazakar kimlikli olanlar ise, onun Türkiye’yi AB dışında tutma isteğini, Hristiyanlığına, yani muhafazakarlığına yoruyorlar.
Oysa, Sarkozy’nin Türkiye’yi AB dışında tutma isteği, onun Türk ya da islam karşıtlığından ziyade, Türkiye’nin Batı’nın değerler sistemine uzak oluşunun bir sonucudur.
Yine, Sarkozy’nin dün, Paris varoşlarında yaşayan göçmenlerle ilgili söyledikleri de, onun göçmen karşıtı olmasından çok, bu varoşlarda yaşayan göçmenlerin, Batılı olmaya ayak diremeleri ve buradaki değerleri içselleştirememelerinde aranmalı.
Özellikle seçim sürecine girilen Türkiye’de Sarkozy’nin sözlerinden çok, onun oluşturduğu ve Fransız toplumunu kucaklayan kabinesinin bileşimi üzerinde kafa yorulmalı ve 22 Temmuz sonrası süreçte Kürtleri, Eremenileri ve diğer azınlıkları da kucaklayan bir kabinenin işbasına gelmesi için çalışılmalı.
Gerisi laf kalabalığı…
30.05.2007