Türkiye’de siyaset, üç yıldır haziranda yapılacak seçimi tartışıyor. Tartışılan konu da adaylar ve hayat pahalılığı. Zaten Türkiye’nin başka bir sorunu yoktur. Erdoğan, “ben adayım, yiğit olan karşıma çıksın adaylığını açıklasın” diye haykırıyor. Altılı muhalefet de sonunda içindekileri kustu, “kim başkan olursa olsun, altı kişi aynı haklara ve imza yetkisine sahip olacak.”
Yani tek kişilik başkanlık sistemi, güçlendirilmiş başkanlık sistemine dönüştürülüyor. Türkiye’nin mevcut sorunlarının ne olduğunu tartışmıyorlar ama, bütün sorunları çözeceklerini söylüyorlar, ancak nasıl çözeceklerini söylemiyorlar.
Türkiye’nin mevcut sorunlarını çözecek yiğit, daha anasından doğmadı. Dünyada hiçbir dostu kalmadı, Türkiye koltuk değnekleriyle dolaşıyor. Koltuk değneklerinden İran kırıldı, Rusya’da kırılmak üzere. Eski dostları Irak ve Suriye de artık devlet statüsü bile kalmadı. Türkiye kötürüm olmuş yerlerde sürünüyor, onu ayağa kaldıracak babayiğit de yoktur.
Avrupa Konseyi sözcüsü; “Türkiye 521 AİHM kararını uygulamadı. Türkiye en çok kararlara uymayan ülkedir” diyor. AB geçtiğimiz yıl, Türkiye ile ilişkilerini askıya aldı. Türkiye; AİHM kararlarına da uymuyor. “Din dersi mecburiyeti çocuk haklarını sözleşmesine aykırıdır, derhal durdurulmalıdır” kararı ile „Alevilik bir inançtır yasaklanamaz, Cem evleri de onların ibadethanesidir kapatılamaz” kararı sekiz yıldır hala uygulanmıyor. Bunun gibi daha birçok kararı uygulanmıyor. İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine karşı çıktı ama sonunda onlar da resti çekti, “iade taleplerini asla kabul etmeyeceğiz”, dediler. ABD ile hiçbir ilişkisi kalmadı, görüntü yanıltıcıdır. Görüldüğü gibi Türkiye dünyadan çekilmiş tek başına, yarın ucunda duruyor.
Müslüman ve Ortadoğu ülkeleriyle, uzlaşıyor görüntüsü oluşturmaya çalışsa da inandırıcı değil. Müslüman ülkelerin hiç birisi artık Türkiye’ye inanmıyor ve güvenmiyor. İsrail ile yaklaşım da samimiyet aramak biraz saflık olur. Suriye ile yaklaşım ise, kurdun yaraladığı kuzuya yaklaşımından hiçbir farkı yoktur. Erdoğan’ın, Esad’ın Şam’da tepebaşında ormanlar içerisindeki sarayında birlikte şerbet içip, Emevi Camisinde Cuma Namazı kılacaklarını hiç sanmıyorum. Böyle bir şey yaparsa, emrindeki maaşlı SMO elemanları ne yapacak?
Türkiye uzatmalı dediği yüzbinlerce paralı askeri var. Yüzbinlerce de cihatçı örgütlerden devşirdiği, adına Suriye Milli Ordusu dediği ve maaşlarını Dolar olarak ödediği, paralı bir ordusu daha var. PKK’yi gerekçe gösterip, Güney Kürdistan’ın kuzey kesimini işgal etti. Batı Kürdistan’ın kuzey kesimini işgal etti ve savaş devam ediyor. Savaş alanlarında uzatmalılardan ölenler oluyor ama, SMO elemanlarından şimdiye kadar ölen olmadı, bunlar yedi canlı ölmüyorlar. Savaşların maliyeti hayli yüksek ama, Güçlendirilmiş Başkanlık Sistemini getirmek isteyenler, bu konuları asla ağzına almazlar. Kim ne yaparsa yapsın, Türkiye artık Kürdistan kabusunu yaşıyor.
Bütün partiler, seçim saflaşması yapıp, cepheler oluşturuup HDP’den uzaklaşırken, Kürtlerin partisi olduğunu iddia eden HDP de şaşkın. Halbuki HDP’in elinde tarihi bir fırsat var ama, bunu kullanmak istemiyor. HDP kendi başkan adayı ile seçimlere katılmalıdır. İkinci tur başkanlık seçimlerinde, hangi taraf fazla milletvekili çıkarmış ise, öbür tarafın başkan adayını desteklemelidir. Böylece az milletvekili olan bir başkan ve çok milletvekilleri olan, başkansız bir taraf. Bunlar ya ortak hükümet oluştururlar ya da ortaklık için gelir HDP’ye yalvarmak zorunda kalırlar. Böylece HDP de ortak olmak isteyen tarafa, bütün isteklerini dayatma şansına sahip olur. Seçim öncesi Kürt kelimesini duymak istemeyenler ve HDP’den uzaklaşanlar, seçim sonrası gelip Kürtlere yalvaracaklar. Kürt partisi olmadığını iddia eden HDP’in, bu tarihi fırsatı değerlendireceğini hiç sanmıyorum. Yüz yıllık Cumhuriyet tarihinde ilk defa böyle bir fırsat, Kürtlerin eline geçiyor.
HDP Başkent Kandil’den habersiz bunu yapmaz. Başkent Kandil 40 yıldır, Türkiye’yi demokratikleştirmek için savaşıyor, Türkiye’yi zor durumda bırakmak istemiz. İki yıldır aralarındaki zımni anlaşma ile Güney Kürdistan’da 500-600 Kürt köyünü boşalttı, TSK’ya teslim ettiler. Yoksa insanın yaşamadığı bir alanda PKK militanlarının ne işi var? Türk uçakları binlerce sorti yaparak bu alanı boşalttı ama, yanlışlıkla da olsa tek bir mermi, Başkent Kandil vadisine düşmedi. Şimdi Güney Kürdistan’a döndüler, Türkiye PKK sayesinde, Güney Kürdistan’da hayallerini gerçekleştirdi ama, Batı Kürdistan’da hayal kırıklığına uğrayacak.
Ortadoğu’nun kadim toplumu Kürtler Birinci Dünya Savaşında, yaptıkları bazı hatalardan dolayı ve İngilizler de istemediği için devletleşemediler. Bölgede bir arada yaşayan 50 milyon Kürt her gün bir adım daha özgürlüğe yaklaşıyor. Dünya eski dünya değil, Kürtler de eski Kürt değil.
Birinci Dünya Savaşı’nda diğer bütün milletlerden daha fazla Kürtler ayaklandı, işgalci Osmanlılara karşı savaştılar. Suriyeli hiçbir Arap örgütü, işgalci Osmanlıya karşı bağımsızlık savaşı yapmadı ama, görülen lüzum üzerine, Suriye’de bir Arap devleti oluştu. Irak’ta hiçbir Arap örgütü, Osmanlıya karşı bağımsızlık mücadelesi yapmadı ama, görülen lüzum üzerine, Irak Arap devleti kuruldu. Bağımsız Kürdistan’ı İngilizler istemediği için, Kürtler devlet olamadı. Kürdistan’ı da 1926 Ankara antlaşmasıyla, dört devlet arasında paylaştırdı.
Birinci Dünya Savaşında çok sayıda Kürt önderi, birçok cephede bağımsızlık savaşı verdi ama sonuç ortada. Bunlardan sadece Barzani ailesi yüz yıldır kesintisiz, mücadeleyi sürdürdüler. Sonuç Kürtlerin mazlum ve haklı olduğunu bütün dünyaya kabul ettirdiler. Başarılarının sonucu ortada. Bütün Kürtler bu inatçı başarılarından dolayı, Barzanilere minnettardır.
Bütün dünya siyasetine ve dünyada yaşayan bütün insanlara, siyasetin kapılarını açıp, Kürtlerin mazlum ve haklılığını dünyaya kabul ettiren, Bayan Mitterrand’ı da unutmayalım. Özellikle 16 Mart 1988 yılında kimyevi silahlarla yapılan Halepçe Katliamından sonra, Bayan Mitterrand Kürtlerle daha yakından ilgilenmeye başladı. Ben de o süreçte Bayan Mitterrand ile tanışma şerefini yaşayanlardanım. Defalarca bir araya geldik, Kürt meselesini konuştuk. “İbrahim acele etme, ben görmeyecem ama, sen göreceksin” diyordu. Daha sonra 3 Ağustos 2014 tarihinde Şengal katliamı, bütün dünya Kürtlerin mazlum ve haklı olduğunu gördü ve yanında yerini aldı. Kürtler bunu Bayan Mitterrand’a borçludur unutmayalım. Türkiye’nin, Fransa ile çelişkisinin sebebi budur.
Kürtlerin dünya siyasetindeki mevcut yerini belirleyen, ulusal yanı ile Barzani ailesidir. Uluslararası yanı ile de Mitterrand ailesidir. Kürt Milleti her iki aileye de minnettardır. Ben her ikisini de yakından tanıyan bir Kürt olarak, saygılarımı sunuyorum.
Özellikle Avrupa’da yaşayan Kürtlerin, provokasyona gelip taşkınlık yapması hoş karşılanacak bir davranış değil. Mesela; 9 Ocak 2013 tarihinde, ülkücü kökenli ve PKK yöneticisi Ömer Güney üç Kürt kızını öldürdü ama yakalanıp hapse atıldı. 23 Aralık 2022 tarihinde, 69 yaşında manyak bir Fransız’ın saldırısı sonucu, üç Kürt yaşamını yitirdi. Kürtlerin ondan sonra yaptığı taşkınlık hiç de hoş bir davranış değildi. Zaten bu tür taşkınlıkları, Fransa ile çelişkisi olan Türkiye de istiyor. Süleyman Soylu, “Fransızların beslediği yılan kendilerini sokmaya başladı” diyordu. Bir dönem HDP Genel Başkanlığını da yapan Sezayı Temelli, “Bırak Paris yansın” diyordu. Van Milletvekili olan bu ırkçının söylediklerine baktığımızda, HDP’in kimlerle siyaset yaptığı da belli oluyor.
Paris Belediye Başkanı Anne Hidalgo olay yerinde, “Buranın Kürtlerin evi olduğunu unutmasınlar”
Evet; bütün AB ülkeleri, baskı ve zulümden kaçan, milyonlarca Kürdün evi olduğunu unutmayalım.
Ocak 2023