Kuzey ile Güney‘in, Doğu ile Batı’nın, Avrupa, Asya ve Afrika’nın kesişme noktasında, kavşağında yer alan Kürdistan coğrafyası tarihler boyu imparatorlukların, egemen ve emperyal güçlerin tepişme alanı, meydanı oldu. Biri geldi, bir önceki göçmek zorunda kaldı. Ve bu durum binyıllardır, yüzyıllardır ne yazık ki değişmedi. Bugün de Kürdistan’ın da aralarında yer aldığı Ortadoğu, Yakındoğu ve Önasya dünyadaki önemli güçlerin topraklarından oldukça uzak bir bölgede bilek güreşinde bulundukları, hakimiyetlerini pekiştirmek için savaş ve çatışmalardan kaçınmadıkları ve böyle olduğu için de bir türlü stabilize olmayan, durulmayan bir bölge. Buna bölgedeki önemli güçlerin, Türk, Fars ve Arap imparatorluklarının, devletlerinin saldırı ve tahribatlarını da eklemek gerekir.
Önemli medeniyetlere mekan olmuş, insanlık tarihinde önemli izler bırakan ilk keşiflerin, uygulamaların yaşama geçirildiği, tahılla birlikte yerli yaşama, kentleşmeye geçilen Fırat ile Dijle nehirlerinin kollarıyla kucaklağı, sırtını tahkim, yalçın ve yüksek dağlara dayadığı verimli ve verimli olduğu kadar da yeraltı ve yerüstü zenginlikleriyle de eşine ender rastlanan yukarı Mezopotamya tarihin her döneminde iştah kabartmış ve böyle olduğu için de her önemli gücün sahip olmak için hiçbir badireden kaçınmadığı, sakınmadığı cografi ve stratejik bir bölge olagelmiş.
İlk kent devletlerinin, insanlığın yazgısını değiştiren yazının, ilk hukuk belgelerinin, yerleşik yaşama geçmekte bir devrim niteliğindeki tuğla ve kerpiçin, savaş arabaları, bira ve keramiğin insanlık yaşamına kazandırılmasla birlikte teknikle ve kültürün yeşerip dal budak saldığı toprakların Fırat ve Dijle nehirlerinin suladığı topraklar olması tesadüf olmasa gerek.
Su yaşam ve hayatsa. Ve hayat su ile yeşerip vücut buluyorsa ve medeniyetler istihnasız su kenarında yükselmiş ve bundan yoksun olan güçlerin her daim ilgi alanına girmişse, bu bölgelerin, böylesi cografyaların biri de Kürdistan’dır. Böyle olduğu için de Kürdistan tarihten bu yana hep saldırıya uğramış, toprakları işgal edilmiş ve bu topraklar üzerinde yaşayan halk, onlarca, yüzlerce kez katliamlardan geçirilmiş, geriye kalanların bir bölümü ise yaşam alanlarından zorla koparılarak sürülmüş.
Kürt tarihi binyıllardır, yüzyıllardır aynı zamanda bir katliamlar, göçertme ve sürgünler tarihidir. Acının, gözyaşının, ağıt ve şînlerin Kürt toplumunda, yaşamında baskın bir durumda olmasında işte bu tarihi gerçeklik yatmaktadır.
Altın zenginliğin sembolü ve sarıdır rengi. Paradır, sermayedir, varlıktır altın. Sonradan buna mavi altın da eklendi, ki ilk altın budur ve sudur adı. Toprak suyuz yeşermez ve boy vermez tahıl. Tahıl boyvermeyince de kıtlık, açlık ve ölüm kol gezer ortalıkta.
Mavi altının mekanlarının başında ise Fırat ile Dijle’nin kollarıyla kucakladıkları topraklar gelir ve Mezopotamya ve Kürdistan’dır adı. Mavi altından elde edilen ürün sürüldüğünde piyasa ve pazara, rengi sarıya dönüşür ve para ve varlık olur. Buğday ile Altın’ın Sarı rengi buluştuğunda pazarda güler yüzler, mest olur gönüller.
Kürt halkının yazgısında Kürdistan topraklarının jeostratik konumuyla birlikte bu her iki Sarı Altın’ın belirleyiciliği yatar asırlar boyu. Buna endüstri ve sanaiinin gelişimiyle birlikte Kara Altın denen Petrol de eklendi yüz, yüzelli yıl önce.
Bu Altın’dan da bolca bulunan Kürdistan bir kez daha saldırıya uğrar ve iki parçalı, yaralı Kürdistan parça parça edilir bir asır önce ve peşkeş çekilir Türkiye ve İran’ın yasıra Irak ve Suriye devletlerine.
Sarı, Mavi ve Kara Altın’ı olmayan ve arsa değeri oldukça düşük topraklardaki halklar bir bir özgürlüklerine kavuşur, yazgılarını ellerine alırlarken, bunların tümüne sahip olan topraklarda yaşayan Kürt halkı dünyada eşine rastlanmayan zulüm ve baskı politikasıyla karşı karşıya kalır, dili yasaklanır, kültürüne ket vurulur, cografyası iğdiş edilir.
Kürt halkı binyıllardır üzerinde yaşadığı işte bu coğrafyanın bedelini öder. Kan verir, can verir, sürülür ve katlanır acı ve zulmün her türüne ve vazgeçmez adı Kürdistan olan o amansız sevdadan.
Doğu ile Batı’nın kesişme noktasında, kavşağında yer almasaydı, yetmiş yıl Sosyalist Sistem ve Kapitalist Dünya ile sınırdaş olmasaydı ve yerkürenin başka bir bölgesinde bulunsaydı Kürdistan, Kürt halkı iki asırdır vermiş olduğu mücadele sonucu ülkesini çoktan birleştirmiş ve bağımsızlığına kavuşturmuş olmaz mıydı?
Konuyu anlaşılır kılmak için birkaç örneğe, farklı izaha ihtiyaç var sanınırım.
Örneğin Kerkük’te petrol olmasaydı, yüzyıl veya elli yıl önce bağımsızlığına kavuşmaz mıydı Kürdistan’ın İngiltere/Britanya ve sonradan Irak’ın işgali altında olan Güney parçası?
Ya da Kürtler Kerkük ve çevresinden vazgeçselerdi, Nemir Mustafa Barzani “Kerkük Kürdistan’ın kalbidir” demeyip tersini yapsaydı, yaşanır mıydı 1975 “yenilgisi”?
Kürdistan’ın kuzeyine gelirsek. Fazla değil, sadece son elli yılda verilen mücadele ile kaç tane bağımsız devlet kurulurdu, dünyanın, evrenin başka bir bölgesinde?
Kürdistan’ın Kuzeyi’nde çekilen onca acı ve zulüm, başka bir coğrafyada yaşansaydı, kalkmaz mıydı, insanlık ayağa?
Ya da Suriye yerkürenin başka bir bölgesinde olsaydı, Kürt halkının çakal sürülerine, cihadist güçlere karşı vermiş olduğu mücadele ile Suriye parçalanıp küçük de olsa bir Kürdistan kurulmaz mıydı?
Gelelim Kürdistan’ın doğu, Rojhilat diye de adlandırılan parçasına.
Kürdistan bulunduğu kavşakta olmasaydı, 1946’da ilan edilen Kürdistan Cumhuriyeti bir yıl değil, bugün de sürdürmez miydi varlığını?
Ya da 1979’da Ölümsüz Qasımlo önderliğinde ayaklanan ve Kürdistan’ın hemen hemen tümünü bayrağı altında toplayan İran Kürdistan Demokrat Partisi, başka bir cografyada, olmaz mıydı bağımsız bir devlet sahibi?
Şayet bunca mücadele sonucu, bir türlü iki yakası biraraya gelmiyorsa Kürt halkının, sebebi en başta üzerinde yaşadığı çoğrafyadır, sahip olduğu arsanın paha biçilmez değeri ve stratejik konumudur. Bir de tek milimetre karelik de olsa bir çıkış kapısı, bir pencerenin olmaması, kuşatılmışlıktır dört sömürgeci güçle. Ve konu Kürdistan olduğunda tüm hasımlık ve düşmanlıkların bir tarafa bırakılacağını hesaba katmamaktır, sömürgeci güçler arasında.
Ve bir de kavrayamamasıdır varolan Kürt partilerinin, bir sömürgeci güce yaslanarak Kürdistan’ın her hangi bir parçasının özgürlüğüne kavuşmasının imkansız olduğunu ve tek parti döneminin çoktan tarihe kavuştuğunu, ulusal kurtuluşun birlikten, uzlaşma ve kompromisten geçtiğini!
28.08.2022