Paşalar Cumhuriyeti okumuşları, tarih diye uydurma masal gibi bir geçmişi anlatırlar. Efendim Türkler Orta Asya’dan kalkmış göçünü yüklemiş, Anadolu’ya doğru yola koyulmuşlar. Dar bir boğazdan geçerken yolunu kayıp etmişler, birden karşılarına Asena denen kancık bir kurt çıkıyor, bunu takip ederek yolunu buluyorlar. Sonra 8 bin km’lik yolu kona göçe gelip Anadolu’ya yerleşiyorlar. Sanki adamlar 8 bin km yolu yayladan, kışlağa göçüyorlar. Anadolu bomboş, dağılıp diledikleri yerlere çadırlarını kuruyorlar. Böylelikle Anadolu’yu anavatan olarak seçiyorlar. Anadolu hoşlarına gidiyor, bir daha da Türkmenistan’a dönmüyorlar. Bazılarına göre ise, Hint Okyanusunda Mu kıtası diye bir ada vardı, burası Türkmenlerin yaşadığı vatanlarıydı, bir gün aniden Mu kıtası battı, adayla birlikte batanlar battı, kurtulanlar dünyaya dağıldı. Devşirme Kemalistlerin uydurduğu tarih böyle söylüyor. Tarih diye bu masalları uyduranların hiçbiri de Türkmen kökenli değil, Türkmen’den haberleri bile yok.
Anadolu’da yaşayan 83 milyon insanın içerisinde, Asena’nın peşine takılıp gelen hiç kimse yoktur. İsteyen DNA testini yaptırır kim olduğunu öğrenir. Osmanlı Afgan kökenlidir, Osmanlı da Türkmenlerden nefret ederdi, onlara “Etrak-ı bi idrak” derdi. Hiçbir zaman Osmanlı sarayında Türkmen hizmetçi olmadı. Devletleri; köklü aileler kurar ve asaletini de kıskançlıkla korurlar. Devşirme Kemalistlere göre, Osmanlı Türk’tür ama kendisine uydurma bir dil olan Osmanlıcayı seçmiştir. Osmanlı arşivleri orada, kurulduğu günde hangi dili kullanmış ise, dağıldığı günde de aynı dili kullanıyorlardı. Hiçbir zaman kendilerine bir dil uydurma ihtiyacı duymadılar, çünkü konuştukları dil, kendi anadilleriydi. Devşirme Paşalar, Türk Dil Kurumu aracılığıyla, kendilerine Türkçe diye bir dil uydurdular.
4-Murat’ın Bağdat seferinde, Farslar yenilmelerine rağmen geri çekildi. Osmanlı isteseydi bütün İran’ı alabilirdi ama bir yerde durdu. Çünkü İran’ın batısında Azeriler yaşıyordu, Osmanlılar Azerilerle bir arada olmak istemiyorlardı. 17 Mayıs 1639 tarihinde, Kasr-ı Şirin antlaşmasını yaptı, Azerileri Farslara bıraktı. Azerilerden uzak durması için, Ermenistan ve Kürdistan topraklarından da bir kısmını Farslara bırakıp, arada güvenlik şeridi oluşturdu. Eğer Osmanlılar Türkmen olsaydı, büyük bir memnuniyetle öz kardeşleri Azerilerle bir arada yaşamayı kabul ederdi. Azeriler de işgalci Farslardan kurtulmak için, Osmanlı kardeşleriyle birleşirlerdi. İran işgali altındaki Güney Azerbaycan’da Farsların işgali altında, 30 milyon Azeri yaşıyor. Hala devşirme Türkler bunlardan asla söz etmezler.
Anadolu’da Türkçe konuşanların bir kısmı, 1826-28 İran, Rus savaşı sırasında kaçıp gelen Azerilerdir. Bunlar Osmanlıdan da korktukları için Kaz dağlarına yerleşen Tahtacılar ve Toros Dağlarına yerleşen Yörüklerdir. Bunlar Azeri ve Zerdüşt inançlarını korudukları için, Osmanlıdan uzak durdular. Paşalar Cumhuriyetinde de bunlar asla devlete yaklaştırılmadı. Diğer bir kısmı da 1882-83 yıllarında Kafkaslardan getirilip, Ermenilerden boşalan Orta Anadolu’daki köylere yerleştirildi. Bunlar da Zerdüşt inancını koruyan Azerilerdir. Bunlar Zerdüşt oldukları için Osmanlı döneminde de hep kenara itildiler. Paşalar Cumhuriyeti döneminde de devletten uzak tutuldular, insan yerine bil konmadılar. Bunlar günümüzde sayıları üç milyon civarında olan Azerilerdir.
27 Ekim 1913 tarihinde Mustafa Kemal binbaşı rütbesiyle, Sofya askeri ataşeliğine atandı. Burada yarbay olan Mustafa Kemal, 2 Şubat 1915 tarihinde Gelibolu Kaymakamlığına atandı. 1 Haziran 1915 tarihinde albay oldu. 9 Ocak 1916 tarihinde İtilaf Devletler geri çekildi, Dardanel Savaşı sona erdi. Osmanlı topraklarında Çanakkale diye bir yer yoktu. 1926 tarihinde Paşalar Parlamentosu Ankara’da çanak köyünü il, adını da Çanakkale yaptılar. Devşirme Kemalistler de Çanakkale efsanesini yazmaya ve anlatmaya başladılar. Bunun dışında Kemalist masalcıların anlattıkları yalandır.
Birinci Dünya Savaşında İstanbul ne işgal edildi, ne de kurtarıldı. 1918 tarihinde yapılan Mondros Ateşkes Anlaşmasıyla, Osmanlı fes edildi, yani 1918 tarihinden itibaren, Osmanlı diye bir devlet yoktu. Ordusu dağıtıldı ve Savaş Gemileri gösterilen bir limanda, İngiliz ve Fransız askerlere teslim edildi. Bunun dışında, söylenenler yalan. Urfa, Antep ve Maraş Fransızlar tarafından ne işgal edildi ne de kurtarıldı. Acaba işgalde ve kurtuluşta kaç Fransız askerini öldürdüler, kaç tane Osmanlı askeri öldü? Osmanlının hangi ordusu ve Paşası Urfa, Antep ve Maraş Kurtuluş Savaşını yönetti? Suriye’nin mevcut sınırlarını belirlemek ve bir kısım Kürdistan topraklarını, Fransızlara bırakmak için, oynanan bir oyundu.
23 Ağustos 1921 Sakarya Savaşında, 96 bin er, 5 bin subay, top, tüfek iki tanede uçak, 5713 ölü, 18 480 yaralı, 828 esir ve 14 260 kayıp asker olduğu söyleniyor. O tarihte Genelkurmay Başkanı da “İsmet Paşa” imiş. 1918 tarihinde Mondros Anlaşmasıyla Osmanlı ordusu dağıtıldı, silahlarına el kondu. Misak-ı Milli topraklarını İngiliz General Harington yönetiyordu ve Yedikule zindanlarındaki Osmanlı Paşalarını Ankara’ya toplayan da aynı adamdı. Bunlar Ankara’da yeni ordu kurmadılar, Albay İsmet hangi ordunun Genelkurmay Başkanıydı? 96 bin kişilik bir orduyu nereden getirip Sakarya’da savaştırdı? Bölge yöneticisi Harington’dan izin almadan bunu nasıl yaptılar? Zaten Devşirme Osmanlı Paşaları Karadeniz Pontus Rumlarına, Ermenilere ve Kürtlere karşı savaşmaya devam ediyorlardı, bu kadar gönüllü askeri nereden topladılar? Sakarya’da savaşan 96 bin askerin, kayıt defterini çıkarsınlar. Lazım olan silahları ve parayı, kendi generallerini yok eden ve Osmanlı Paşalarını destekleyen Lenin göndermiş olabilir ama Sakarya’da hiçbir Rus asker olmadı.
General Harington İstanbul’u yönetiyor, İngiliz, Fransız ve İtalyan gemileri, Harington’u korumak üzere Boğaza demirlemiş bekliyorlar. Yedikule zindanları cephe kaçkını Paşalarla dolu ama kısa bir süre sonra bunlar Ankara’da bir araya geliyorlar. Sakın hiç kimse bunların Harinton’dan habersiz, Yedikule zindanlarından firar edip, Ankara’ya geldiklerine inanmasın. 23 Nisan 1920’de kurulan ilk Meclisin adı, Büyük Millet Meclisi’dir. Çünkü kurucular arasında Türk yoktu. 8 Şubat 1921’de Harington’la anlaşıp, kendilerine bir kimlik buldular, Meclisin adını “Türkiye Büyük Millet Meclisi” olarak değiştirdiler. Bu Meclis 19 Eylül 1921’de vücudunda hiçbir yara izi olmayan, Mustafa Kemal Paşa’ya Mareşallik rütbesi ile gazilik unvanını verdi. Ayrıca Meclisin bir ordusu da yoktu. Yani Mustafa Kemal, ordusu olmayan Mareşal ve yarası olmayan Gazi oldu. Ondan sonra da Gazi’nin heykelini yapmaya ve tapmaya başladılar. Tapmayanı da cezalandırdılar. Efendiler Gazi’nin heykeli olmaz.
Aslında her şey açık, seçik, ayan beyan ortada iken, içlerinde tek Türk ve Türklükten haberi bile olmayan Devşirme Paşalar, masal gibi bir tarih uydurdular, kadim tarihimiz diye topluma dayattılar. İçlerinde hiçbiri de Müslüman olmayan ve İslam’ı hiç bilmeyen Devşirme Paşalar, kendilerine göre İslam’a benzetmeye çalıştıkları bir din icat edip topluma dayattılar.
“Varlığım Türk varlığına armağan olsun” yeminleriyle “yerli ve milli” bir kimlik yaratmaya çalıştılar. Günümüzde bu çalışmalar başladığı gibi devam ediyor. Son 30 yıldır dünya değişti ama Türkiye ısrarında devam ediyor, dünyadaki değişime uyum sağlayamıyor. Türkiye’nin yaşadığı sorunların kaynağı, yüz yıl önce başladığı gibi devam ettirmeye çalıştığı, yanlış siyasettir.
Türkiye izlediği yanlış siyaseti, dünyadaki dengeleri kullanarak, dış siyasetle dengelemeye çalışıyordu. Artık bunu yapmakta zorlanıyor, gittikçe yalnızlaşıyor. Elindeki tek kozu, dağılmış ve birbirleriyle ilişki kurmakta zorlanan Kürtlerdir. Yaptığı hatalar sonucu, Kürtleri de kayıp ediyor.
Ortadoğu haritası değişiyor. Bölgenin ve dünyanın huzuru için değişikliğin şart olduğunu söylüyorlar. Değişecek haritanın tam orta yerinde, Bağımsız Birleşik Kürdistan görünüyor. Huzursuz olanlar, kendilerini fazla yormadan sonuçları kabul ederlerse, kendi çıkarlarına olur.
“Türkiye’de Kürt yoktur”, “Ermeni soykırımını biz yapmadık” söylemleri dünya siyaset pazarında alıcı bulamıyor. Arapça bir kelime olan ‘tehcir’, Türkçe karşılığı, zorla göçürme, sürgüne gönderme anlamını taşıyor. BM tarifine göre soykırım: Her türlü yöntemi kullanarak, bir toplumu yok etmektir. Türkiye yüz yıllık masallarından ne kadar ısrar ederse, o kadar yalnızlaşacak ve canını acıtacaktır.
BM tarifine göre; Ermenilerin yaşadıkları da Kürtlere yaşatılanlar da, bir soykırımdır.
Nisan 2021