Bu güzel söz Ali Şeriati’ye aittir. İran’daki aydın ve din adamlarını böyle tarif ediyor. Türkiye’deki aydın ve din adamları için de gayet isabetli bir tarif. Asıl aydın bilen değil, bildiklerini toplumla paylaşan ve toplumun yararına dönüştüren insandır. Din adamı, Tanrı adına görev yapan insandır. Türkiye’de aydınlar ve din adamları, siyasetin yanaşması olarak, onların verdiği görevi yaparlar.
Erdoğan bir konuşmasında, “ırkçılık, kavmiyetçilik, mezhepçilik İslam alemini içeriden çökerten bir sorun haline geldi” diyor. Söyledikleri aynen doğrudur. Aynı Erdoğan bir saat sonra, tek devlet, tek millet, tek bayrak diye bağırıyor. Yerli ve milli sözleri ağzından düşmüyor. Söylenenler arasındaki çelişkiye rağmen, aydınlar; çok doğru söylüyor deyip, onaylayıp insanlara aktarıyorlar.
Geçtiğimiz günlerde, Ali Edizer isminde yaşlı bir Müslüman, “Boşanmayın, ikinci eş alın” dedi. Adam Türkiye’nin saldırısına uğradı, neymiş Anayasa’yı hedef almış. Adamı görevden aldılar, nerdeyse adamın 40 yıllık tıp diplomasını iptal edeceklerdi. Saldırganların büyük kesimini aydınlar ve türbanlı kadınlar oluşturuyordu. Halbuki Kuran’a sadakatle bağlı olgun bir Müslümanın, genç Müslümanlara söyleyeceği makul bir sözdür. Din İşleri Genel Müdürü Ali Erbaş duvarın dibine sindi, sadece bakmak için kafasını çıkardı, sesini çıkarmadı.
16 Eylül 2014 AİHM kararı, ‘mecburi din dersi, çocuk hakları sözleşmesine aykırıdır. 16 yaşından küçük olan çocuklara din dersi zorunlu olamaz.’
26 Nisan 2016 AİHM kararı, ‘Cemevleri resmi ibadethanedir.’ Her iki karar da Anayasa’nın 90’ıncı maddesine göre de kanun hükmündedir.
Acaba bu Anayasal kararlar neden uygulanmıyor, ey putlar dilinizi mi yuttunuz, konuşun, susmayın.
Acaba Kuran bu konuda ne diyor?
Kur’an-ı Kerim, Nisa Suresi ayet 3; ‘Beğendiğiniz kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Korkarsanız, bir tane alın yahut ta sahip olduğunuz cariyelerle yetinin. Bu adaletten ayrılmamanız için en uygun yoldur.’
Nisa suresi, ayet 34; ‘Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yatakta yalnız bırakın ve bununla yola gelmezse dövün.’
Nisa süresi ayet 24; ‘Esir kadınlar evli bile olsa, size helaldir.’
Kuran-ı Kerim’de buna benzer, düzinelerce ayet var. Ali Edizer Kuran’dan konuşuyor. İslam’da zina suçtur, zina yapan kadın, beline kadar toprağa gömülür, cemaat da onu taşlayarak öldürür. Zina yapan erkeğe de kırk kırbaç vurulur. Ali Edizer beyefendi, genç dindaşlarını kırbaçtan ve taşlanmadan korumaya çalışmış, niye kızıyorsunuz ki?
İslam’da Cihat: İslam sistemini getirme, İslam nizamını hayata hakim kılma işidir. Cihat da ölen şehit, yaralanan da gazidir. Şehidin ayrı mezarlığı olmaz, şehidin mezarına bayrak asılmaz, şehidin evine bayrak asılmaz, şehidin tabutuna bayrak sarılmaz. Erdoğan; meclis kararı ile birilerini şehit ilan ediyor, yani Kuran’a karşı çıkıyor, kimseden çıt yok. Din İşleri Genel Müdürü Ali Erbaş; Türk bayrağına sarılı tabutun başına geçiyor, Şehidin cenaze namazını kılıyor, bilerek Kuran’a karşı çıkıyor, kimseden çıt yok. Bunlar Kuran’a karşı çıkıp, Türk Anayasasına sarılarak, ırkçılık ve kavmiyetçilik yapıyorlar. Bunlara kimse sesini çıkarmıyor.
Devşirme Osmanlı Paşaları mülkün sahibi Sultan Vahdettin’i ihanetle suçlayıp kovdular. Halife Abdülmecit Efendiyi 3 Mart 1924 tarihinde mülkünden kovdular. Aynı gün 3 Mart 1924 tarihinde “Diyanet İşleri Başkanlığı’nı” kurdular. Din İşleri Genel Müdürlüğü siyasetin emir ve komutasında, İslami örtü altında, kutsal kitabı “Nutuk” olan, Kemalist Din’i uyguluyor. Türkiye’de İslam örtüsü altında uygulanan Kemalist Din’in İslam’la hiçbir alakası yoktur. Bir Müslümanın, bu devlet memurlarının arkasında namaz kılması, caiz değildir.
İslam dininde kurum ve din adamı olmaz. İslam dininde tek temsilci halifedir, fetvaları da halife verir. Halifenin dışında kimsenin fetva verme yetkisi yoktur. Devşirme Paşalar, halifeyi kovdular, onun yerine kendileri fetva vermeye başladılar. Din İşleri Genel Müdürlüğü, çalışan 180 bin devlet memuru kadrosu ile İslam örtüsü altında, Kemalist Din’in hizmetindedir.
Din İşleri Genel Müdürlüğü için, 2021 bütçesinden 12 Milyar 978 lira ayrıldı. 8 bakanlığın her birinin bütçesinden daha fazla. Ayrıca kurumun Hacı ve Umreci taşıyan dünyanın en büyük bir seyahat şirketi var. Kurum her yıl milyonlarca ısmarlama kurban keser. Yani dünyanın en zengin dini kurumu diyebiliriz. Din İşleri Genel Müdürlüğüne bağlı 180 bin memur çalışır, en düşük maaş 4000 lira civarındadır. İslam’a göre haram sayılan, her türlü kazançtan oluşan ve hatta genelev patronlarının kazancının da içerisinde olduğu anayasal bütçeden maaş alan, İslam’ın din adamı olamaz, onun arkasında namaz kılmak caiz değildir. Bütün Camilerin, elektrik ve su paralarını, kaçak kullanım adı altında vatandaş öder.
Diyanetin 2002 yılında yaptığı resmi açıklamaya göre, Türkiye’de 102 bin Cami, 830 da Cemevi var. Diyanetin bu yılki açıklaması, 84,684 cami, 948 de cemevi var. Genel Müdür Ali Erbaş yalan söylüyor. Paşaların 30 Kasım 1925 tarihinde çıkardığı 677 sayılı yasa ile Alevi Cemevleri hala yasak kapsamında, Ali Erbaş’ın elinde bir tek cemevi ruhsatı varsa göstersin. Onun cemevi dediği yerler, İzzettin Doğan’ın ve hem Marksist hem de Leninist olanların dernekleridir. 2002 yılında 102 bin cami varsa, şu anda 120 bin civarında cami olmalı, çünkü her yıl 1200 – 1300 cami ibadete açılıyor. TSK 1990’lı yıllarda 3000 kadar Şafii camisini yıktı. Türkiye’de 20-25 milyon kadar Şafii yaşıyor ama bir tek Şafii camisi ve Şafii din adamı yoktur. 2 milyon kadar Şii yaşıyor ama 300 tane Şii camisi var ve diyanette bin kadar Şii din görevlisi var. Şafiler Kürt, Şiiler de Azeri’dir, bu kadarcık da olur. 1978 yılında CHP hükümetinin aldığı bir kararla, yurtdışında din hizmetleri, müşavirlikleri ve ataşelikleri açıldı. 102 ülkede diyanete bağlı müşavirlikler ve ataşelikler var.
Türkiye’de açıkça faaliyet gösteren, 30 tarikat ve 400 de cemaat ve bunların devlet destekli 3500 özel okulu var. MEB belirlediği bu okullarda okuyan 250 bin öğrenciye devlet bu yıl 898 milyon lira yardım yaptı. Tarikatların hepsinin Devletin Din İşleri Genel Müdürlüğünde, kontenjanları var. Meclisteki her parti içerisinde kontenjanları var. Askeriye, adliye başta olmak üzere, bütün devlet dairelerinde kontenjanları var. Şirketler, hastaneler, okullar olduğu gibi, büyük ticari şirketler de var. Milyonlarca insanın, bir tarikatla manevi bağı olur. Bu tarikat ve cemaatlerin, İslam’la hiçbir alakası yoktur, bunlar İslam dışı inançlardır, yasal olarak yasak kapsamında, ama devletin koruması altındalar. İslam örtüsü altında, yüz yıldır, Devleti tarikatlar, cemaatler ve vakıflar yönetiyor.
AB ülkelerinde, 30 milyon kadar Müslüman yaşıyor, bunların 6 milyonu Türkiyeli. Bu Müslümanların tamamına yakını, Müslüman ülkelerden kaçan ilticacılardır. Eğer AB kapılarını açsa, yüz milyonlarca Müslüman gider AB’ye sığınır, kendine bir yaşam arar. AB kapılarını açsa Türkiye’den AB ülkelerine insan seli akar. Buna karşılık AB ülkelerinden kaçıp Müslüman ülkelerine sığınma talebinde bulunan, bir tek kişiye rastlanmaz. Müslüman ülke yöneticileri, oturup biraz düşünmeli ve kendilerinden utanç duymalılar. AB ülkelerindeki mültecileri kimse zorla tutmuyor. Rahatsız olan mülteci varsa, döner kendi cennet vatanında huzur içerisinde yaşar.
Fransa’da ırkçı partinin Genel Başkanı bir bayan, türban yasağı istiyor. Türkiye kızıyor, “bu İslam’a bir saldırıdır” diyor. Kızmayın efendiler, türban yasağına uğrayan insanlar, sizden kaçıp giden insanlar. Ayrıca türban İslami bir örtünme değil ki, neden İslam’a saldırı oluyor? Müslüman bir kadının örtüsü burkadır. Türkiye 50 yıldan beri, Burka “Arap örtüsüdür” deyip, ortadan kaldırmaya çalışıyor. Türbanın yasaklanması İslam’a değil ama Kemalist Din’e, saygısızlık olabilir. Türkiye; ‘bizim dinimize saygısızlıktır’ deyip kızabilir.
Almanya’da polisler bir Cami’de arama yapıyorlar. Erdoğan bağırıyor “gelsinler de Türkiye’de dini özgürlük görsünler” diyor. Şayet gelirlerse TSK’nin yıktığı Camileri de görecekler mi? 20 milyon Alevinin ibadethanesi olan Cemevleri, yüz yıldır yasak. AİHM kararına rağmen hala açılmadı. 20-25 milyon Şafii’nin bütün camileri kapatıldı, Hanefi camilerine dönüştürüldü, 3000’den fazla Şafii camisini de TSK yıktı, yerle bir etti. AİHM kararına rağmen, din dersi mecburiyeti devam ediyor, 23 bin Kuran kursunda, 6 yaşındaki çocuk öğrenciler, eğitim görüyor. Türkiye’de 105 İlahiyat Fakültesi var. Şayet Erdoğan’ın davetine uyup gelirlerse, güzel şeyler de görecekler. Mesela; Erdoğan ilticacı, Ortodoks Hristiyan bir Gürcü çocuğudur. Babası, ilticası kabul edilince hemen Müslüman oldu. Oğlu Erdoğan; Devlet Başkanı ve her cuma günü başka bir Cami’de namazını kılar. Her vesileyle, Türklüğü ve Müslümanlığı ile gurur duyar. Irkçı AB ülkelerinde böyle bir şeyi görmek mümkün değil. Alın size din özgülüğü, işte böyle olur, Avrupalılar.
Türkiye’nin sorunları Paşalar Cumhuriyeti’nin temellerinde gizli, sistemin göbeğinde saklıdır. Son on yılı eşeleyerek, çözüm yerine, çözümsüzlük oluşturmaktan başka bir işe yaramaz. Yöneticiler görevleri bitti mi, gider evinde oturur, etliye sütlüye karışmazlar. Sistem lüzum görürse, kendisine sadakatle bağlı, örgütler de oluşturur.
Kürtlerin sadece sistemle sorunu vardır. Görevliler fanidir.
Hakaret; yandaşı kamçılar, düşmanı kızdırır, sahibinin ayağına dolaşır.
Alma mazlumun ahını, çıkar aheste, aheste.
Ekim 2020
İbrahim Aksoy