Devlet; bir buz dağına benzer. Küçük bir parçası suyun üstünde görünür, devasa bir kütle ise suyun altındadır, görünmez. Suyun üzerindeki küçücük parça, görünen ve vatandaşın görebildiği devlettir. Suyun altındaki görünmeyen devasa kesim ise derin devlettir. Suyun altında kalan, görünmeyen, devasa kütle, yüzeydeki ufacık kütleyi yönetir, yönlendirir. Üstteki küçük parçayı istediği yere sürükleyip götürür. Bütün devletlerde durum böyledir. Bir görünen ve herkesin gözü önündeki devlet, bir de görünmeyen devasa derin devlet vardır. Türkiye hariç…
Türkiye; deryanın ortasında batmış yolcu gemisinden, kurtulanlar devasa bir tomruğun üzerinde, imdat çığlıkları atıyor ve kurtulmayı umut ediyorlar. Tomruğun neredeyse tamamı, suyun yüzeyindedir. Yuvarlak tomruk suyun yüzeyinde alabora (darbe) olunca, üste çıkanlar yaşamaya çalışır, ki altta kalanların canı çıksın. Türkiye’de derin devlet yoktur, her şey alenen vatandaşın gözü önünde olur, yani tomruk herkesin gözü önünde alabora olur ama vatandaş can derdindedir, görmüyor ve görmek istemiyor. Meseleyi bilen okumuşlar, susarak üstte kalanların yanaşması olurlar, tomruk bir daha alabora olana kadar. Türkiye iç politikada yaptığı yanlış, dış politikaya da yansıyınca, tomruğu diğer buz dağlarından epeyce uzaklaştırdı, Deryanın ortasında tek başına kaldı. Azerbaycan-Ermenistan savaşı, siyaset ve okumuş Devşirme Türkler, insanları heyecanlandırıp asıl sorunlardan uzak tutmaya çalışıyorlar, ‘Can kardeşler imdadınıza geliyoruz’ diye, feryat ediyorlar. En çok bağıran da Bahçeli.
Azerbaycan bir güney Kafkas ülkesidir. Hazar Denizi’nin güneybatısından başlar, Urumiye gölünün batısından, Loristan’a kadar uzanan bölgede, binlerce yıldan beri Azerilerin yaşadığı biliniyor. Yaşadıkları bölge, kuzeydeki Asya steplerinden, güneydeki verimli Mezopotamya’ya geçiş sağlayan alan olduğu için, hiçbir zaman huzur içerisinde olamadılar. Çünkü kuzey steplerinde yaşayan topluluklar, açlık ve sefalet içerisinde yaşıyorlardı. Güneydeki zengin Mezopotamya’ya talana giderlerken, önce yolun üzerindeki Azeriler talana uğruyordu. Hatta 17. yüzyılda da İran şahı Horasan bölgesine, Müslüman olmayan Kürtleri yerleştirip, talancılara karşı canlı bir Çin seddi oluşturdu. Günümüzde hala, Horasan nüfususun %85’i Müslüman olmayan Zerdüşt Kürtlerden oluşur.
Azerbaycan’ın tamamı Zerdüşt inancındaydı. 751 yılında Müslüman Arap Orduları bölgeye kadar gidip Azerbaycan’ı da işgal ettiler. Böylece bölgeye İslam hâkim oldu. İslam’ın mezheplere ayrılıp parçalanmasıyla, Azeriler Şiiliği seçtiler. Günümüzde 45-50 milyon Azer’inin tamamı Şii’dir. Hala büyük kesimi kendi ata topraklarında, bir arada yaşar.
- yüzyıldan itibaren, Rus Çarlığı, güney denizlerine inmeye çalıştı. Rus-İran savaşlarından sonra, 1828 tarihinde yapılan Türkmençay antlaşmasıyla, Azerbaycan ikiye bölündü. Kuzey Azerbaycan (Bakü) çevresi Rusların, güney Azerbaycan (Tebriz) çevresi de Farsların işgali altında kaldı. 1918’de kuzeyde Sovyet işgali altındaki Azerbaycan, bağımsız devlet oldu. 1920’de kızıl ordu tekrar Azerbaycan’ı işgal etti ve Sovyet topraklarına kattı. 1991’de Lenin’in Yoldaş İmparatorluğu dağılınca, Kuzey Azerbaycan yeniden özgür bir devlete dönüştü. Azerbaycan, 30 yıldan beri de bütün dünyanın resmen tanıdığı, bağımsız bir devlettir.
Günümüzde 10 Milyondan fazla Azeri Kuzey Azerbaycan’da (Bakü) çevresinde yaşar. 30-35 Milyon Azeri de Güney Azerbaycan’da (Tebriz) çevresinde, Farsların işgali altında, her türlü temel insan haklarından mahrum bir şekilde yaşamaya çalışır. BM yasalarına göre, bir ülkenin diğer ülke içerisindeki soydaşları, o ülkenin azınlığıdır. Çoğunluğun sahip olduğu bütün haklar, azınlıklar için de geçerlidir. İran’ın işgali altında yaşayan Azeriler de BM kararlarına göre İran’ın azınlığıdır ve temel insan haklarını kullanma hakkına sahiptirler. Ancak Mollaların din kardeşliği buna engel oluyor.
Türkiye’nin kadim dostu İran, 200 yıldan beri Güney Azerbaycan’ı Farslaştırmaya çalışıyor. Buna rağmen hiçbir devşirme Türk, İran Azerileriyle ilgili ağzını açmaz. Bakalım ne zamana kadar? Kuzey Azerbaycan 80 yıl Sovyetlerin işgalinde kaldı, Kuzey Azerbaycan ile ilgili de devşirme Türkler dilini yutmuşlardı. Günümüzde herkesin dili bir karış dışarıda, ‘Can Azerbaycan’ diye bağırıyorlar.
Ekim ayının başlarında Azerbaycan-Ermenistan arasında Karabağ meselesinden dolayı çatışmalar başladı. Söylenenlere göre Karabağ’da 120 bin Ermeni, 60 bin de Azeri yaşıyor. Bütün dünyanın gözü çatışmalarda ve dikkatle izliyorlar. Elbette ki 80 yıl birlikte yaşadıktan sonra, 30 yıl önce birbirinden ayrılmış iki toplumun çatışması ve insanların ölmesi üzücüdür. Bu çatışmalar bir an önce durmalı, görüşmeler yoluyla sorunlar çözüme kavuşmalıdır. AGİT Minsk grubu eş başkanlığı, Fransa, ABD ve Rusya’nın girişimleri ve Rusya’nın denetiminde ateşkes ilan ettiler ama çatışmalar devam ediyor. Görüldüğü kadarıyla bu çatışmalar bir süre daha devam edecek, çünkü başkaları da bölge ile ilgilenmeye başladı. Kafkasların da Balkanlar gibi yeniden şekillenip, taşların yerine oturması gerekiyor.
Türk basınından izlediğimiz kadarıyla, devşirme Türkler coşmuş, çatışmaların durmasını istemiyorlar. Çünkü görüşmelere Türkiye’nin de katılmasını istiyorlar. Türkiye zaten Minsk gurubunun üyesi, görüşmeleri yürüten de Minsk grubunun eş başkanları. Acaba Türkiye barış görüşmelerine ne olarak katılmak istiyor? Siyasilerin talebine bakılırsa Türkiye, Azerbaycan’ın yanında can kardeş olarak katılmak istiyor. Bunu Minsk gurubunun kabul etmesi, biraz zor görünüyor. Lavrov’un yerine ateşkesi Mevlut Çavuşoğlu dünyaya duyurmalıydı, Türkiye bunu istiyor. ‘Azerbaycan can kardeşimizdir, onlara her şeyimiz feda olsun’ çığlıkları gökleri inletiyor. Kuzey Azerbaycan öz kardeş, Güney Azerbaycan da üvey kardeş oluyor? Önce öz kardeş, sonra üvey kardeşe sıra gelecek. Kuzey Azerbaycan’ın bağımsız devlet olması nedeniyle, BM Güney Azerbaycan’a tanıdığı insani haklarını kullanamıyorlar. Farsların kölesi gibi yaşıyorlar. Güney Azerbaycan ile ilgili dilini yutup susanların, Kuzey Azerbaycan ile ilgili söylediklerine kimse inanmaz. Fazla bağırmayın, ses telleriniz bozulur.
Bir TV. Kanalında tartışmalarda, emekli bir General “Siz bilmezsiniz Azeri can kardeşlerimizin bize yaptıklarını. Sakarya Meydan Muharebesinde, bir Süvari Alayı ile bize yardıma geldiler” diyor. General beyefendi git tarih öğren de gel. Ekim 1920 yılında iki haftalık çatışmadan sonra, Mustafa Kemal’in dostu, Lenin’in orduları, Azerbaycan’ı işgal edip Sovyetlere kattı. Sakarya savaşı Ağustos 1921 yılında oldu. Sakarya savaşı olurken, Azerbaycan diye bir devlet yoktu, bay general…! Televizyon tartışmaları kandırmaca, çarpıtmadan ibaret, gerçekten uzak ve inandırıcılıktan uzak.
Kuzey Azerbaycan’ın kurucusu Haydar Aliyev, Aralık 2003 tarihinde öldü. Haydar Aliyev ölmeden iki ay önce, Ekim 2003 tarihinde yerine, oğlu İlham Aliyev’i Cumhurbaşkanı atadı. O tarihten beri de Kuzey Azerbaycan’ı İlham Aliyev yönetiyor. Şubat 2017 tarihinden beri, eşi Mihriban Aliyeva, Cumhurbaşkanı yardımcısı, Yeni Azerbaycan Partisinin Genel Başkan Yardımcısı, Haydar Aliyev vakfının başkanı ve UNESCO iyi niyet elçisi olarak görev yapıyor. Dünya var olduğu günden beri, hiçbir kral, hiçbir diktatör, ya da başka hiçbir yöneticide, böyle saçma bir karı-koca yönetimi görülmemiş. İnsanların aile yönetiminden memnun olduğuna, inanmak biraz saflık olur.
Azerilerin önemli bir kesimi, rüşvet söylentileri ve karı-koca yönetiminden dolayı, Aliyev’leri sevmez ama korkudan seslerini de çıkaramazlar. Bunun farkında olan Aliyevler, Türkiye’de dahil hiç kimseye güvenmezler. Suçlular her zaman güvensizlik ve telaş içerisinde yaşarlar. Türkiye gelişmeleri fırsata dönüştürüp, arabulucuların arasında, görünmek istiyor. Ancak hiçbir zaman görüşmelere arabulucu olarak katılamayacak. Aliyevler can derdinde, Türkiye post derdinde.
İran; 35 Milyon nüfusu olan Güney Azerbaycan’ı 200 yıldır işgal altına almış, gelişmeleri izliyor. İran nelerin olabileceğini çok iyi biliyor ama sessizce izlemekten başka çaresi de yoktur. Minsk grubunun projesinde, Kafkasya’nın huzuru için, Birleşik Azerbaycan görünüyor. İran’ın da sessizliği bundan dolayı olsa gerek. Böylece iki yüz yıldan beri, İran’ın işgali altındaki Güney Azerbaycan da özgürlüğüne kavuşmuş olur. Kuzey Azerbaycan da Aliyev ailesinin saçma yönetiminden kurtulur. Bu İran’ın da, Türkiye’nin de işine gelmez ama İngilizlerin birinci dünya savaşında bölgede bıraktıkları sorunlar çözülmeden, bölge huzura kavuşamaz.
Türkiye’nin Azeri aşkı da bundandır, görüşmelere katılıp Azerbaycan’ın birleşmesine engel olmaya çalışacak. Azerbaycan’ın birleşmesi, İran Molla Rejiminin dağılması demektir. Türkiye bunu asla istemez. Çünkü sıranın kendisine geleceğini biliyor. Azerbaycan’ın birleşmesi, Kürtlerin de birleşme isteklerine haklılık kazandıracaktır. Devşirme Türklerin çığlıkları boşuna değildir.
Türkiye’nin ortalığa yaydığı FETÖ İslami anlayış ve İran’ın yaydığı Humeyni İslam’ı, bütün dünyayı rahatsız ediyor. En çok da İslam ülkelerini. Çünkü bunların yapmaya çalıştıklarının İslam’la alakası yoktur. En çok rahatsız olan ülkelerden biri de Rusya’dır. Rusya’nın huzuru için, Rusya’nın doğusu ve Kafkasların değişmesi gerekiyor. Bu değişim İran Körfezi ve Akdeniz’e kadar inecektir. Dünya değişim konusunda kararlı, değişim bölgeye huzur getirecek, dünya da rahatlayacak.
Ekim 2020
İbrahim Aksoy