Cuntacı ordu 12 Eylül 1980 günü yine düdüğünü çaldı, yönetime el koyduğunu ilan etti. Meclis de dahil, var olan bütün sivil kurumları işlevsiz hale getirdi. İlk önce siyasi yöneticileri tutukladı, “Türkiye’nin sahibi benim, yönetim bendedir, ikinci bir emre kadar, kimse evinden dışarı çıkmasın” dedi. Her taraf silahlı askerlerle doldu. Kendisini aydın sananlar ve vatandaşlardan da onlara katılan bir kesimden, “Yarabbi şükür, askerimiz geldi biz kurtulduk” sesleri yükselmeye başladı. Türkiye de aydın olmak yetmez, yalaka olmak gerekir!
40 Milyon civarında nüfusu olan Paşalar Cumhuriyetinde, 1 Milyon 683 bin kişi fişlendi, yani vatan haini ilan edildi. 650 bin kişi tutuklandı, yani işkence gördü. 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı. 7 bin kişi idamla yargılandı. 517 kişi idamla cezalandırıldı. 171 kişi işkenceden öldü, 49 kişi idam edildi. Erdal Eren; Yargıtay cezasını iki kere bozmasına rağmen, Ankara Sıkı Yönetim Baş Savcı’sı Albay Nurettin Soyer’in talebiyle idam cezasına çarpıldı, Milli Güvenlik Konseyin onayladığı gün, Soyer tarafından infaz edildi. Cuntanın lideri Kenan evren, “Ben bunları asmayayım da beşliyeyim mi” dedi. Devleti yönetenlere bak, yöneticiye bak.
Günümüzde her ne kadar herkes 12 Eylül’e karşı olduğunu söylese de doğru değil, yalan söylüyorlar. Bir kere Paşalar Cumhuriyeti vefakar, vatandaş ise unutkandır. Ülkeye kim canavarca hizmet etmiş ise mutlaka ödülünü alır. Mesela dönemin işkencecileri, işkencede öldürdükleri ve sakat bıraktıkları, insan sayısına göre, daha sonra, emniyet müdürü, vali, milletvekili ve bakan olmuşlardır. Bütün siyasi partiler bunları korumuş, kollamıştır. Çocuklarına devletin en üst kademelerinde görev verilir. Paşalar Cumhuriyeti vefakardır. Karşı çıkmaları yalandan ibarettir.
Evren Cuntasının yaptığı en önemli işlerden biri de OYAK’ın büyümesini hızlandırmak oldu. Bilindiği gibi İnönü-Gürsel Cuntası OYAK diye, orduda görevli subaylara bir şirket kurdu. Evren Cuntası da OYAK’a bütün devlet olanaklarının kapısını açtı. 50 yıl vergi ödemeden çalışan OYAK şu anda Türkiye’nin en büyük holdingi. Bu saçmalığın dünyada, eşi benzeri yoktur. Subaylar devletin inayeti ile holding sahibi oluyor da darbekolik neden olmasın?
12 Eylül öncesi CHP iktidarda, gece, gündüz şehirlerde, çatışma var ama sorumlular ortada yok. Maraş, Malatya, Elâzığ, Sivas, Tokat, Çorum gibi yerlerde Alevi mahallelerine ve iş yerlerine, Ülkücüler saldırıyor, yakıyor, yıkıyor. Talan ediyor ve öldürüyor, güvenlik güçleri seyrediyor, ama ortalıkta fail yok. CHP iktidarı, darbe ortamını hazırlıyordu, devrimciler de yardım ediyordu.
31 Mart 2019 belediye seçimlerinde, İzmir’de %12,47 oyu olan HDP aday göstermedi, CHP’den belediye başkan adayı olan, Albay Nurettin Soyer’in oğlu, Tunç Soyer’i destekledi. Türkiye’de ne kadar solcu varsa ilk defa birleşip, Tunç Soyer’i desteklediler. 16 yıl 80 gün yaşayan Erdal Eren’in katilleri, ‘Tunç Soyer’e oyunuzu verin’ diyen HDP yöneticileri ve ona oy veren Kürtlerdir. Erdal Eren’in asıl katilleri hem Marksist ve hem de Leninist olduklarını iddia eden, Tunç Soyer’e oy veren devrimcilerdir. Onlar 12 Eylül’de gözaltında, Soyer’in emrindeki polislerden, işkence gördüler neden oyunu vermesinler? Ey kendisini devrimci sanan ahmaklar, Nurettin Soyer’in fişlediği devrimcilerin çocukları, hala güvenlik soruşturmasına takılıyor, işe alınmıyorlar. Kendisini devrimci sanan hayasızlar, utanmadan hala solcu olduklarını iddia ediyorlar. Erdoğan’a kızıp, pislik de yenmez ki.
2010 yılında yapılan Anayasa değişikliğinde, geçici 15’nci madde de kaldırılıyor, böylece cuntacı Evren’in yargılanmasına olanak sağlıyordu. HDP ve solcular, hayır propagandası yapıp, hayır oyu kullanarak, Kenan Evren’in yargılanmasına karşı çıktılar. Çünkü Evren’in yargılanmasını, Erdoğan istiyormuş. Bir insan kendine olan güvenini saygısını yitirmiş ise, her şeyini yitirmiş demek. Gelip geçen yöneticilerin, hangisi, hangisinden daha kötüdür? İnsanlar bunu tartışmalı, ey solcular…!
Kenan Evren cuntasının artıkları hala yaşıyor, rezalet devam ediyor. Rezaletin en büyüğünü de Kürt Milleti yaşadı ve hala da yaşıyor. Özellikle Kürtlere işkence yapan işkenceciler çok büyük ödüller aldılar. Malatya fidanlık işkencehanesinde görevli olan işkenceci başı Orhan taşanlar, 1992 İzmir, 1993 Ankara, 1995 İstanbul emniyet müdürü ve 1996 yılında da Bursa valisi oldu. Bu, Paşalar Cumhuriyetinin işkencecilerine karşı nasıl vefakâr olduğunun kanıtıdır. Bütün işkenceciler ve çocukları, devlet tarafından ödüllendirilmiştir. Diyarbakır işkencehanesinde onlarca insan işkenceden öldü, dünyada eşi benzeri olmayan bir işkencehaneydi. Kürtler için kurdukları işkencehanelerden birinin, diğerinden farkı yoktu. İşkenceden sakat kalanlar gitti İzmir’de, HDP’nin tavsiyesiyle işkencecinin oğluna oy verdiler. Diyarbakır hapishanesinde alevler yükseliyor.
12 Eylül darbe olduğu gece, ABD karşıtı solcu örgüt yandaşlarının bir kısmı, Suriye’ye geçti. Suriye istihbaratı, her örgüt için bir ev tahsis etti ve denetim altına aldı. 1983 yılında bir gece hepsini Şam kapalı spor salonuna topladı. Apo, Şam’da kalıp birlikte çalışmayı kabul etti, diğerleri verilen süre içerisinde Suriye’yi terk ettiler. Bunu oradaki insanlar anlatıyor. Türkiye’deki bütün solcular bilirler ama bilmezlikten gelirler.
Apo 1984 yılında Türkiye’ye karşı “Bağımsız Birleşik Kürdistan” sloganı ile savaş ilan etti, 35 yıldır savaşıyor. Apo kendisi, Türkiye’nin Askeri Ataşesi ile Şam devlet mahallesinde aynı apartmanda oturuyordu, eğitim karargâhı da Beka vadisindeydi. Askeri Ataşenin kim olduğu hala devlet sırrı. Şamil Tayyar’a göre, Jandarmadan emekli General, MHP’den Milletvekili olan, Kürşat Atılgan’dır. Kürşat Atılgan itiraz ediyor ama o zaman orada kimin görevli olduğunu biliyor, buna rağmen ‘ben değildim falankesti’ diyemiyor. Devletin bu kadar gizlemesi bir hinliğin olduğunu gösteriyor.
Apo daha sonra aynı mahallede, bahçeli ve yüzme havuzlu bir eve taşındı. Apo canı sıkıldığı zaman evinin havuzuna atlar yüzerdi, ya da gider Beka vadisindeki eğitim alanında, eski arkadaşı Abdullah Çatlı ile top oynardı. Türkiye için, devletin Suriye sınırları asla tehlike altında olmadı, Esad ile de gayet samimi ve huzurlu bir süreç yaşadı. Bir gün resmi bir belge ile Apo’yu Şam’dan istemedi. Hatta 14 bin kişiyi vatandaşlıktan çıkarırken, Apo’yu vatandaşlıktan çıkarmaya mı kıyamadı, yoksa ABD’mi ‘bizim Apo’yu vatandaşlıktan çıkarmayın’ dedi? Apo Diyarbakır’da bir aylık tapu memuru iken, adına tapuladığı 300 dönüm arazi, şu anda çevresi 8-10 katlı apartmanlarla dolmuş. ABD’mi o araziyi bizim Apo’ya verin dedi? Nasıl oluyor da göbeğinden Rusya’ya bağlı olan Esad, 1983 yılında soğuk savaşın zirvede olduğu bir sırada, ABD’nin Apo’sunu Şam’da kanatları altına alıyor ve Türkiye’ye karşı savaştırıyor? Türkiye neredeydi?
1990’lı yıllarda Apo’nun Türkiye sınırları içerisinde, dört tane eğitim kampı vardı. TSK kampların çevresindeki Kürt köylerini yakıp, yıkarken Apo’nun kamplarına dokunmuyordu. Her kampta 500-600 kişi eğitimine devam ediyordu. Hiçbir yönetici bizim bu kamplardan haberimiz yoktu diyemez. “Söz gümüş ise, sükût altındır”. Türkiye altını tercih etti.
Mustafa Karasu ve Rıza Altun PKK toplu davasından, 27 idam mahkûmu arasındaydı. Yargıtay 1992’de PKK toplu davasını ele aldı, usulden bozdu ve idamlık Mustafa Karasu ve Rıza Altun’u tahliye etti. Usulden bozulan bir dosyada, Yargıtay’ın başka işlem yapma hakkı yoktur ama Yargıtay iki idam mahkûmunu tahliye ediyor. Onlar da serbest kalınca gidip görev başı yaptılar. Şimdi ikisi de içişleri bakanlığının kırmızı kategorisinde aranıyorlar. Vay canına, ara ki bulasın.
Nurettin Demirtaş, 2007 yılında Demokratik Toplum Partisi Genel Başkanı oldu. Aynı yıl askerlik yapmamak için, sahte çürük raporu aldığı için tutuklandı. O zaman doktorlar da dahil aynı davada, 20 kadar insan tutuklandı. İlk duruşmada, herkes içerde kaldı, Nurettin Demirtaş tahliye oldu. Tahliye olduğuna göre, demek ki Nurettin çürükmüş, aldığı rapor sahte değilmiş. Ama polisler çürük olan Nurettin’i götürdü askerlik şubesine teslim etti. Nurettin de jandarma olarak askerliğini yaptı, 2009’da terhis oldu. Şimdi siz söyleyin, Nurettin çürük mü, sağlam mı? Şimdi içişleri bakanlığının kırmızı kategorisinde, resmî belgede sahtecilik suçundan aranıyor. Arayan bulur…
Salih Müslüm; 2014 yılında Ankara’ya davet edildi, yollarına kırmızı halı döşendi, devlet büyükleri tarafından, görkemli bir karşılama töreni ile karşılandı. Hatta gazeteler, Salih Müslüm’e İstanbul’da büro açıldığını yazdı. Daha sonra Salih Müslüm üç kere Türkiye’ye davet edildiğini ve geldiğini söyledi. Aynı Salih Müslüm, bir süredir içişleri bakanlığının kırmızı kategorisinde aranıyor. Batı Kürdistan Apo ile ilişkileri kesti, Paşalar Cumhuriyetinin huzuru kaçtı, Salih de terörist oldu.
Görüldüğü gibi Apo’nun “Bağımsız Birleşik Kürdistan” diye bir derdi yok, Paşalar Cumhuriyetinin de APO ile bir sorunu yok. Paşalar Cumhuriyetinin tek sorunu, Bağımsız Kürdistan. Apo çoktan beri, kimseyle görüştürülmüyor. Ortalıkta dolaşan dedikodulara göre, yakında Apo ile ilgili bir balon patlatılacak, herkesin ağzı açık kalacak. Acaba balonun içerisinde, gökten neler yağacak?
Apo; ABD’nin adamı imiş, siz gidin onu Putin’in külahına anlatın.
Soyer’e oy verenler, 12 Eylül Cuntasına karşıymışlar, siz gelin onu benim külahıma anlatın.
Ekim 2020
İbrahim Aksoy