1990’lı yılların ortalarında, Türkiye sıkıntılı siyasi bir süreci yaşıyordu. Özal’dan sonra, Demirel- İnönü ortaklığı, Çiller-Yılmaz, Çiller-Erbakan, Bahçeli-Ecevit-Yılmaz ortaklığı, yani bütün partiler sırasıyla birbirleriyle ortaklaşa hükümet kurdular ve ülkeyi yönetmeye çalıştılar. Atatürkçü Derin Devlet bir kaos oluşturup, mevcut partilerin hiçbirinin, ülkeyi yönetemeyeceği imajını oluşturmaya çalışıyordu. Çünkü artık, kırk yıldır yetiştirdikleri FETÖ’cü hareketin ülkeyi yönetme zamanı gelmişti. O süreçteki bütün hazırlıklar bunun içindi.
Bunların en enteresan olanı Erbakan-Çiller ortaklığıdır. FETÖ’cü hareketin önemli bir kesimi, Erbakan’ı destekliyordu, bu nedenle önce, Erbakan umut olmaktan çıkarılmalıydı. Hatırlanacağı gibi o dönem en çok da Erbakan saldırıya uğradı. Çiller; Yılmaz ile ortaklık kurmuştu. Başbakanlık sırası kendisine gelince, ortaklığı bozdu ve gitti Erbakan’ın başbakanlığında hükümete ortak oldu. Erbakan başbakan olur olmaz, basının saldırısına uğradı. Erbakan’ın Mısır, Libya ve İran ziyaretlerinde, çok garip bir şekilde, “Türk bayrakları asılmadı, ülkenin itibarını düşürüyor” diyen basının saldırısına uğradı.
28 Haziran 1996 tarihinde Refahyol hükümeti kuruldu. Aczmendi Tarikatı lideri Müslüm Gündüz’ün müritleri yollara döküldü. Gündüz ve Ali Kalkancı skandalları, ortalığa saçıldı. 11 Ocak 1997 tarihinde Başbakan Erbakan, Tarikat Şeyhlerine, Başbakanlık konutunda iftar yemeği verdi. Bu yemeğe yüzlerce Tarikat Lideri katıldı. Özellikle Atatürkçü basın kıyameti kopardı. Mayıs 1994 tarihinde, bir derginin kapağında, Erbakan’ın sağında Erdoğan, solunda Gökçek’i alarak partide geleceğin liderini gösteriyordu. Gariptir Erbakan Başbakanlığı bıraktığı günden beri, Müslüm Gündüz ve müritleri, Ali Kalkan ve iftihara katılan Şeyhler, ortalıkta görülmedi. Basın da sağır ve dilsiz, o günden beri, bir daha bu insanlarla ilgili haber yapmadı. Belli ki Derin Devlet ihtiyaç duyduğu zaman, oyuncularını sahneye sürüyor.
Derin Devlet Planı olan gelişmelerin ciddiyetini bilen TÜSİAD’da devreye girdi. Eski TÜSİAD Başkanı Cem Boyner, 1994 yılında Yeni Demokrasi Hareketi’ni (YDH) kurdu. Amaçları FETÖ’ye olan siyasi yönelime engel olmaktı. Çünkü karşılarında direk FETÖ’ye bağlı yeni bir rakip TÜSİAD çıkıyordu. YDH katıldığı seçimlerde, beklediğini bulamayınca, Boyner de siyaseti bıraktı.
Türk basının desteği ile sahnedeki oyunları bilen insanlar, bir daha ortalıkta görünmediler.
Ali Kalkan ve Erbakan’ın iftar yemeğine katılan yüzlerce Şeyh, Müslüm Gündüz ve acayip kılıklı müritleri nerede?
Herkes kendi mekanına çekilmiş patronları, Derin Devletin vereceği yeni görevlerini bekliyorlar.
Türkiye’de 31 Mart 2019 tarihinde yerel seçimler yapıldı. Hiçbir parti, sonuçları kabul etmiyor. Tartışmalar, çekişmeler devam ediyor. Basının yarattığı ortamdan etkilenen vatandaş da benimki-seninki kavgaları ile ambulanslar sürekli yaralı taşıyor.
Seçimlerden altı ay önce basın propagandaya başladı. Propaganda araçları da domates ve hıyarın Bekası ile ilgili tartışmalar. Ülkenin önemli sorunlarını unutturmak için, gereksiz tartışmalar da bize gösteriyor ki, Atatürkçü Derin Devlet yine iş başında ve yeni oyunlar peşinde.
İstanbul, Ankara başta olmak üzere, daha birçok yerde, seçimleri Millet İttifakın adayları, HDP’nin desteği ile kazandı. Eğer APO hala Ada’da ise, ondan talimat gelmeseydi, HDP asla Millet ittifakına oy vermezdi. APO şu anda AKP’nin denetimi altında, üç yıldır kimse ile görüştürülmeyen APO da Erdoğan’dan habersiz, böylesi bir talimatı gönderemez. Bunu gelsin külahıma anlatsınlar. Bu da gösteriyor ki bütün parti liderleri, Derin Devletin oyunundan haberdar, en çok da Bahçeli.
Türkiye dış politikada, konkordato ilan etmiş durumda. Ayakta kalabilmek için Rusya’yı koltuk değneği olarak kullanıyor. Onu da her an kayıp etme riski ile karşı karşıya. Artık savaşlar füzelerle ve onları havada imha eden karşı füzelerle olmuyor. Hava savunma sistemi çok önemlidir, bir ülkenin sahip olması gereken bir gerçektir. Bu savunma silahlarına sahip olmak, Türkiye’nin de hakkıdır ama neden geç kaldığı da düşündürücü. Yoksa Rusya’dan S-400 füzelerini alacağım diyerek, Türkiye ABD ile pazarlık mı yapmak istiyor? Zaten Rusya’dan alacağı S – 400’ler de sadece bir şehri koruyabilecek kapasitede, göstermelik olduğu belli.
Bir NATO ülkesi; NATO’da üretilen silahların dışında silah kullanamaz. Türkiye NATO dışında kalmayı göze alırsa ki gelişmeler bunu gösteriyor. Rusya’dan S-400 füzelerini alır ve kimsenin karışma hakkı da yoktur. Türkiye AB ilişkileri buz dolabında bekliyor. Körfez ülkeleri; ABD ve AB ülkelerinde ayrı davranacağını düşünmek, biraz saflık olur. Hindistan ve Çin’in Körfez ülkelerinden farklı davranacağını da sanmıyorum.
Günümüzde ekonomik savaşlar, füze savaşlarından önceliklidir. Batı Türkiye’ye karşı ekonomik savaşı başlatma sinyallerini vermeye başladı. İstanbul Borsası’nın %63’ü batı sermayesinin elinde. Türkiye ihracatının %45’ni AB ülkelerine yapıyor. AB ülkeler ihracatlarının sade %1’ni Türkiye’ye yapıyorlar. Türkiye’de turizmden geçinen 10 milyondan fazla insan var. Gelen turistlerin %50’den fazlası AB ülkelerinden. Batı sanayisinin fason üretiminde, milyonlarca insan çalışıyor. Görüldüğü gibi, Türkiye batı ile ilişkilerini koparırsa, sudan çıkmış balığa döner. Ekonomik saldırıya karşı kendini, S- 400 füzeleriyle de savunamaz.
Rusya, Suriye’de Golan tepeleri meselesinde, sessiz kaldı. Çünkü Rusya Hollanda büyüklüğündeki Kırım Yarımadasını, Ukrayna’dan ilhak etti, geri vermeyi düşünmüyor. Golan meselesini pazarlık aracı olarak kullanacak. Rusya Çeçenlerin haklı bağımsızlık taleplerini duymak bile istemiyor. İŞİD ortaya çıktığı günden beri, Rusya’da Çeçenler sustu ama geçici bir suskunluk. Rusya için AB ile ilişkiler çok daha önemlidir. Bilinmeyen başka sorunlar da masanın üzerine saçılırsa, Rusya her an Türkiye’den uzaklaşabilir.
Türkiye; Güneybatı Kürdistan’daki gelişmelerden son derece rahatsız ama kendi izlediği yanlışın Kürt politikalarından kaynaklandığını da biliyor. ABD öncülüğünde, Suriye’de bulunan NATO ülkeleri, Türkiye’yi aralarına almadılar. Türkiye de Rusya’ya yanaşarak, kendince sorunları çözmeye çalışıyor. Türkiye şu anda yapayalnız, şaşkın, şaşkın etrafını izliyor.
Derin Devlette bunları görüyor, batmakta olan gemi tayfasının telaşı içerisinde. Genel seçimlerde, siyasi bir krizi engellemek için MHP-AKP’yi ortak olmaya zorladı ve muhtemel krizi kısmen de olsa geçiştirdi. Yerel seçimlerde oluşan siyasi ortaklıklar, her ne kadar Erdoğan’a karşı oluştu dense de inandırıcı değil. Bu Derin Devletin bir isteğidir. Zamanında CHP Erdoğan’ı başa getirene kadar ne zahmetler çekti. CHP o günde Derin Devletin talimatı ile yaptı, bugün de aynı talimatla yerine getiriyor.
Seçim sonuçları sos veren Derin Devletin vatandaşın kafasını karıştırma mesajıdır. Erdoğan ile oluşturduğu senaryoyu devreden çıkaracak gibi görünüyor. Geçmişte de olduğu gibi, yanlış siyasetin bütün hatalarını Erdoğan’a yükleyip, Devleti aklamaya çalışacaklar. Biraz zaman kazanmak ve insanların kafalarını iyice karıştırmak için İstanbul seçimleri, yenilenebilir.
Paşalar Cumhuriyetinde, hak, hukuk ve adalet gibi kavramların, Türk hava sahasına girişi yasaktır. Son seçimler de bunu açıkça gösteriyor. Önümüzdeki süreç Türkiye için hiç de iç açıcı görünmüyor. Derin Devlet yeni bir senaryo hazırlıklarıyla meşgul. Her zaman olduğu gibi görevlilerin bir kısmı, bedel ödemek mecburiyetinde kalacak. Ancak gelinen noktada yeni senaryonun da Derin Devletin yaralarına sargı bezi olacağını sanmıyorum.
Türkiye, Filistinliler için ne düşünüyor ve ne yapıyorsa, aynısını Suriye’deki Kürtler için düşünmeli ve yapmalıdır. Kıbrıs’taki 100 bin Türk soydaşı için ne istiyorsa, vatandaşı olan 35 Milyon Kürt için de aynı şeyleri hak görmeli. Türkiye’nin Kıbrıs soydaşları için talepleri, Kürtlerin de uyanmasına öncü olmuştur. Bütün dünya artık olup bitenleri izlemiyor, meselenin içerisinde yerini almış ve önemli bir parçası olmuş. Artık uydurma hiçbir senaryonun yararı olacağını sanmıyorum.
“Biz Çanakkele’de Darul’i-Hilafet ve Saltanat kapılarını muhafaza amacı ile savaştık.” M. Kemal
Nisan 2019
İbrahim Aksoy