Sîsê Bingöl 85 yaşında, Varto’ya bağlı Tekdüze köyünde yaşıyor. PKK’ye yardım ve yataklıktan 4 yıl 2 ay hapis cezası ile cezalandırılıyor. Yargıtay’da cezayı onaylıyor. Muş E Tipi Cezaevinde, elleri kelepçeli ring aracı ile silahlı askerlerin denetiminde, Tarsus T Tipi Kapalı Cezaevine götürülüyor. Burada PKK’li diğer bayanların koğuşuna konuluyor.
Muş Devlet Hastahanesi sağlık sorunları nedeniyle, Cezaevinde kalamaz diye rapor veriyor. Meta Sisê akciğer, kalp, mesane, astım ve tansiyon hastası.
Ankara Adli Tıp, „hapishanede kalması hayati tehlike arz etmez“ diye, görüş bildiriyor. (Türkiye demokratik bir ülkedir…!)
Okuma yazması olmayan, 85 yaşındaki Meta Sisê sadece Kürt olduğu için ne kadar büyük bir tehlike olduğunu, siz bilemezsiniz, sadece Türk devletini yönetenler bilir. Meta Sise 85 yıldır devleti bölmeye çalışıyordu. Yöneticiler de tedbir alıp ülkenin bölünmez bütünlüğünü koruyorlar. Bu olay bile tek başına, Paşalar Cumhuriyetinin Kürt Milletine bakışını gösteriyor.
Ben 12 Eylül’de Malatya fidanlıkta göz altındayım. Üç haftayı doldurdu işkence görüyorum. Bir sabah beni götürdüler ama artık takatim kalmamış. İşkenceci başı Orhan Taşanlar, komutanım asıl suçluyu bulduk diye gürleyen bir ses, Komutan Taşanlar da onu şu duvarın önüne bırakın dedi, beni duvarın önüne diktiler. Bende gözlerim bağlı bu gün asıl suçlu ile uğraşırlar, ben de dinlenmiş olurum diye düşünmeye başladım.
Gözlerim bağlı sadece sesleri duyuyorum. Komutan; „getirin bakalım şu ele başını“ dedi.
„Sen kaç yaşındasın ulan“ diye bağırdı komutan.
Bir çocuk sesi, “11 yaşındayım“ dedi.
Şubat ayı hava çok soğuk. Komutan; „ulan sen neden üstüne bir şey giymedin, üstünde bir gömlek, ayağında lastik, çorap bile yoktur.”
Çocuk; “giyecek başka bir şeyim yoktu hepsi bu“ dedi.
Babasını arıyorlarmış onu evde bulamayınca, küçük çocuğu getirmişler. İşte size elebaşı…!
Ben üç haftadır işkence görüyorum, üstüm başım paramparça, kafamı kırmışlar her tarafım kan içerisinde, gözlerim bağlı. Beni o halde gören ve devletin canavarlarının elindeki o çocuk, hayatta psikolojik olarak sağlam kalması mümkün değil. Yıllar sonra İsveç’de bir akrabasına rastladım ve sordum. „Aile İsveç’e iltica etti ve geçen sene 22 yaşında üniversitede öğrenci idi, intihar etti“ dedi.
Benim amcam Ağrı hareketinde askerdi, insanlara askerlik hatıralarını anlatırdı, biz çocuklar da dinlerdik.
“Bir gün bir yüzbaşının atının nalı düştü, ben de taburun nal bantçısı olarak, atı nallamam gerekiyor. Ben işimi bitirinceye kadar, birlik uzaklaştı. Yüzbaşı, gelin bu kese yoldan gidelim dedi. Bir dağın yamacından gidiyoruz, birden ileride 3-4 yaşlarında küçük bir çocuk göründü, bizi görünce, yolun alt tarafında bir çalının altına gizlendi. Biz tam çocuğun hizasına gelince, öndeki yüzbaşı durdu. Emir erine, ‚in ulan şuna bir süngü sapla gebert’ dedi. Emir eri, ‚ben yapamam komutanım’ dedi. ‚Nalbant sen in gebert’ dedi. ‚Ben de yapamam komutanım’ dedim. Yüzbaşı kendi atından indi, emir erinin silahını aldı, süngüyü taktı, çocuğun sırtına sapladı, çığlıklar arasında kafasının üzerinden attı. Bize ölü çocuğu göstererek, ‚bakın bu bir Kürt çocuğudur, bir yılandır, yılanın büyüğü küçüğü olmaz, yılan küçükken kafasını ezeceksin’ dedi”. Alın size zehirli bir kobra…!
Paşalar Cumhuriyeti; Kürt Milletini sadece yok saymıyor, kin ve nefretini gizlemekte çok zorluk çekiyor. Bu nedenle 85 yaşındaki, Kürt Sisê’den de 11 yaşındaki çocuktan da 3-4 yaşındaki Kürt çocuğundan da korkar. Çünkü bunlar Paşalar Cumhuriyeti için potansiyel suçludurlar, devleti bölmek, bunların genlerine işlemiştir. Bölücülük suçlamasıyla kaç bin Kürt çocuğu, Türkiye hapishanelerinde yatıyor?
Kaç bin Kürt çocuğu işkence hanelerde işkence gördü?
Varto’da, Cizre’de tecavüze uğramış Kürt kadınlarını öldürüp çırılçıplak, internette sergilenmedi mi?
Devletin kapısında, ayrıcalıklı bazı Kürtler de var, hep olmuştur da. Ahmet Türk Diyarbakır’da göz altına alındı, Deniz Baykal tutuklanmasına engel olmak için Diyarbakır’a gitti ama geç kalmıştı, Mahkeme tutukladı. Ahmet Türk’ü Paris’te bir Kürt toplantısına katıldığı için partiden ihraç eden Deniz Baykal, 1991 seçimlerinde kalan, vefa borcunu ödemeye gitti ama yetişmedi. Daha sonra Sırrı Süreyya devreye girdi ve Kürtlerden nefret eden, “5000 ülkücü Kerkük’e” diyen Devlet Bahçeli’yi devreye soktu. Bahçeli’nin devreye girmesiyle, Ahmet Türk kısa sürede tahliye edildi. Demek ki her Kürt Paşalar Cumhuriyeti için 85 yaşında okuması yazması olmayan, Meta Sîsê ya da 11 yaşındaki elebaşı, ya da 3-4 yaşındaki zehirli yılan değildir.
AİHM iki yıldan beri hapishanede tutuklu olan Selahattin Demirtaş için tahliye kararı verdi. AİHM mahkemesi 1949 yılında kurulan, Avrupa Konseyi Mahkemesi’dir. Konsey üyesi bütün ülkeler, bu kararlara uymak mecburiyetindedir. Her sürücünün trafik kurallarına uyma mecburiyetinde olduğu gibi. Türkiye’de Konseyin üyesidir, Demirtaş değil kim olursa olsun, tahliye etmek mecburiyetindedir. Ayrıca anayasanın 90’nıncı maddesine göre, AİHM kararları anayasal kanun hükmündedir. Sonuç da Türkiye, “ben bunları asmayayım da besleyeyim mi” diyen Kenan Evren’in hazırladığı, Askeri Anayasa ile yönetiliyor.
AİHM 2015 yılında, Cemevleri ve mecburi Din Dersi ile ilgili aldığı iki karar daha var. Genel Başkan Demirtaş’ın bu konuda hiç sesi çıkmadı. „Demirtaş hemen tahliye olmalıdır“ diye bağıran CHP Cemevleri ve mecburi Din Dersi ile ilgili dilini yutmuş konuşmuyor. Demirtaş kararı sadece Demirtaş’ı ilgilendiriyor, devletin özünde değişim ile alakası yoktur. Cemevleri ve mecburi Din Dersi, değişimler oluşturacak ve Atatürkçü Devlet’in temellerini sarsacaktır, onun için CHP’yi yakından ilgilendiriyor. Ama CHP bunları konuşmak istemez. Sadece Demirtaş kararını değil, devlet bütün AİHM kararlarını uygulamak mecburiyetindedir. Uygulanmazsa AB uyum çalışmaları ve batı ile ilişkiler, zor durumda kalabilir. Eğer Türkiye gerçekten AB üyesi olmak istiyorsa.
Elbette ki Türkiye sadece AİHM kararlarının kuşatması altında değil, unutulmuş başka etkenler de var. ABD Kongresi İnsan Hakları Gurubu, 25 Ekim 1989 tarihinde toplandı, konuşmalar ve kararlar var.
“Kürtler dünyada baskı altındaki vatansız en kalabalık halktırlar. Kürtlerin durumu insanın, insana zulmüdür” sözleri arasında bir Kürt lobisi oluşturuldu.
Hemen bunun arkasında, 5 Aralık 1989 tarihinde, Batı Avrupa Birliği Asamlesi (BAB) toplanıyor. Kürtlere yaşadıkları devletlerde kültürel ve idari özerklik isteyen taslağını, oybirliği ile kabul ediyor. Türkiye artık bu gerçekleri görmek mecburiyetindedir.
ABD’nin önemli düşünce kuruluşlarından, dış İlişkiler Konseyi Türkiye için “Ne Dost Ne Düşman” başlıklı bir rapor hazırladı. İçerik olarak Türkiye’yi tamamen bir kenara bırakıyor.
“ABD Suriye’de YPG ile çalışmaya devam etmeli” diyor. AB Parlamentosu da bu raporun içeriğinden farklı düşünmüyor ve Suriye’de ABD ile birlikte. Görüldüğü gibi Türkiye gittikçe yalnızlaşıyor.
Dünya artık iki bloktan oluşmuyor, 68 numaraya takılıp kalan Kürt siyasetçiler, kendilerini orada dondurmuş kalmış gibiler. Artık uyanın, evrimleşip 2018 numaraya uymaya çalışın. Birinci dünya savaşının sebebi, bir prensin öldürülmesi değil, Osmanlı topraklarını parçalama isteğidir. Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlıdan başka parçalanan hiçbir devlet olmadı. Günümüzde Ortadoğu’daki kaosun sebebi, petrolün paylaşımı değil, petrolün modası geçti, Bağımsız Kürdistanı oluşturma çalışmalarıdır. İçerisinde yaşadığımız gerçekleri görün artık.
Paşalar Cumhuriyeti yeni bir Ali Cengiz oyunu peşinde. Çakma barış süreci devreye girebilir, yeni ve cazip öneriler de gelebilir. Akıllı barış melekleri yeniden ortalığa dökülebilir. Akıllı barış meleklerinin ne yapacağını herkes biliyor ve ne yaptıklarını herkes gördü. Bunların amacı Kürt Milletini ve dostlarını oyalamaktan başka hiçbir şey değil, onlara inanmamak gerekiyor.
Üç yıldır Apo’yu küpe koymuş ağzını kapatmışlar, kimseye göstermiyorlar. Sanıyorum küpün kapağını açmanın zamanı geldi. Artık Apo’nun bile Türkiye’ye bir yararı olmayacak. Yoksa derin devlet Kürt Milleti için yeni bir şehir çatışması mı yaratacak? Çakma barış sürecine Apo’nun dışında hiç kimse inanmıyor. Ne yapacaksa mecliste yapılmalıdır. Mecliste yapılan insani düzenlemelere hiç kimsenin itirazı olmaz. Apo ile dünyaya çakma mesaj vermenin gereği yoktur.
Kürt Milletinin asgari isteği; Paşalar Cumhuriyeti Kıbrıs’daki soydaşları için ne istiyorsa, kendi Kürt vatandaşları için de onu hak görmeli. Akıllı adamlara gerek yoktur. Türkiye’nin mecliste 600 tane akıllı adamı var. Kıbrıslı soydaş için isteklerinizi, Kürt vatandaşlarınız için de yasalaştırın, işi bitirin.
2005 Erdoğan: “Kürt sorunu benim sorunumdur” demişti.
Unuttu…!
Kasım 2018
İbrahim Aksoy