Osmanlıda eğitim; devletin görev alanı dışındaydı. 3 Mart 1924 tarihinde çıkarılan (Öğretim Birliği Yasası) yüzüncü yıl dönümü nedeniyle, son günlerde devşirme Türklerin en çok tartıştı bir konu oldu. Kemalistler; yüz yıldır “Atatürk Devrimlerini” anlatmakla bitiremediler ve anlatmaya devam ediyorlar. Harf devrimi, Şapka devrimi, kılık kıyafet devrimi ve daha düzinelerce devrim.
Tevhit: bir şeyin tek ve bir olduğunu kabul etmek manasına gelen bir sözcüktür. İnanç düşünce ve eylemde yalnızca bir tek yaratıcının, yüce Allah’ın varlığını ve birliğini merkeze almaktır. Tevhit-i tedrisat: Eğitimi Mili Eğitim Bakanlığına bağlayıp tek dilden ve tek dinden, eğitim sağlayan bir kanundur. Kendi dilinde eğitim yapan azınlık okulları, Mili Eğitim Bakanlığına bağlandı, siyasi amaçlı eğitim yasaklandı. Ders programına, Kemalistlerin yazdığı, tarih, coğrafya, Yurttaşlık bilgisi ve Türkçe dersleri eklendi. Müslüman olmayanlar için din propagandası yapmak yasaklandı, uymayan yabancı okullar kapatıldı. Kısaca “Tevhit-i Tedrisat Kanunu” Türkçe ve İslam dininden başka, bütün dinleri ve dilleri yasaklayan bir yasadır. Atatürk’ün en önemli devrimlerinden biridir ve Kemalistlerin gurur kaynağıdır. Çünkü Türk olmayan bir toplumdan, Türk ırkçısı bir toplum, Müslüman olmayan bir toplumdan, Kemalist Din toplumunu yaratıyor.
1924’te İstanbul’da İlahiyat Fakültesi açıldı. 1924’te 29 adet imam hatip okulu açıldı. Mustafa Kemal “Dini bilgisi ve milli bekası yüksek bir nesil yetiştirmek gerekiyor” diyordu. Paşalar rejiminin getirmek istediği ırkçı nitelikteki yeni toplum için, Eğitim-Öğretimin tek elden, tek esasa göre yönetilmesi gerekiyor. Evet bu eğitim sistemi, bu günkü toplumun yaratıcısı, 1924’te Atatürk tarafından açılan imam hatip okullarıdır. Görüldüğü gibi dini bilgisi ve milli bekası yüksek, bir toplum mevcut. Milli kelimesini İslam’da ağza almak haramdır ama, Kemalist dinde helaldir. Erdoğan ve Bahçeli, ağzını açıyor yerli ve milli diye bağırıyorlar. İkisi de yerli olmaya yerli de milli değiller. Son zamanlarda bunlara bir de ikinci Selanikli katıldı.
Yasaklardan oluşan bu ırkçı devrim yasaları hazırlanırken, bir taraftan da 1924 Anayasası hazırlanıyordu. Yeni Anayasayı hazırlayanlardan biri de “Burası Türklerin ülkesidir. Türk olmayanın, sadece hizmetçi ve köle olma hakkı vardır” diyen, Arnavut kökenli, Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt’tur. 1924 Anayasasına göre; Türkiye’nin dini İslam, dili Türkçe, laik bir hukuk devletidir. Hukuk devletine bakın da hizaya gelin. Dinini devlet belirliyor, dilini devlet belirliyor, uymayanlara hapis ve para cezası veriyor, hukuk devletine bakında hizaya gelin.
30 Kasım 1925 tarihinde, Atatürk devrimlerinin en önemlisi saydıkları 677 sayılı yasayı çıkarttı. Kemalistler buna “Tekke ve Zaviyeler yasası” derler. “Laiklik ilkesi gereğince, Tekke ve Zaviyelerin kapatılması kararı alınmıştır” Hadi oradan yalancı sahtekârlar, daha dün sizin Başbakanınız Erbakan Çankaya köşkünde, yüzlerce Tekke ve Zaviye Şeyhine iftihar yemeği ziyafeti çekmedi mi? Daha dün bir Şeyhiniz altı yaşındaki kızını everip düğün salonunda düğün yapmadı mı? Daha dün Adıyaman’da ölen bir Şeyhinizin Cenazesine 250 bin tapanı katılmadı mı? Mustafa Kemal Ülkeyi yüzlerce tekke ve zaviye Şeyh’ine teslim etmedi mi? Utanın be…!
1925 Yılında Atatürk’ün çıkardığı 677 sayılı yasa, aynen şöyle diyor. “Mürşitlik, Pirlik, Dedelik, Taliplik ve Cem evleri yasaktır” Açıkça Aleviliği yasaklayan bir yasaya, Kemalistler Tekke ve Zaviyeler yasası adını koymuş, ötüyorlar. Halbuki Türkiye hukukunda, Tekke ve Zaviyeler diye bir yasa yoktur, utanmadan yalan söylüyorlar. Adına Laiklik ilkesi dedikleri örtünün altında, Alevilik yasaklanmış. Ama ne gariptir ki, günümüzde laiklik, Alevilerin altında gizlendiği ve kendisini korumaya çalıştığı örtüye dönüşmüş. Kemalistler bağrına basıyorlarmış görüntüsünü verseler de Alevilerden nefret ederler. Cumhuriyetin kurulduğu günden beri, bir tek Alevi, Büyük elçi, General ve Emniyet Müdürü ve Vali olmamıştır. Sanayi ve Ticaret alanında bir tek Alevi yoktur. Çünkü Aleviler Atatürk’ün nefretiyle dışlanan, Müslüman olmayan bir toplumdur. Aleviler geçmişte yaşadıkları zulmü ve katliamları düşünerek, bugün yaşamadıklarına şükür ediyorlar ama, daha kötüsünü yaşıyorlar.
2014 yılında AİHM Türkiye ile ilgili aldığı bir karar var. Buna göre “Mecburi din dersi, çocuk hakları sözleşmesine aykırıdır, derhal durdurulmalıdır” diyor. Türkiye bu mahkeme kararını uygulamak mecburiyetinde olmasına rağmen, karar hala uygulanmıyor. Kemalistler Türkiye’de uygulanan “Din eğitimi dersi değil, din kültürünü geliştirmeyi amaçlayan bir uygulamadır” diyorlar. İşte bu yalancı sahtekarların ülkeyi getirdikleri yer burası.
“Alevilik bir inançtır, Cem evleri de onların ibadethanesidir, yasaklanamaz” Kemalistler bunu duymak hiç istemez, duydukları zaman hemen uykuya dalarlar. Devletin Din İşleri Genel Müdürü Ali Erbaş, 25-30 bin kadar Şafi-i Cami’sini, elinde kılıç Hanefi Camisine dönüştürdü ve Hanefi imamlar görevlendirdi. Şafi-iler elini yumruklaştırıp, şahadet parmağını uzatır ve Hanefi imamın arkasında namaz kılabilirlermiş. Bu sahtekarlık Kuran’a aykırı ama, Kemalist dine uygundur. Ali Erbaş din adamı değil, Kemalistlerin sahtekâr bir devlet memurudur. Şafi-i’leri kandırabilir ama, Allah’ı kandıramaz.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle, Kemalistlerin önderliğinde kadınlar yollarda, adalet ve eşitlik istiyorlar. Sloganları da “Kahrolsun emperyalizm” “Türkiye Laiktir, laik kalacak”
Bir kere Laikliğin eşitlik, adalet ve din ile hiçbir alakası yoktur. Latince dilinde Laykos kelimesinden türeme, karşılığı da siyasetçi anlamına gelir.
İlkel toplumdan başlayarak, medeniyetin gelişimini ve insanlığı bugüne taşıyan kadındır. Erkekler tavşan peşinden koşarken, bilgisi ve el becerisiyle, insanlığı yerleşik düzene geçiren kadınlardır. Hayvanların ehlileştirmesi, tohumların ekimiyle birlikte, tavşan peşinden koşan erkeklerin hiçbir önemi kalmadı ve dışlandı. Toplumda ortaya çıkan kaotik ortamı gidermek için, toplumsal kuralları düzenleyici, dinler ortaya çıkmaya başladı. Eski dinlerde tanrıların çoğu, kadın heykellerinden oluşuyordu. Kısaca Din; erkeklerin kadın egemenliğine karşı örgütlenmesidir. Özellikle bu uygulamalar Semavi dinlerde açıkça görülür, İslam’da apaçık ortadadır.
Türkiye’de kadınlar, Kemalist dinin egemenliği altında yaşadıklarını unutmuş, kadın hakları günü nedeniyle, sokaklara dökülmüş, hak ve adalet istiyorlar. Türkiye’de her gün ortalama üç kadın erkekler tarafından öldürülüyor ve düzinelerce de yaralı var. Polis kadını 8-9 yerinden bıçaklamış erkeği yakalıyor, Kemalist adalete teslim ediyor. Adaletin uygulayıcısı Savcı; bıçaklanan kadın ağır yaralı hastanede, bıçaklayanı da adli kontrol şartıyla eve gönderiyor. Şu anda Türkiye’de adli kontrol hapishanelerinde yüzbinlerce mahkûm var. Alın size yüz yıldır uygulanan Türk adaleti…!
En son inen semavi din İslam; kadını iyice köleleştirmiştir. İslam’da kadının hiçbir hakkı yoktur, erkeğin kölesidir. İslam’ın örtüsü adında uygulanan, uydurma Kemalist din de kadınlara hiçbir hak tanımadı. Sadece adli kontrol hapishanesini oluşturdu. Kemalist dine göre kadının mahrem yeri, boynu ve saçlarıdır, Türkbant denen örtü ile bu mahrem yerlerini kapatırsa yetiyor. Bazı Kemalist kadınlar bunu yapıyor, her türlü mesleği yapabiliyor. Film çeviriyor, imam oluyor, müftü oluyor, subay ve hatta General bile olabiliyor. Milletvekili, Bakan bile olabiliyor. İşte bu sahtekarlık kadınların kafasını karıştırıyor, hangi haklara sahip olduklarını ve hangi hakları isteyeceklerini bile bilemiyorlar. Devlet bunları da sizin ödediğiniz vergilerden, Devletin Din İşleri Genel Müdürlüğüne ayırdığı üçüncü büyük bütçe ve 211,0 Bin memura maaş ödeyerek yapıyor. Vatandaşın ödediği vergilerle, vatandaşa Kemalist Din’i dayatıyor, Emperyalizmin bununla ne alakası var?
Devletin Din İşleri Genel Müdürlüğünü 1924’te Atatürk kurdu, imam hatip okullarını açarak, dini bilgisi ve milli bekası yüksek memurlarını yetiştirdi, onlar da bugün Paşalar Cumhuriyetini yönetiyor. Kadınların üzerindeki baskı aracı, uydurma Kemalist Din’dir. Her kadının, her erkeğin ve ben insanım diyen her insanın bunu görmesi gerekiyor.
Din Kültürü dersinizi başınıza çalın, çocuklara din dersi mecburiyetini kaldırın.
Adalet talebiyle sokaklara dökülen kadınlar öncelikle, İnanç özgürlüğü diye bağırmalıdırlar.
Aleviler; ben Müslüman değilim, inanç özgürlüğümü ve Cemevlerimi isterim diye bağırmalıdırlar.
Şafi-iler; ben Camilerimi ve din adamlarımı geri isterim, diye bağırmalıdırlar.
Sen Türklüğünle ne kadar gurur duyuyorsan, ben de Kürtlüğümle o kadar gurur duyuyorum.
Sen kendi inancınla ne kadar gurur duyuyorsan, ben de kendi inancımla o kadar gurur duyuyorum.
İşte o zaman zulmün yok olduğunu, Adalet ve özgürlüğün aramızda dolaştığını göreceğiz.
Mart 2024