İngiltere Birinci Dünya Savaşında Osmanlıyı parçaladı, topraklarında çok sayıda devlet kurdu. Türklerin olmadığı yere Türk devleti, Arapların olmadığı yerlere de Arap devletlerini kurdu. Ancak Ortadoğu’nun kadim toplumlarından bazılarının da devletleşmesini istemedi ve onlara engel oldu. Son zamanlarda Ortadoğu yeniden şekillenmek için kaynaşırken, İngiltere çok cılız bir sesle müdahale ediyordu. Yeni aldığı bir kararla, Ortadoğu’ya her türlü ağır silahlarla donatılmış çok sayıda asker göndereceğini açıkladı. İngiltere bıraktığı hatasını düzeltmeye yardımcı olmak için yeniden Ortadoğu’da demektir.
İngiltere Yahudilerin devletleşmesini istemedi. İsteseydi Yahudiler şimdiki İsrail’in beş katı büyüklüğünde bir devleti oluşturabilirlerdi. Kenan diyarı İsrail bölgenin kadim toplumudur. Bölgede Yahudileri aşmakta zorlanacağını düşündüğü için, İngiltere Yahudilerin devletleşmesini istemedi. Ortadoğu’da küçük bir üs gibi kendi denetimine aldığı bölgede, ancak 1948’de Yahudilerin devletleşmesine izin verdi. Günümüzde Yahudiler hala, İngiltere’nin bıraktığı hatanın acılarını yaşıyorlar.
Aynı nedenlerden dolayı İngiltere, Osmanlıya karşı kurtuluş mücadelesi veren Ermenilerin de devletleşmesine engel oldu. Lenin’in Yoldaş İmparatorluğu sınırları içerisinde kalan küçük bir parçada Ermeniler varlığını sürdürmeye çalıştılar. Ermenilerde hala İngilizlerin bıraktığı hatanın acılarını yaşıyorlar.
Aynı dönemde Kürtler de değişik cephelerde Osmanlıya karşı, bağımsızlık mücadelesini veriyorlardı. Ateşkese rağmen İngiliz ordusu Musul’u işgal etti. Osmanlının Musul valisi Ali İhsan Paşa ve ordu komutanı Ali Haydar Paşa Musul’u terk ettiler, oradan kaçıp İstanbul’a geldiler. Mahmud Berzenci Osmanlıya karşı savaştığı ordusuyla, İngiliz ordusunu Musul’dan çıkardı, esir aldığı İngiliz Yüzbaşı’yı atının tavlasına bağladı. Ancak daha sonra Mahmud Berzenci’yi Hindistan’a sürgüne gönderdiler. Yüz yıldır Kürtlerin elini kolunu bağlayan da işte o tavla bağıdır.
Cephe kaçkını Osmanlı Paşaları İstanbul’a toplanmış, İstanbul yöneticisi İngiliz General Harington’nun başına bela olmuşlardı. Harington’un yönetiminde kalan Misak-ı Milli topraklarının büyük çoğunluğunda Kürtler yaşıyordu. Geri kalanında çoğunlukla Rumlar ve Ermeniler yaşıyordu. Eğer herkes bulunduğu yerde devletleşseydi, Osmanlı Paşaları Harington’un elinde kalıp başına bela olacaklardı. Çünkü bunların gidecek hiçbir yeri yoktu.
Harington 5 yıl İstanbul’u yönetti, Rumların genişlemesini, Ermeni ve Kürtlerin devletleşmesini engelledi, Osmanlı Paşalarına Cumhuriyeti kurup, onlara teslim etti. Harington İstanbul’dan ayrıldı ama bölgenin denetimi sürekli İngilizlerin elinde kaldı. 1926 Ankara Anlaşmasıyla şimdiki Suriye ve Irak sınırları belirlendi. Böylece Kürdistan parçalandı, bir kısmı Irak’taki İngilizlere, bir kısmı Suriye’deki Fransızlara, kalanı da Osmanlı Paşalarına bırakıldı.
Fransızlar Suriye’den ayrılırken, egemenliğindeki Suriye topraklarından bir kısmını ayırıp, orada Lübnan devletini kurdular. Antakya’yı da Osmanlı Paşalarına hediye ederek, böylece bölgedeki nüfus dengesini oluşturmaya çalıştılar. Çünkü Suriye’de Arap nüfus azınlıktaydı. İngilizler Irak’tan ayrıldıktan kısa bir süre sonra, yönetimi Saddam ele geçirdi, Kürtleri topluca öldürdükten sonra cesetlerini çukurlara doldurup, üzerini toprakla kapatıyordu. Dünya da eli böğründe olanları izliyordu.
Osmanlı Paşaları Lenin’in de yardımıyla, Batı Dersim’i işgal ettikten sonra, 1925 Piran’a Şafii Kürtlere döndü, kurşunun yetiştiği yere kadar olanlar kurşunla, yakaladıklarını da sallandırarak öldürdü, cenazelerini çalıp, kayıp etti. 1926-1929 yıllarında da Ağrı ve yöresinde Ezidi Kürtlere yöneldi ve tek bir canlı bırakmadı, hatta Rusya o dönem 500 kişilik Kazak süvari alayıyla, Paşalara yardım etti. Orda burada gizlenip sağ kalanlar da Müslüman olunca kurtuldular. 1937-1938 yıllarında Dersime döndü, burada canlı bırakmadı, mallarını da götürdü ganimet olarak devşirme Türklere dağıttı. Kutu deresindeki doğal mağaralara gizlenenler de, mağara girişlerine dökülen betonlarla ölüme terk edildiler. Bu mağaraların kapıları açılsa her mağarada açlıktan ya da havasızlıktan ölen yüzlerce insan iskeleti olduğu görülecektir. Köşede bucakta gizlenmiş olanları da sürgüne gönderdiler. Dersim’de canlı insan bırakmadılar. Sadece Paşalara yardımcı, Dersim’e ihanet eden bazıları sağ kaldı. Olanları dünya İngiltere’nin arkasından boynunu uzatarak izliyordu.
Birinci Dünya Savaşında dünya siyaset arenasında, ABD diye bir devlet ortalıkta görünmüyordu. ABD daha yeni İngiliz sömürgesi olmaktan kurtulmuş, 30 yıl süren Kuzeyli, Güneyli savaşlarının yaralarını sarmaya çalışıyordu. ABD İkinci Dünya savaşından sonra, siyaset arenasında devlet olarak yerini aldı. Eğer Kürtler Kemalistlerin parmak uzattığı istikamete doğru koşarlarsa, bataklığa saplanırlar, dikkatli olmaları gerekiyor. Tarihi ve olayları bir bütün olarak görmek, ona göre hareket etmek, dostunu ve düşmanını ona göre belirlemek gerekiyor. Denizde çırpınana kim elini uzatırsa, dostu odur.
Paşalar Cumhuriyetinde hangi yöneticinin döneminde, Kürtler daha insanca yaşadı diye bir soru sorulsa, cevap Menderes olacaktır. Menderes 14 Mayıs 1950’de başbakan oldu. 25 Temmuz 1950’de Kore’ye asker gönderdi. 1952’de de NATO’ya üye oldu. ABD’nin güvenini kazanan Başbakan Menderes hemen 1952’de İran, Suriye ve Irak’ın da katılımıyla Bağdat Paktı diye bir anlaşmaya imza attılar. Bu anlaşmaya göre özet olarak dört ülke, özü inkâr ve imha olan, ortak Kürt politikası izleyecek. Menderes döndü Kürtlere ait yüzbinlerce dönüm tarım arazisine tek kuruş ödemeden, Suriye sınırına 1952’de mayın döşedi, akrabaları birbirinden kopardı. Kuzu için siyah Kurt’la, beyaz Kurt’un hiçbir farkı yoktur.
Ortadoğu siyasi haritası yeniden belirleniyor. Bunu en çok da isteyen İsrail’dir. Görüldüğü gibi İsrail bölgedeki Müslüman ülkelerle uzlaştı ve anlaştı. İran; davul çalarken sıcak sacın üzerinde zıplayan horozdan farkı kalmadı. Çünkü Humeyni dinini İslam ülkelerine, Müslümanlık diye yaymaya çalışıyor. Sadece batı değil, bütün Müslüman ülkeler de bundan rahatsız oluyor. Rusya için, İran’ın atom üretim çalışmaları ve atomdan da tehlikeli olan Humeynizim’den dolayı, Rusya bu İran’ı asla istemez. Siyasetin ayak oyunları bizi yanıltmasın. Rusya Kuzey Azerbaycan’ı denetlemeye çalışırken, İran’ın işgalindeki 30 milyon nüfusuyla Güney Azerbaycan’ı da kuzeye katarak bölgede güçlü bir müttefik oluşturmaya çalışıyor. Türkiye; Çin’deki Uygur Türklerini görüyor, Kıbrıs Türklerini görüyor ama burnunun dibindeki, 30 milyon Azer’inin İran’ın işgali altında, insanlık dışı neler yaşadığını, görmek istemiyor. Bir gün görecek ama geç kalmış olacak.
Türkiye şimdi kendi APO’sunu hedef gösterip, Kürtlere saldırıyor. PKK sayesinde Kuzey Kürdistan’da yakılan, yıkılan köyler, kapıları üzerlerine kilitleyip yakılan Kürtler, askerlerin tecavüz edip çıplak bedenini bütün dünyaya sergilenen Kürt kadınları. Devlet bunları PKK sayesinde yaptı, dünya da izledi. İki yıldır TSK Güney Kürdistan’da 50 km derinliğe yerleşti. Aşırı Kemalistlerle birlik olan PKK’nin Haşdi Şabi ile birleşip, Güney Kürdistan ile çatışma ortamını hazırlıyor. Apocuların ikişer, üçer kişilik guruplar halinde bölgede avare, avare dolaşmasının başka hiçbir açıklaması yoktur. Gösteri sahasında PKK’nin sayesinde, 300’den fazla köy boşaltıldı.
ABD ve Fransa ordusuyla bölgede, İngiltere de güçlü bir şekilde geliyor, zaten diğer müttefik güçler de bölgede. Türkiye APO’yu mendil gibi sallayıp, halay başı olarak, oyun oynamaya devam ederse, karşısında Güney Kürdistan’ı değil, müttefik güçleri bulacaktır. Başkent Kandil de işgale uğrarsa, Apocular yeniden başkenti Lice Vadisine taşırlar. Başkan Barzani hiçbir zaman, PKK ile çatışma ortamına girip kuzeyli güneyli çelişkisi yaratmayacak, herkes bunu böyle bilmeli. Türkiye, İran ve Irak birleşmiş, PKK ve Haşdi Şabi aracılığıyla, çelişkiyi körüklüyorlar.
APO 1996’da Şam Devlet mahallesinde otururken, bir söyleşide “Suriye’de Kürt yoktur. Buradaki Kürtler Türkiye’den kaçan mültecilerdir” diyordu. Başkent Kandil olunca, PKK 10 kongresini, Mayıs 2004 yılında, bütün dünyaya duyurarak, Kandil’de yaptı. Kongreden kısa bir süre önce, ateşkes ilan edilmişti, kongrede Ateşkes sürecinin uzatılması tartışılıyordu. APO’nun avukatı Mahmut Şakar APO’dan getirdiklerini söyledikleri mesajı aldı, TSK’nın Helikopterine bindi, Kandil’deki kongre alanına indi, APO’nun, “Çatışmalar başlasın” mesajını okudu, sonra helikopterine binip geri geldi. Elbette ki APO’nun emri üzerine karar alındı, kongreden sonra çatışmalar yeniden başladı.
Manzarayı orada bulunan binlerce Kürt izledi. Acaba Mahmut Şakar’ı o helikopterle orada gören Kürtler, hala APO’dan ne bekliyorlar? Görüntüden rahatsız olan bazı Kürtler APO’dan uzaklaştı ama dillerini yutmuş konuşmuyorlar. Kürt Milletinin vebali, bu suskunların boynunadır.
Bağımsız Birleşik Kürdistan’ın kurulmasına engel olacak, dünyada hiçbir güç kalmadı. Çünkü dünya mazlum Kürtlerin yanında yer aldı. Buna PKK ve onun ortakları Aşırı Kemalistler ve Haşdi Şabi bile engel olamayacak.
Mayıs 2021