Türkiye Cumhuriyeti kurucusu M. Kemal’i biraz tanıyalım. Annesi Zübeyde Hanım; 1857 yılında Selanik’te doğdu. 1871 yılında 14 yaşında iken, kendisinden 20 yaş büyük olan Ali Rıza Efendi ile evlendi. 1881’de yani evlendikten on yıl sonra Mustafa, 1885’de Makbule, 1889 yılında da Naciye doğdu. Ali Rıza Efendi 1887’de öldü. Öldükten iki yıl sonra, nasıl Naciye doğuyor, onu sormayın. Arnavutluk’un karıştığı sıralarda, Sabah Gazetesi tam bir sayfalık bir haberde, M. Kemal’in dedesinin, Tiran’ın kuzeydoğusunda bir dağ köyünden Selanik’e göçtüğünü yazıyordu.
Ali Rıza Efendi ölünce, Zübeyde Hanım üç çocuğunu da yanına alarak, köydeki çiftlik sahibi olan kardeşi Hüseyin ağanın yanına yerleşiyor. O tarihte de Selanik’te ağalık varmış. Göçmen bir Arnavut ama Selanik’te çiftlik sahibi, biraz garip değil mi? Küçük Mustafa burada dayısının mısır tarlalarını, kargalardan koruyor. Mısır tarlalarının kargalardan korunduğu, Kemalistlerin icadı.
Zübeyde hanım, ikinci eşi Ragıp beyle evleniyor. Ragıp beyin birinci eşinden, iki kız, iki de erkek olmak üzere dört çocuğu var. Bugün Selanik’te Atatürk Müzesi olarak bilinen ve Mustafa’nın doğduğu ev 1878 yılı başlarında, Ali Rıza Efendinin mülkiyetine geçmişti. Ragıp beyle evlendikten sonra, yedi çocuklu aile tekrar, dokuz odalı Ali Rıza efendinin eski evine yerleşiyorlar. Balkan savaşından sonra, Zübeyde Hanım Ragıp beyden boşanıyor. M. Kemal’in üvey kardeşlerinin nerede kaldığını bilen yok. Babasının evi M. Kemal’e miras olarak kalmadı. Selanik Belediyesinin mülkiyetine geçen ev, daha sonra Belediyeden satın alındı, 1953’te de Selanik Atatürk Evi Müzesi yapıldı.
Mustafa Kemal; 1896 yılında Manastır Askeri İdadisi’ne başladı ve 1999 yılında bitirdi. Hemen İstanbul’daki Kara Harp Okuluna başladı ve 10 Ocak 1902 yılında okulu Teğmen olarak bitirdi. 1903 yılında Üsteğmen ve 11 Ocak 1905 yılında da Kurmay Yüzbaşı rütbesiyle Harp Akademisinden mezun oldu ve hemen Şam’a tayını yapıldı.
20 Haziran 1907 yılında Kıdemli Yüzbaşı, 27 Kasım 1911 yılında Binbaşı oldu. 1913 yılında Binbaşı Mustafa Kemal Sofya Askeri ataşeliğine atandı, 1 Mart 1914 yılında Yarbay oldu. Yani Çanakkale savaşının devam ettiği sırada, M. Kemal Sofya Askeri Ataşesidir ve sevgilisi Hiti ile keyfine bakıyor. Mart 1915 tarihinde Gelibolu Kaymakamlığına atandı, 1 Haziran 1915 tarihinde Albaylığa terfi etti, 3 Haziran’da Sofya’daki sevgilisi Hiti’ye mektup yazarak, Albay olduğunun müjdesini verdi. 30 Ekim 1918 tarihinde Osmanlı koşulsuz ateşkes ilan ederek, Mondros ateşkes anlaşmasını, Limni adasında imzaladı. O sırada Albay Mustafa Kemal, arkadaşı Alman Albay Rudolf Hoss ile Filistin cephesinde görevlidir. Daha sonra General Rudolf Hoss, Auschwitz Kampı Komutanı olacaktır. Hicaz Kuvvetler Komutanı Fahrettin Paşa, Yaveri Binbaşı İsmet (İnönü) ile Hz. Muhammed’in mezarındaki eşyaları talan edip İstanbul’a geldiler. Şam’a çekilen Osmanlı Ordusunda görevli Albay Mustafa Kemal, Paşa rütbesiyle ödüllendirilerek, Hicaz Kuvvetler Komutanlığına atandı. Görev yerine gitmeyerek, “İşgal” altındaki İstanbul’a geldi. Meclis 19 Eylül 1921 tarihinde M. Kemal’e Mareşal ve Gazi unvanını verdi. Dünyada en çok dikilen Gazi Heykeli M. Kemaldir, Kemalist Din’e uygun ve vaciptir.
13 Kasım 1918 tarihinde İstanbul “işgal” edildi, 6 Ekim 1923 tarihinde Nail Paşa komutasındaki 3 Kolordu, 4 yıl 10 ay sonra, İstanbul’u işgalden kurtardı. Kemalistler yalan söylüyor, nasıl oluyor da Osmanlı’nın Payitahtı işgal ediliyor ve işgalden kurtarılıyor ama bir evin camı kırılmıyor? İşgalde ve kurtuluşta çatışmalar kaç gün sürdü, ölü ve yaralı ne kadar, bilen yoktur. Koşulsuz ateşkesten dolayı, İngiliz General Charles Harrington İstanbul’da ateşkesi izlemekle görevliydi, yanında yaveri Yüzbaşı Bennett ve iki general daha vardı. Sanıyorum Misak-ı Milli kararını, işgalci Meclis almadı.
Mustafa Kemal’i İstanbul’a çağıran, General Harrington’dur. Sultan Vahdeddin ile de görüşerek, bir gurup ordu mensubu ve 30 bin altın harçlık da vererek, Sarayın özel gemisi Bandırma ile Samsun’a ve oradan da Anadolu’ya gönderen, General Harrington’dur ve Ardından Sultan Vahdeddin ile de anlaşarak, yedi kule zindanlarındaki cephe kaçkını bütün Paşaları serbest bırakarak, Ankara’ya gönderdi. Erzurum ve Sivas toplantılarına, Harrington gözlemci de gönderdi.
T.C.’yi kurup Osmanlı Paşalarına teslim eden İng. General Harrington’dur. Cumhuriyetin kurucuları arasında bir tek Türk yoktur. Devşirme Paşalar, önce İşgalci Osmanlı Ordusunu, sonra da Harrington’un kurduğu Cumhuriyeti yönetmeye başladılar. Sultan Vahdeddin’i de ihanetle suçlamaya başladılar. Halt etmişler, bir insan kendi Mülküne ihanet etmez. Onlar Sultana ve onun Mülküne ihanet ettiler. Devşirme Paşaların ne İslam’dan ve ne de Türklükten haberleri bile yoktu ama Müslüman-Türk Cumhuriyetini yönetmeye başladılar. Türkiye’nin yaşadığı bütün sorunların kaynağı Kemalist Din ve bilinmeyen Türklüktür.
İngiltere; Paşaları koruyan, kollayan ve yaptıklarını görmezden gelen, hamisi oldu. Paşalar için en önemli sorun, Kürdistan sorunu oldu. Cumhuriyetin kuruluşu ile başlayarak, 1938’e kadar Kürtlere karşı tam 20 katliam uygulandı. Bunları gerici Şeriatçı unsurlar diye hamisi İngiltere’ye bildirdiler, o da dünyaya böyle yansıtıyor ve iyi ettiniz diyordu.
İkinci Dünya Savaşında Hitler; idolü olan Atatürk’ün ülkesini savaşa almadı. 12 Milyon kişiden oluşan Hitler ordusunun beş yıl boyunca, ekmeği, eti, pamuğu ve tütünü Türkiye’den gidiyordu. Savaş sonrasında, İngiltere’nin eski sömürgesi ABD siyaset sahnesinde yerini aldı. Türkiye bu sefer de ABD’nin yanında yerini aldı. Kürtleri komünistlikle suçlayarak, batının desteğini aldı.
Lenin’in Yoldaş İmparatorluğu dağılınca, Türkiye’nin ayıplarını kapattığı örtüsü de yırtıldı, her tarafı açıkta kaldı. 27 Mayıs 1960 İnönü-Gürsel cuntası, Kemalist inancı Fettullah Gülen örtüsü altında, ülkeye hakim kılmaya çalıştı ve başarılı da oldu. Şimdi o adam terörist FETÖ olarak yaşamını ABD’de sürdürüyor. Türkiye de FETÖ’yü gerekçe göstererek, ayıplarını kapatmaya çalışıyor.
12 Eylül Kenan Evren cuntası ile birlikte, Abdullah Öcalan ortaya çıktı. 12 Eylül’ü Kürtlere karşı 21’inci katliamın başlangıcı da diyebiliriz. Cunta önce Şafi-i camilerini Hanefi camilerine dönüştürdü. Alevi Kürt köylerine zorla Cami yaptırdı. İşkence, baskı, zulüm ve zindan Kürtler için olağan yaşam biçimine dönüştü. İşten atmalar ve ekonomik baskı, Kürtler için olağan oldu.
Devletin özel yetiştirdiği Öcalan, Şam’a yerleşti, Esad’ın kucağında oturdu, Türkiye’ye karşı çakma bir “Bağımsız Birleşik Kürdistan” savaşı başlattı. Doksanlı yıllarda, Lice vadisi, Dersim, Ağrı ve Hakkari’de APO’nun dört adet eğitim kampı vardı. Nasıl ki FETÖ’nün ülkeyi ele geçirmesinde MİT’in haberi olmadıysa, APO’nun kamplarından da haberi olmadı. 16-20 Mayıs 2004 PKK’nin Kandildeki 10 kongresinde, APO’nun avukatı Mahmut Şakar TSK’nın helikopterine bindi, Kandildeki toplantı alanına indi. Kongre salonunda, “Başkan ateşkesin bozulmasını istiyor ve yola devam diyor” dedikten sonra, “Konu kapanmıştır” dedi. APO’nun mesajını okuduktan sonra helikopterine binip geri döndü. MİT’in bundan da haberi olmadı. Abdullah Çatlı ile Abdullah Öcalan’ın Bekaa kampında yan yana mutluluk resimlerini ve top oynarken eğlence resimlerini, insanlar daha unutmadı. TSK binlerce Kürt köyünü ve binlerce Şafi-i Cami’sini yerle bir etti. Bunların hepsi, APO’yu gerekçe göstererek, devletin Kürtleri batıya göçürme ve dağıtma oyunuydu.
2015 yazında, devlet önce kendi memurlarına süresiz izin verdi, ardından sokağa çıkma yasağı ilan ederek, Kürtleri evlerine kapattı. Ardından TSK saldırdı 7-8 şehri harap etti. 4 aylık savaştan sonra öğreniyoruz ki, PKK buralara hendekler kazmış, barikatlar oluşturmuş. MİT’in bundan da haberi olmamış. Aynı MİT şimdi dağın altında gizlenen PKK’li militanların yerini buluyor, TSK de imha ediyor.
2013 tarihli sabah gazetesinin haberi; “Bugüne kadar PKK’ye karşı mücadelede 200 Milyar Dolar harcandı”. 50 Milyar da ondan sonra harcandıysa, devlet PKK’ye karşı çakma savaşta 250 Milyar Dolar harcamış. Kürtlere karşı harcandığı için, Türkler mesut ve mutlu, vatana feda olsun.
“Diyarbakır Anaları” diye yeni bir oyun hazırlanıyor. Devletin güvenlik güçleri bir dönem Kürt gençlerini göz altına alıyor, ulan O…pu çocukları sizin akranlarınız dağda, sizin burada ne işiniz var diye işkence yapıyordu. İşkenceden kurtulan gençler, koşarak yukarda saydığım kamplardan birine yetişmeye çalışıyorlardı. PKK kimseyi kaçırmadı, hepsini devlet zorla gönderdi. Analar oyunu, devletin, APO’yu gerekçe göstererek, hazırladığı yeni bir oyun. Yoksa Analar önce devletin, sonra da APO’nun korkusundan orada bir araya gelemezlerdi. Hazırlığa bakılırsa oyun çok kötü olacak.
T.C. kurulduğu günden beri, kim yönetirse yönetsin, hepsinin Kürtler için düşündüğü, inkar ve imha. Birinin diğerinden hiçbir farkı yoktur. Kürtlerin bireylerle değil, sistemle sorunu var. Sistem sıkışmış kendisine, kullanılmış malzemeden yeni bir yönetici kadrosu hazırlıyor. Elbette ki içerisinde APO da olacak. Kullanılmış malzemeye baktığımızda, Kürtler için güvenilmez bir görüntü.
Biat ve aymazlık, ihanetin gül bahçesidir.
Yaslanmak, Kölelerin kibarlığıdır.
Mart 2020
İbrahim Aksoy