Bu sözler T.C. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ait. Her vesile ile bunu dile getiriyor. 21. yy’da bir ülkenin Cumhurbaşkanı bu kadar hevesle ve hararetle idam cezasını savunması, biraz garip değil mi? FETÖ’cular mağdur da değil, masum da değil ama idamlık hiç değil. İdam bireysel bir intikam duygusudur, devlet intikamcı olamaz, devlet adamı hiç olamaz. Dünyada birçok ülkede ve hatta ABD’de de bir çok eyalette idam cezaları uygulanıyor. Bu bir insanlık suçudur. İdama insanca karşı durmak, insani bir sorumluluktur. İdam bir cezalandırma usulü olamaz.
T.C. kurulduğu günden beri dar ağaçları yere inmedi. İstiklal Mahkemeleri, temyiz hakkı bile olmayan kararlarla onbinlerce insanı idam etti.
1925’te bu mahkemelerin kararları ile Diyarbakır meydanlarını dar ağaçları ile süslediler.
1938’de Dersim katliamında, Elazığ meydanları darağaçları ile süslendi.
1980’lerde Kenan Evren adlı T.C. Paşası, „Ben bunları asmayayım da besleyeyim mi“ diye bağırıyordu. Bu gün idam diye bağıranların, Kenan Evren’den ne farkları var?
İdam; aciz yöneticilerin, en önemli kozu olmuştur. Mesela Şifin savaşında Hz Ali, esirlerden 523’nün kafasını bir günde kesmiştir. 1755 yılında Portekiz açıklarında meydana gelen 9 şiddetindeki deprem ve 30 metre yüksekliğindeki Tusunami, yüzbinlerce Lizbonlu’nun ölümüne neden oldu ve neredeyse Lizbon’u haritadan sildi. Kral bu felaketin içimizdeki cadı ruhlulardan dolayı olduğunu söyledi. Lizbon’un en büyük meydanında, onbinlerce insanın gözü önünde, onbinlerce insanı cadı diye diri, diri yaktı. Bu gün aynı yere idam edilenlerin anısına, yüksekçe bir sütün dikilidir. İsadan sonra 70 yılında, Kral Hadriyan’ın Kudüs’ü işgalinde, yüzbinlerce Yahudi’yi yöredeki zeytin ağaçlarına çivileyerek çarmıh’a gerdi. Almanya’da Hitler’in 1940’lı yıllarda uyguladığı idam şekilleri, herkesçe biliniyor. Daha bir çok örnek verilebilir.
Ancak tarihin çok ama çok önemli iki idamcısını hatırlatmaya çalışacağım. Birincisi; MÖ binli yıllarda yaşamış, üç Havayı dinin de gıpta ile anlattığı ve bütün kuşların ve hayvanların dilini konuşan, Hz. Sultan Süleyman. Bu, insanın Urmiye gölünün güneyindeki dağlık bölgede, bir yanardağ çukurunda, patlamamış ikinci bir volkan yükseliyor. Bu tepenin başına sarayını yapıyor. Sarayın etrafı 60 metre derinliğinde ve 100 metre eninde bir gölle çevrili ve sadece saraya giden bir dolgu geçit yapılmış. Burada şimdi arkeolojik kazılar yapılıyor. Hz Sultan Süleyman bu gölü timsahlarla doldurmuş. Cezalandırmak istediği insanları, yem olarak göldeki timsahlarına atıyor, kendisi de oturup seyir ediyor. Bir süre önceki kazılarda, üzerine oturup seyir ettiği, mermer tahtı ortaya çıktı. Elbetteki bunu yapan, Hz. Sultan Süleyman bütün kuşların dilini bilmeyip de ben mi bilecem?
Diğeri; 15’inci yy’da yaşamış, Kazıkçı Voyvoda, namı diğer Romanya Kralı Kont Drakula. O sıralarda Romanya Osmanlıların saldırıları altında. Osmanlı acımasız ve birçok Romanyalı’yı işbirlikçi yapıyor. Drakula kimi yakalarsa, işbirlikçi olmakla suçlayarak, ya bir metre yüksekliğinde sarayın bahçesine dikilmiş kazıklara oturtur, ya da dört metre uzunluğundaki kazıkları karnına saplar, sarayın bahçesine dikerdi. Bunların bazıları bir kaç gün sonra can verirdi. Drakula’nın en büyük zevki her sabah, bu ölü ya da yarı ölü kazıklardaki suçluların arasında dolaşmaktı. İnsanların görüp ibret alması için bunlar günlerce burada, kazıkların başında kalırdı.
Acaba Erdoğan bu hırsla hangi idam yöntemini uygulayacak? Yoksa kendi özel yöntemimi olacak? Yoksa T.C. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Aksaray’ın etrafını bir gölle çevirip, Timsahlar doldurup, unutulmayan Hz. Sultan Süleyman mı olacak, yoksa Drakula gibi insanları kazığa geçirip, Aksaray’ın bahçesine mi dikecek? Bunları beğenmiyorsa, mutlaka tarihin unutamayacağı kendi yeni yöntemi vardır.
Şu anda Zindanlarda vatana ihanetle suçlanıp, kazığa geçirilmeyi bekleyen insanların, kazıklar üzerinde, Aksaray’ın bahçesine sığacağını sanmıyorum. Bu konuda Erdoğan epeyce sorun yaşayacak gibi görünüyor. En iyisi Hz. Sultan Süleyman’ın yaptıklarını uygulasın Aksaray’ın çevresine su ile dolu bir hendek yaptırsın, böylece hem timsahlar karnını doyurmuş olur, hem de Hz. Sultan Erdoğan olarak tarihe geçmiş olur. Ben sadece öneriyorum, Erdoğan’ın işine karışmam.
Cumhurbaşkanı Erdoğan her vesile ile idam diye bağırıyor. 80 milyon insan susup seyir ettiğine göre infazları zevkle izleyecekler gibi görünüyor. Erdoğan; timsahlarına mahkumları yem olarak atarken, bu suskunları da davet edip, onları da mutlu ederse, hiç de fena olmaz.
Cumhurbaşkan’ın bu idam teranelerine karşı, şablon beyinli sözde Türk aydınları ve bir cümle insan hakları savunucuları üç maymunları oynuyor. Bunların beyinleri Atatürkçülerin oluşturduğu şablon beyinlerdir. Bu nedenle düşünme ve karşılaştırma melekeleri zayıftır. Bu şablon beyinliler, her zaman güçlüden yana olurlar. Bu gün Erdoğan kazandı hepsi Erdoğancı, eğer darbeciler kazansaydı hepsi darbecilerden yana olur ve Erdoğan için idam diye bağırırlardı.
Erdoğan daha yeni Başbakan iken, Türk Ceza Kanunu’ndan idam cezasının kaldırılmış olmasını, büyük bir gururla anlatıyordu. Hatta 2010 yılında, darbeci Kenan Evren’i koruyan, Anayasa’nın geçici 15’inci maddesini kaldırdı. Şahsen ben de bu değişikliğe canı gönülden destek vermiştim. Bu gün, idamı hararetle savunan Erdoğan’ın, Kenan Evren’den hiç bir farkı yoktur.
Türkiye yapayalnız, sadece etrafı değil, içi de fokur, fokur kaynıyor. Ankara yöneticileri, Musul’da savaşan Peşmerge’nin isteği üzerine, dört uçak ve obüs toplarıyla, İŞİD hedeflerini vurduğunu söylüyorlar ama Peşmerge Komutanı bunu yalanlıyor. ABD’den izin alarak PYD mevzilerini bombaladıklarını söylüyorlar, arkasında ABD bunu yalanlıyor ve bir şeyin olmaması dileğinde bulunuyor. Erdoğan arkadaşlarından destek görmediği ve sadece vatandaştan destek gördüğünü söyleyerek sitem ediyor.
Görüldüğü gibi, Türkiye iç sorunlarını gizleyebilmek için, dış siyaseti kullanmaya ve dikkatleri o yöne çekmeye çalışıyor. Dış siyasette de attığı her adım, sanki ülkeyi bir bataklığa sürüklüyor gibi görünüyor. Erdoğan’ın idam naraları boşuna değil.
Devletin bütün organları, Türk Gladyo’sunun maşası FETÖ denen virüsten temizlemeye çalışıyorlar. Bu çalışmalar daha çok zaman alacak gibi görünüyor. 40 yıldan beri devletin gözü önünde ve rızası ile yavaş, yavaş ilerleyen bu hastalığın, kısa sürede tedavisi, sadece zor değil, imkansız. Türk Gladyo’sunun maşası FETÖ’ye devletin bünyesi de artık uyum sağlamış, boşuna uğraşmayın,
Bütün kurumlara el atıldı ama Meclis’e hala el değmemiş, bir bütün olarak yerinde duruyor. Hiç kimsenin aklına gelmezdi ki, Meclis FETÖ’yü araştırma komisyonu, Gültan Kışanak’ı dinleme ihtiyacı duyacak. Peki Gültan Kışanak’ın FETÖ ile ne işi olabilir ve FETÖ çalışmalarını nereden bilecek?
Başbakan FETÖ’culukla mücadelede, çok kararlı olduğunu söylüyor. Meclis çatısı altındaki, milletvekili ve çalışanlara hiç dokunmadı. Belliki bunların sayısı çok fazla ve bütün partilerde varlar. Bunları gözaltına alsalar, meclis yasal olarak ara seçimlere gitmek mecburiyetinde kalacak. Görüldüğü kadarı ile ara seçimlerin yerine, meclis Nisan yada Mayıs’ta erken genel seçime gidecek. Erdoğan’ın bazı arkadaşlarına sitemleri ve mevcut ekonomik durum da buna işaret ediyor. Böylece de Meclis içindeki FETÖ’culardan kurtulmuş olacak mı? Ben sanmıyorum.
Türkiye; 1 Mart Tezkeresi ile ABD ordusunu Nusaybin’de önünü kesip, önüne katarak İskenderun körfezinde denize döktüğünü unutmamalı. Türk uçakları, Rus uçağını düşürdüğü zaman, dönemin Başbakan’ı Davutoğlu; „Emri ben verdim, bu günde olsa yine aynı emri veririm.“ sözlerini unutmamalı. Başbakan Erdoğan’ın Davos’da İsrail Devlet Başkanı’na yaptığı hakaret unutulmamalıdır. Çünkü unutkanlık, çok kötü sonuçlara neden olabilir. Yoksa Türkiye şimdi bunların acısını mı yaşıyor?
İdamlarda, seçimlerde Türkiye’nin derdine derman olacağını sanmıyorum. Kafalar değişmeli.
Ekim 2016