Bu çağrım, AKP’ye oy veren, ya da AKP’nin il ve ilçe yönetimlerinde yer alan kaç Kürd’e ulaşır ya da ulaşanlar üzerinde nasıl bir etki yapar, bilmiyorum.
Ancak, adını nasıl ve ne şekilde koyarsak koyalım, bu gün Türkiye’de AKP’ye oy veren, il ve ilçe yönetimlerinde çalışan, milletin vekili olarak AKP’nin parlamento grubunda yer alan çok sayıda Kürt var.
Dolayısıyla bunların AKP politikaları üzerinde etki yapabilme güçleri, AKP’ye cephe alan ya da AKP ile herhangi bir bağları olmayan Kürtlere göre çok daha fazla. Ancak söz konusu bu rollerinin farkındalar mı, ya da yeri geldiğinde oynayabiliyorlar mı, burası kuşkulu…
Bilindiği gibi tam da bir hafta sonra, 25 Eylül’de, Güney Kürdistan sandık başına giderek, referandum yoluyla kendi kaderini belirlemeye karar verecek.
Referandum kararının alındığı 7 Haziran’dan günümüze Türkiye, referanduma karşı olduğuna dair tutumunu kimi zaman sert, kimi zaman yumuşak bir üslupla ortaya koydu.
Aynı zamanda AKP’nin Genelbaşkanı da olan Cumhurbaşkanı Erdoğan, iki gün önce yaptığı açıklama ile Kürdistan Referandumu’na karşı takınacakları tutum konusunda sert konuştu. Yapılacak referandumu engellemek için alacakları karar konusunda tarih verdi. Tahiditvari bir dille, 22 Eylül günü alacakları kararı Barzani’nin de göreceğini açıkladı.
22 Eylül’e beş gün var.
Bu beş günlük süre de AKP’ye şu ve ya bu nedenle gönül veren Kürtlere tarihi bir görev düşüyor.
Yapmaları gereken görevi yerine getirirlerken, hiç kimse onlardan bir devrim yapmalarını, devlete karşı isyana kalkışmalarını ve olası bir operasyona karşı kendilerini siper etmelerini de beklemiyor.
Yapmaları gereken tek bir şey var. O da, aynı zamanda kendileri gibi AKP’nin bir üyesi olan gazeteci Hakan Albayrak’ın iki gün önce Karar Gazetesi’ndeki köşesinde yazmış olduğu yazısını okumaları ve Hakan Albayrak gibi düşündüklerini, bir basın açıklamasıyla Cumhurbaşkanı olan genel başkanlarına duyurmaları…
Bir süre önce referandumu desteklediğini belirten AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu ile AKP’nin Kürdistan’daki bazı il ve ilçe başkanları Diyarbakır’da bir basın açıklamasıyla, Hakan Albayrak gibi içten ve samimi duygularıyla kendi partilerini uyarma görevlerini yerine getirirlerse, Erdoğan’ın onları dikkate alacağına inanıyorum…
Hakan Albayrak sözkonusu yazısında, bir Türk olarak, bir gazeteci olarak, hatta bir AKP’li olarak kendi devletinin yöneticilerine seslenerek, vicdanlı olmanın nemenem şey olduğunu da gösteriyor.
Vicdanının sesiyle diyor ki:
„… Irak Kürdistan Bölge Yönetimi bağımsızlık referandumuna hazırlanıyor.
Iraklı Kürtler bizim can ciğer kardeşlerimiz, dostlarımız. Barzani bizim müttefikimiz. Kürdistan Bölge Yönetimi sahası, bize ardına kadar açılan ve ekonomimizin selametine hizmet eden bir pazar… Dostluğumuzu, ittifakımızı, karşılıklı menfaatlerimizi koruyalım, tehlikeye atmayalım, ne olur!
Referandumun yapılacağı varsa yapılır; Ankara bunu yaptıranlardan olmak istemiyorsa olmasın. Ama engelleneceği varsa da engellenir; Ankara bunu engelleyenlerden de olmasın…
Bağımsız Kürdistan devletini kurulacağı varsa kurulur; Ankara o devleti kurduranlardan olmak istemiyorsa olmasın. Ama kurulmayacaksa da kurulmaz; Ankara o devleti kurdurmayanlardan da olmasın. Ya ne yapsın?
Kuzey Irak’ta er veya geç bağımsız bir Kürdistan devletinin kurulacağını farz ederek o devleti şimdiden müttefik olarak kazanmaya baksın…“
AKP’nin milletvekilleri, il ve ilçe yöneticileri, üye ve taraftarları olan Kürtler, mensubu olduğunuz partinin yönettiği devletin hakkı ve görevi olmadığı halde, Güney Kürdistan’daki akrabalarınızın kaderini etkileyecek olumsuz bir karar almasını engelemek için sesininizi yükseltin…
Birer insan olarak, birer müslüman olarak, birer Kürt olarak, AKP’nin il ve ilçe yöneticileri olarak, Cumhurbaşkanınız, Genelbaşkanınız Erdoğan’a, onun sıkça kullandığı, hatta yeri geldiğinde dilinden düşürmediğı, „yaradılanı Yaradan’dan dolayı seviyoruz!“ şiarıyla seslenerek, insanlığını, müslümanlığını hatırlatın…
Bir Türk ve aynı zamanda sizin gibi AKP’nin bir üyesi olan Hakan Albayrak’ın yazısında çizdiği sınırı aşmadan, uyarıda bulunun…
İnanın, yapacağınız uyarıdan dolayı başınıza herhangi bir iş gelmeyecek, „teröristlikle“ ya da „bölücülükle“ de suçlanmayacaksınız…
Uyarılarınıza rağmen partinizin yönettiği devlet, yapacağı varsa sizi dinlemeyip Güney’deki Kürt kardeşlerinizin iradesine saldırırsa da, o suça ortak olmamakla vicdan azabını çekmekten de kurtulmuş olacaksınız…
En önemlisi, sizin de günün birinde çocuklarınıza ve torunlarınıza anlatacağınız bir hikayeniz olur…
Basit ve basit olduğu kadar değerli olan bu insanlık görevinizi yerine getirmek için sadece beş gününüz var…
18.09.2017