Mensubu olduğu milletin devlet kurmasına karşı çıkan ya da sahip olduğu devleti yıkmaya ve yerine devletsizliği öneren kişiye ne denir?
Bu soruyu bir süre önce, yüzlerce kişiye sordum ve tek bir kelimelik cevap istedim.
Birbirinden farklı yüzlerce kelime ulaştı.
Her biri birbirinden farklı ve orjinal yüzlerce tanım…
Ancak bu yazıda kullanabileceğim olumlu tek bir tanım bulamadım.
Bu kapsama girenler haketmiyor değil aksine daha kötü tanımları da hak ediyorlar, ancak onları utançlarıyla başbaşa bırakmak belki de en doğru olanı…
Bu nedenle, genel bir çerçeve çizmek daha doğru olur.
Dünya’da millet olma özelliğine sahip toplulukların sayısı öyle sanıyorum ki tartışmalı. Hatta BM’ye üye olan 193 devletten bazıları dahi millet olma özelliklerine sahip olmadıkları halde, bir devlete sahipler.
Buna karşın devleti olmayan Kürtler ile Filistinlilerin millet olma özellikleri taşıdığı konusunda hiç kimsenin bir kuşkusu yok.
Ancak her iki miletin de kendine ait bir devlete sahip değiller.
Bölgesel ya da defakto yönetimleri olsa da, klasik anlamda devlet olmadıkları gibi, Birleşmiş Milletlerde de temsil edilmiyorlar.
Toplam nüfusu 50 Milyon olan Kürtlerle, 5 Milyon nüfusu olan Filistinliler, Dünya’daki milletlerin ortak örgütlenmesi olan BM’de temsil edilmekten hala yoksunlar.
BM’ye üye devletlerin herhangi birinin sınırları içerisinde yaşayan insanların tümünün o devletten memnun olduğunu söylemek de olası değil.
Ancak, memnuniyetsizliklerinin nedeni devletin varlığından kaynaklanmıyor.
Bir itirazları, hoşnutsuzlukları varsa, o da, devletin yönetim biçim ve anlayışına yöneliktir.
Dolayısıyla devletlerin ortaya çıkışından günümüze, mensubu olduğu milleti temsil eden devlete karşı çıkıp, devletsizliği savunan bir kişiye dahi rastlanamaz…
Kürtlerden başka…
Hatta Filistinliler de bu konuda kürtlerden farklılaşıyorlar…
Dolayısıyla sahip olunan devleti demokratikleştirmek, adil ve insan haklarına saygılı bir devlet haline getirmek ile devletin varlığına karşı çıkmayı birbirine karıştırmamak gerekir.
Kimi Kürtlerin bilerek, kimilerinin de bilmeden karıştırdığı nokta da bu.
Bu nedenle devletleşmeye karşı çıkan Kürtlerin söylem ve niyetleri konusunda, uzun uzadıya konuşmaya, bilimsel tahliler yapıp tartışmaya da gerek yok.
Çünkü zaman kaybından başka bir işe yaramıyor.
Söylenecek tek bir şey var ki, o da, devletsizliğe karşı olduklarını söyleyenler Kürt, söyletenler ise Türk, Fars ve Araplar…
Çünkü Kürtler devletleşmeye karşı çıktıkça, devletlerinin resmi sınırları içerisinde yaşayan Kürtleri sorunsuz bir şekilde yönetme ve onlar adına karar verebilme konumunu sürdürürler.
Tıpkı bir dönem Batılıların Afrikali Siyahilere yaptıkları gibi…
Aradan uzun yıllar geçtikten sonra sömürgecilerinin gerçek yüzlerini kanları pahasına tanıdıktan sonra şöyle diyorlardı Afrikalılar:
„Beyaz Adamalar geldiler…
Ellerimize birer incil verdiler…
Onun karşılığında herşeyimizi aldılar!“
Aynı şeyi yüzyılardan beri Türkler, Farslar ve Araplar Kürtlere yapıyorlar.
Kimi Kürtlerin ellerine birer Kuran’ı, kimi Kürtlerin ellerine Komünist Manifesto’yu, kimi Kürtlerin ellerine de birer „Uşaklik Belgesi“ tutuşturmuşlar, karşılığında ise herşeylerini almışlar…
Onlar işaret fäşeğini patlatıyorlar, herşeyleri ellerinden alınan Kürtler ise, onların niyetlerini avazları çıktığı kadar, „devlet istemiyoruz“ diye bağırıyorlar…
18.08.2017
firataras@navkurd.net