Perinçekler, El-Hekimler seferberlik ilan etmişler… Güney Kürdistan’da yapılacak olan referandumu engelemek için canla başla çalışıyorlar.
Kürtlerin ise, hala kafası karışık.
Kimileri bunlarla aynı dalga boyunda buluşarak alçalmanın sınırında…
Kimileri de, bir anlık deşarj olma derdinde…
Perinçekler, El-Hekimler kendi doğrularının peşinde.
Kürtler ise, birbirilerini kovalama, birbirilerine çelme takma derdinde.
Ama herkes, doğru yolda olduğu iddiasında…
Doğru olan, Kürtlerin kafa karışıklığı mı, yoksa Perinçeklerle, El-Hekimlerin Kürt referandumunu engeleme girişimi mi?..
Hayatım boyunca kemalizme ve onun her türlü türevine karşı tutum aldım, elimden geldiğince de mücadele ettim.
Buna rağmen diyebilirim ki, Perinçek kızıl yıldızını Kürdistan’da dalgalandırırken de, Bekaa’da Öcalan ile gerilla ordusunu selamlarken de, bugün Erdoğan ile aynı dalga boyunda yer alıp, Güney Kürdistan’da yapılcak olan referandumu engelemek için İranlı molaların ayaklarına kapanmaya giderken de, kendi içinde tutarlı bir duruş sergiledi, sergiliyor.
Kaldı ki kimi zaman dost görünmesine rağmen, son kertede gerçek yüzünü gösteren sadece Perinçek de değil. Kürdistan’ın dört parçasında da Perinçek benzeri insanlar var, hem de milyonlarca…
Onlardan bir tanesi de El-Hekim denilen cüppeli, başı sarıklı, Perinçek’in dindar versiyonu…
Güney Kürdistanı slogan ötesinde takip eden Kürtler de hatırlayacaklardır ki, bu zat düne kadar defalarca Barzani’yi Kürdistan’da ziyaret etti. Her ziyaretinde Kürtlerin hak ve hukukundan dem vuruyor, hatta Kürtlerle olan dostluğunu babasıyla Mele Mustafa Barzani’nin dostluğuna bağlıyordu. Çünkü babası, rejim muhalifi olduğu dönemde Barzani’ye sığınmış ve yıllarca Barzani’nin yardımlarıyla ayakta kalabilmişti…
Aynı El-Hekim bugün ne yapıyor?
„Kürdistan’da yapılacak referandumu engelemek için her şeye başvuracağız“ diyor.
Başka bir deyişle Perinçek’in Türkiye’de yaptığını o da Irak’ta yapıyor. Perinçek’in Kürtlerin devletleşmesine karşı söylediklerinin aynısını o da kelimesi kelimesine söylüyor. Aralarındaki tek fark, biri niyetini Türkçe dile getiriyor, diğer ise Arapça.
Oysa aralarında ne bir bağ, ne de bir ilişki var. Hatta siyasi ve dini inançları, sosyal ilişkileri açısından birbirleriyle zıt kutuplarda yer alıyorlar. Fakat Kürtler söz konusu olunca çok rahat bir şekilde aynı dalga boyunda buluşabiliyorlar.
Salt duygularıyla ve de anlık hareket eden, hatta yaşayan Kürtler bu tür insanların sergiledikleri tutum karşısında hayıflanıyor, binbir türlü hakaretle onlara saldırarak deşarj oluyorlar.
Doğru tutum, Kürtlerin bu alçaklara küfrederek deşarj olmaları mı, yoksa bu alçakları boşa çıkaracak bir davranış sergilemeleri mi?
Ben ikincisinin daha doğru bir tutum olduğunu düşünüyorum. Hatta Kürdün her şeyine düşman olan bu ve benzer kişilerin söz konusu tutumlarını alçakça bulmama rağmen, mensubiyetleri, konumları gereği, yaptıklarını, söylediklerini doğal olarak da karşılıyorum.
Çünkü, her biri Kürtlere katliam yapan, Kürtleri düşman gören devletlerin mensubu ve hizmetkarları…
Kürde düşman bir devlete mensup ve o devlete hizmet eden başkaları nasıl davranıyorsa, ateist Perinçek ile dindar El-Hekim de öyle davranıyorlar…
Sorunlu ve de doğal bulmadığım tutum, çoğu Kürtlerin kafa karışıklığı…
Çünkü ulusal bir devlete sahibi olma duygusu, Kürtlere yabancı olan bir duygu…
Bu duyguyu bilmedikleri için, siyasi, sosyal ve dinsel anlamda birbirinden farklı olan kesimlerin, ister aynı ulusa, ister Perinçek ve El-Hekim gibi farklı uluslara mensup olsunlar, bir araya gelmelerini, aynı tutumu sergilemelerini kavrayamıyorlar.
Bir devlete sahip olmadıkları için, sahip oldukları bir devleti kaybetmenin nasıl bir duygu ya da kayıp olabilceğini de tahayyül edemiyorlar.
Bu nedenle bireysel çıkarlarını, grup ve parti çıkarlarını olmayan devlet çıkarlarından daha üstün görüyor, başka bir grup ya da partinin öncülüğünde kurulabilecek bir ulusal devlete de rahatlıkla karşı çıkabiliyorlar.
Oysa Perinçek ve El-Hekim gibileri, söz konusu devletleri olunca, siyasi çıkarlarını, hatta dini inançlarını dahi bir kenara itip, kendi içlerindeki hasımlarıyla dahi rahatça bir araya gelebiliyorlar.
Kürtler bunu becerebiliyor mu?
İki nedenden dolayı, hayır…
Birincisi, Kürtler ulusal kimlikten yoksun oldukları için beceremiyorlar.
Çünkü gövde Kürt.
Dil Türk, Arap ya da Fars…
Beyin ise, aşure çorbası…
İkinci neden, bireysel ya da grupsal herhangi bir kimlikle tanımlama sonucu savrulma… Hata düşmanla ortaklaşma…
Dolayışıyla yanlış olan, Kürdün devlet konusundaki kafa karışıklığı…
Kürt, diliyle, beyniyle, davranış ve istemleriyle Kürt olmadığı sürece, ne ulusal bir devlete sahip olmanın nasıl bir duygu olduğunu kavrayabilir, ne de Perinçek ve El-Hekimlerin ruh halini anlayabilir…
Bunun için yaptığı üç beş küfürle bir anlık deşarj olur, ardından Perinçek ve El-Hekim’in sahip oldukları devletlerin bir hizmetçisi olarak hizmetine devam eder…
Perinçek ve El-Hekim efendi, onlara alçak demekle yetinen Kürt ise, hep köle olarak kalır…
12.07.2017
firataras@navkurd.net