Birlik, örgütlü, örgütsüz tüm Kürt bireylerinin umut bağladığı, ancak gerçekleşebilme ihtimalini bile bir türlü göremedikleri bir kavram.
Ulusal birlik ya da örgütler arası birlik, her gündeme geldiğinde, kendi kendime sorduğum sorular, o soruların cevapları kafamda uçuşmaya başlıyor.
Her soruya verdiğim cevap, her bir cevap yeni soruları beraberinde getiriyor.
Sorular, cevaplar, cevapsız kalan kimi sorular…
Sahi, Kürtler açısından birlik kelimesini gizemli ve ulaşılmaz kılan nedir.
Örgütlü ya da örgütsüz Kürtlerin ortak istemi olmasına rağmen, niçin bir türlü hayat bulamıyor?
Kim ya da kimler engel oluyor?
Hiç düşündünüz mü?
Ulusal ya da örgütsel birlik söylemini, sakız çiğner gibi ağızlarından düşürmeyen Kürtler, bu istemlerinde ne kadar samimi?
Ben şahsen, bu güne kadarki söylem ve denemelerden hareketle, Kürtlerin birlik konusunda samimi ve de istekli olduklarına inanmıyorum.
Çünkü birlik istemi, nedense güçsüz ya da güçten düşmüş partiler tarafından hep gündeme getiriliyor.
Bugüne kadar güçlü olan bir örgüt ya da partinin birlik konusunda bir söylem ve irade ortaya koyduğuna şahit olmadım.
Bu nedenle, Kürtlerin birlik istemini, ateist birinin zor koşullarda, ya da ölüm döşeğindeyken, Allah’a sığınma istemine benzetiyorum.
Nedenine gelince…
Güçlü olan, birlik adresinin çatısı olarak, kendi örgütünü, ulusal lider olarak da kendisini gösteriyor.
Birbirinden türeyerek küçülen, halkta bir karşılık bulamayan örgüt ve partiler ise, çıktığı yolda 40 yıllık yoldaşını öldüren birinin, ilk kez karşılaştığı bir kişiye, yolun geri kalan kısmı için yoldaşlık teklifinde bulunma misali, ne yolun sonuna varma gibi bir hedefleri var, ne de geri dönme cesaretleri.
Bu nedenle yapabilecekleri tek şeyleri kalmış, o da, ulusal birlik söylemiyle yatıp, ulusal kongre rüyasıyla uyanmak.
Çünkü örgütsel ya da ulusal birlik, o birliği oluşturan kesimlerin karşılıklı olarak fedakarlık yapmalarını ve ortak bir paydada buluşabilmeleri için yine karşılıklı olarak özveride bulunmalarını gerektiriyor.
Güçlü olan hiç bir örgüt, pratikte etkisiz eleman konumunda olan zayıf örgütlerle birlik yapmayı gündemine dahi almaz. Salt birlik olsun diye, küçük örgütlerin gelecekte kendisine alternatif olabilme ihtimali nedeniyle de olsa, gücünü ve egemenlik alanını onlarla paylaşmaz.
Küçük ve zayıf örgütlerin, birlik adına her türlü fedakarlığı yapmaya ve her türlü özveride bulunmaya hazır olduklarını ifade etmeleri ise, onlara birşey kaybettirmez. Çünkü birlik için ne feda edebilecekleri bir güçleri, ne de özveride bulunabilecekleri bir konumları var. Birlikçi gibi görünmelerinin nedeni, sadece gündemde kalabilme istemlerinin bir sonucudur.
İçinde bulunduğumuz durum itibariyle olaya baktığımızda, Kuzey Kurdistan’da görünen siyasi tablo ne yazık ki böyle.
Birçok siyasi parti mevcut, onlara habire yenileri ekleniyor, ancak çoğunun toplum nezdinde bir karşılıkları yok.
Gelecekte toplumda bir karşılık bulabilecekleri yönünde en ufak bir işaret dahi görünmüyor.
Sonuç olarak denebilinir ki, güçlü örgütlerin birliğe ihtiyaçları, zayıf olan örgütlerin ise, ulusal iradeyi temsil edebilecek güçleri yok.
Çünkü güçlü olanlar, ulusal birliğin adresi olarak kendilerini görüyor, güçsüz ve zayıf olanlar da, küçük olsun, benim olsun hastalıklarını, ulusal birlik gibi kendilerini aşan hedefleri dillendirmekle, örtmeye çalışıyorlar.
Dolayısıyla ulusal birlik, salt örgütlerin biraraya gelmeleriyle oluşturacakları ortak bir yapıyla da oluşmaz.
Ulusal ruhla, ulusal çıkarları esas alan örgüt ve ya partilerin halk içinde kök salmaları, halkın büyük bir kesiminin desteğini almalarıyla oluşur ki, bu da lafla değil, bizzat çalışmayla, halkla bütünleşmekle olur.
Bu çerçeveden Kuzey Kürdistan’a bakıldığında, güçlü olan örgüt ve partilerde ulusal ruh, diğerlerinde de, ulusal bir ruhun olduğunu varsaysak bile, siyasi beceri ve samimiyet yok…
24.01.2017
firataras@navkurd.net