Kürtlerin son yüzyılda kurdukları illegal partileri bir tarafa bırakırsak, legal parti kurma serüvenleri 1991 yılında HEP’i kurmalarıyla başladı.
12 Eylül darbesiyle Türkiye ve Kürdistan’da siyasi alan darmadağın edildi. Siyasi partiler, sendikalar, dernekler kapatıldı. Yeni dönemde siyaset yapmanın koşullarını belirlemek de, darbeci generallere kaldı.
Darbeden birkaç yıl sonra çok sayıda parti kuruldu. Ancak hiç birinin gündeminde Kürt sorunu yer almıyor ve bu soruna yönelik bir politikaları yoktu. Dolayısıyla bu alanda bir boşluk vardı ve bu boş alana talip olan Kürtler arasında bir arayış başlamıştı. SHP’den atılan Kürt milletvekillerinin bu arayışa dahil olmalarıyla süreç hızlandı, somut adımlar atıldı.
HEP’in kuruluş aşamasında Kürtlerin en fazla zorlandıkları konu, genel başkan ve yöneticilerin kim ve ya kimler olacağı sorunuydu.
Partinin genel başkanı kim olmalı?
Merkez yöneticileri kimlerden oluşmalı?
Hangi gruba kaç kontenjan verilmeli?
Gibi sorular, sorunlar…
Uzun süre ine ile kuyu kazar misali partiye genel başkan olabilecek ve bu işi hakkıyla yapabilecek bir lider arandı. Sonuçta kendi içlerinde bir başkan çıkaramayan Kürtler, Arap, Türk, Kürt ne olduğu belli olmayan Fehmi Işıklar’ı getirip başlarına oturttular.
Merkez yöneticilerini de, liyakat yerine parti çalışmasında yeralan gruplar, kendilerine ayrılan kontenjanları doğrultusunda kendileri belirlediler.
Her grup partiyi ele geçirmek için diğerinin ayağına çelme atma işiyle uğraşırken, Fehmi en güçlü grubu arkasına alarak genel başkan oldu. Akabinde HEP’i İnönü’nün SHP’sine yamadı, istikbalini garantiye aldı.
Önce kapağı meclise attı, ardından meclis başkanvekili oldu. Frak takıp meclisi yönetmeye başlayınca da, ne HEP’i ne de Kürtleri hatırladı.
HEP’in kapatılmasından sonra, HEP’in devamı olduklarını iddia eden partiler de koalisyon mantığıyla kuruldular. Her kurulan parti benzer süreçleri ve benzer sorunları yaşadı.
Bu günlerde yine kurulmak istenen partilerle birlikte o kadar çok partimiz oldu ki, bugün siyasetle iyi kötü ilgilenen Kürtler bile, var olan partilerin sayılarını tam olarak bilmiyorlar.
Bilinen ya da bilinmeyen partiler arasında HDP’i bir tarafa bırakırsak, benzer isim ve söylemlerle kurulan ve kurulacak olan partilerin sorunları bugün de hep aynı.
Dar bir kadronun dışına çıkamama, kitlelerle buluşamama, sonuçta adeta bir tabela partisi durumuna düşme…
Oysa, bugün de Kürt toplumunda ciddi bir siyasi alan boşluğu var, mevcut olan partilerden hiçbiri ne bu alanı analiz edebiliyor, ne de bu alanda kendine bir yer açabilecek siyasi bir söylem geliştirebiliyor.
Hemen hemen her parti, gözünü HDP’in işgal ettiği alana dikmiş, günün birinde oradan kopan birilerinin kendilerine yönelebileceklerinin hayalini kuruyor. Oysa Kürt toplumunda HDP’in dışında AKP’nin de işgal ettiği ciddi bir alan var. Kürt ve Kürdistani bir anlayışla kurulmuş ya da kurulacak olan her partinin öncelikli olarak yönelmesi gereken alan da burası olmalıdır.
Kürt partilerin bu alandaki başarısı sadece AKP’nin Kürdistan’da kan kaybetmesiyle sınırlı kalmaz, aynı zamanda Kürtlerin sistem partileriyle olan kopuşunu da hızlandırır…
Ne yazık ki mevcut olan hiç bir parti AKP’nin Kürdistan’daki varlığına zemin oluşturan Kürtlerin ilgisini çekebilecek, onları kendilerine yönelmelerini sağlayabilecek bir söylem ve eyleme sahip değil.
Hemen hemen hepsi AKP’li Kürtleri kaybedilmiş Kürtler olarak değerlendiriyor.
Dolayısıyla aynı kaynaktan besleniyor ve aynı kitleye yönelik siyaset yapmaya çalışıyorlar.
Yöneldikleri bu alanda da şimdilik bir boşluk yok. Kendisini Türkiye partisi olarak nitelense de, yanlış politikalar izlese de HDP şimdilik bu alanı dolduruyor. Mevcut partilerin buradan bir alternatif çıkarabilmeleri için, HDP’in dayandığı güçten daha fazla bir güce dayanmaları gerekiyor ki, bu da bugün de yarın da mümkün görünmüyor.
Yine hiç bir partinin toplumun yarısını oluşturan kadınlarla, toplumun geleceğini oluşturan gençlerle ilgili elle tutulur bir projeleri yok.
Çünkü sınırlı sayıda olan kadroları içinde kadınlar ve gençler yok…
Yönetici ve üyeleri, çoğunlukla 1980 öncesi kurulan illegal örgütlerin bakiyesinden kalma.
Yaşları ilerlemiş, saçları dökülmüş ya da beyazlaşmış olan bu kişiler, hala illegal örgüt alışkanlıklarıyla hareket ettikleri için, ne geçmiş ile bugün arasında, ne de bugün ile gelecek arasında bir köprü oluşturabiliyorlar.
Oysa dünya değişti.
Siyaset yapmanın tarzı ve yöntemi de değişti.
Her toplumda olduğu gibi, Kürt toplumunda da siyaset yapmanın, üretilen siyasi projeleri bilim ve teknolojinin sunduğu araçlarla yaymanın imkan ve olanakları arttı.
Her ne kadar yaşadığımız coğrafyada lider kültü hala dimdik ayakta olsa da, bu kültü sürdürebilir kılmak için, o külte sahip olanlar bile bu değişimden, bilim ve teknolojiden yararlanıyor, başarılı olmak için yeni yöntemler kullanıyorlar.
Bu olanakları kullanamayan bir kesim varsa, onlar da, sayıları bilinmeyen, varlıkları ve etkileri hissedilmeyen Kürt partilerin yönetici ve genel başkanları…
Çünkü Kürt siyasetinde hala alışılagelmiş bir anlayış hakim.
Bu nedenle kurulan ya da kurulmakta olan partilerin kuruluş hikayeleri de, isimleri gibi hep aynı.
Ne bir araştırma, ne bir sosyal ve siyasal bir analiz, ne de bu bilgiler ışığında hedeflenen bir potansiyel kitle.
Bir iki yerde eş ve dostlardan oluşan dar kapsamlı bir iki toplatı.
Bu toplantılar, tanıdık bir gazete muhabiri aracılığıyla basına da yansıtınca, artık partiyi ilan etmek için, sıra mevcut olan partilere benzer bir isim belirlemek ve ardından da kalın bir dosya ile içişleri bakanlığına doğru yola çıkmak kalıyor.
Partilere konulan isimlerde, kısaltma olarak kullanılan harflerde bile bir tekdüzelik var. Bu, illegal örgüt kurma dönemlerinde sosyalizmin „S“ siydi, bu günlerde ise, demokrasinin „D“si ile barışın „B“ sidir. Ortaya bir „D“ ya da „B“ harfi, ön ve arkasına da birer harf eklendi mi, al sana bir parti.
Tabi bu şekilde parti kurulunca, ne kurulan parti gerçek anlamda parti olabiliyor, ne de partiyi kuranların bahaneleri sona eriyor.
Bir süre sonra da:
„Niye kitleselleşemiyoruz?..
Dağ ile devlet arasında kaldık…
Kilise ile cami arasına sıkıştık…
Silahın sesi baskın geldi…
Basın kapılarını bize kapattı…
Halk sesimizi duymadı…“
Neredeyse, „müracaat ederken iç işleri bakanı bizi sarı, kırmızı güllerle karşılamadı…“ türünden sıralanan yüzlerce, binlerce bahane…
Oysa tüm dünya da, ister egemen ister ezilen toplum olsun, siyaset, toplumsal bir ihtiyacı karşılamak için yapılır. Bunun yöntemi de, araçları da, toplumda bir karşılık bulmanın şartları da üç aşağı, beş yukarı hemen hemen her yer de aynıdır ve en etkili olan araç da siyasi partidir.
Peki bir parti nasıl kurulur ve kurulan bir partinin toplumda bir karşılık bulması için neler yapılmalıdır?
Bu da bir sonraki yazıya…
09.12.2016