Adı arada bir değişse de, asıl olarak Kürt sorununun çözümünü esas alan süreç, 7 Haziran seçimlerinin ardından buzdolabına konuldu. Eğer birileri tarafından buzdolabının fişi çekilmez ise, büyük bir ihtimalle 1 Kasım seçimleri öncesi ya da ergeç seçim sonrası yeniden dolaptan çıkarılacak, donu çözülene kadar bir süre bekletilecek, ardından belki de farklı bir formatla toplumun önüne yeniden servis edilecektir.
Çözüm sürecinin asli aktörleri hernekadar Erdoğan ve Öcalan olsalar da, süreç, tali aktörlerin üzerlerine düşen görevleri yerine getirmemeleriyle donduruldu. Bu aktörlerden biri AKP ise, diğeri de hiç kuşkusuz HDP dir.
Fitilin asli aktörler tarafından ateşlenmiş olması da, bu her iki tali aktörün süreç konusundaki sorumsuzluklarını ortadan kaldırmaz. Aksine toplum nezdinde asli aktörlerden daha görünür olan bu iki tali aktörünn aslında birer figürandan ibaret oldukları ve kurumsal yapılarını ağır bir vesayet altında sürdürdüklerinin de bir ispatı olacaktır.
Dolayısıyla sürecin şimdilik askıya alınmış olması hernekadar Suruç’da yaşanan katliama bağlansa da, aslında bunun zemini 7 Haziran seçimleri öncesi oluşturuldu, o zemin üzerinden bugüne gelindi.
Çözüm sürecini bir bisiklete benzetenlerin tabiriyle, AKP 7 Haziran seçimleri öncesi 13 yıllık iktidarını koruma pahasına bisikletin direksiyonunu sağa kırdı, HDP ise sürecin mimarlarından biri olan Erdoğan’ı başkan seçtirmemek pahasına, çıplak bir şkilde ata biner gibi, ayağını pedallerden çekti. Kontrolden çıkan bisiklet, bir süre sonra durunca da, aktörlerden her biri bir tarafa savruldu. Birinin kaşı çatladı, diğerinin ayak bileği zedelendi.
Oysa her iki aktörün de birbirine ihtiyaçları vardı. Hedefledikleri menzile biri olmadan diğeri tek başına ulaşamazdı. Ve nihayet öyle de oldu.
Bu süreçte seyirci konumunda olan MHP ile CHP ise, böylesi bir kazanın olması için baştan beri dua ediyor ve kazanın gerçekleşmesiyle de, bugün duydukları sevincin tadını çıkarıyorlar.
Ancak herşey bitmiş değil. 7 Haziran sonrası yaşanan kazanın yolaçtığı yaralar hala kanamaya devam etse de, akan kanın durmasını sağlayabilecek yeni bir süreç başladı, yeni bir fırsat doğdu.
Yeni süreç 1 Kasım seçimleri…
Yeni fırsat ise, bu süreci bir zorunluluk sonucu da olsa, yöneten ortak bir AKP-HDP hükümetidir.
7 Haziran öncesi birbirlerine karşı konumlanmalarıyla seçim sonrası birer figürana dönüşen AKP ile HDP, bu fırsatı doğru bir şekilde kullanmaları halinde, seçim sonrası süreçte birer oyun kurucu, hatta Çözüm Süreci’nin birer asli aktörleri olma şansını da yakalayabilirler.
Bunun için ise, öncelikli olarak, zorunluluktan kaynaklanan bu sınırlı ortaklıklarını 1 Kasım seçimleri sonrası gönüllü bir ortaklığa dönüştürmenin zeminini oluşturabilecek bir yaklaşımla toplumun karşısına çıkmalarıdır.
Böylesi bir yaklaşımın, hiç kuşkusuz 1 Kasım seçimlerinde her iki partinin hanesine pozitiv bir yansıması olur.
Şimdilik dondurucuda bekletilen Çözüm Süreci’nin yeniden hayat bulmasını sağlar.
Bugün doksanlı yılları aratmayacak şekilde, karşılıklı olarak akan kan, dökülen gözyaşı sona erer.
Bugün karşıkarşıya kaldığımız kaos ortamının, kan ve gözyaşının egemen olduğu havanın değişimini AKP ve HDP’e den başka değiştirebilecek başka bir alternatif de ne yazık ki yok.
Çünkü taraflardan birinin kaybı, aynı zamanda diğerinin de kaybetmesini beraberinde getiriyor.
7 Haziran seçimlerinde HDP’in barajı geçmesiyle salt AKP 13 yıllık iktidarından oldu, ancak HDP 80 milletvekiliyi parlamentoya taşımasına rağmen etkisiz elemana dönüştü.
1 Kasım’da bu kayıplarını telafi etmeleri hiç de zor değil.
Yeter ki, kimi algılar yerine, ortak paydalarını esas alınarak hareket edilebilsinler.
31.08.2015
firataras@navkurd.eu