ABD, AB, Suriye, Irak, Türkiye, Araplar, Kürtler, İŞİD, BOP v.s..
Son dönemlerde en çok duyduğum, konuşmalarımda en çok kullandığım, üzerlerinde uzun uzadıya düşündüğüm kavramlar.
Sadece ben değil, neredeyse bütün dünya bu kavramlarla yatıp, bu kavramlarla kalkıyor.
Ancak herkesin bu kavramlara ve bu kavramların sembolize ettiği devlet ya da halklara biçtiği rol birbirinden farklı.
Kiminin kahraman olarak gördüğünü başkası katil olarak nitelendiriyor, kiminin kahramanı ise, başkaları tarafından katil muamelesi görüyor.
Dolayısıyla kimin katil, kimin kahraman, kimin kurtarıcı olduğu herkese göre değişiyor.
Değişmeyen tek şey, Kürtlerin akan kanı…
Kahramanı da, kurtarıcısı da, katili de bu akan kan üzerinden kendine bir gelecek kurmaya çalışıyor.
Kanı akan Kürtler adına konuşanlar, siyaset yapanlar ise, gelecekten daha çok bugünü kurtarmanın peşindeler.
Hiç kuşkusuz, ben de her Kürt gibi gönlümden geçenlerin gerçekleşmesini istiyorum. Ancak gönlümden geçenlere aklım bir türlü onay vermiyor, aklımdan geçenlere ise, gönlüm razı olmuyor…
Gönlümüze göre olmasa da, gözle görülmese de, yaşanan bir savaş var, ne yazık ki yaşanan bu savaşın asli unsurlari ise, daha çok kurtarıcı rolünde karşımıza çıkıyorlar.
Ortadoğu’yu adeta bir satranç tahtasına dönüştümüş, istedikleri gibi hamlelerini yapıyorlar.
Başta ABD olmak üzere Avrupalı devletler birer oyun kurucu olarak, bu oyunun istedikleri gibi sonuçlanması için herkese birer rol biçmişler. Kürtlere biçtikleri rol ise, şimdilik sadece savaşmaktan ibaret. Kürtler, satranç oyunundaki piyadeler gibi, sadece birer adım atmak şartıyla ilerleyip ölüme gidiyor ve asıl oyunculara yolu açıyorlar.
Oyun kurucuların yapacakları hamleleri şimdiden tahmin etmek için fazla gerilere gidip geçmişe takılmaya gerek yok, sadece son üç ay içerisinde yaşananlar bile bize yeteri kadar fikir verebilir.
Üç ay öncesinde adı dahi bilinmeyen İŞİD, Musul başta olmak üzere Irak’ın Sunni bölgesi olarak adlandırılan birçok yerleşim birimini bir gün içerisinde ele geçirdi. Başta ABD olmak üzere, kimseden çıt çıkmadı.
Akabinde Kürtlere saldırdı, Şengal üzerinden Hewlêr’e yöneldi.
Hewlêri ele geçirmelerine ramak kala, ABD ve koalisyon devletleri harekete geçerek, hava saldırılarıyla İŞİD’i durdurdular.
Hêwler’den püskürtülen İŞİD, bu kez batıya yönelerek, Rojava’yı hedef aldı ve Kobanê’yi kuşattı.
İŞİD ile Kürtlerin Kobanê’deki çatışmasının üzerinden tamıtamına kırk gün geçti. ABD ve Koalisyon devletlerinin hava saldırılarına rağmen, kırk gün önce başlayan çatışma, hızından hiç bir şey kabetmeden ilk günkü gibi devam ediyor.
Tüm dünyanın gündemini işgal eden bu savaş devam ederken, sesiz sedasız başka şeyler de yaşanıyor.
Önce İsveç, ardından da İngiltere parlamentoları, durup dururken, Filistin’i bir devlet olarak tanıma kararı aldılar. Üstelik Filistin-İsrail çatışması ve Filistin sorunu haber bültenlerinde dahi yer bulamazken.
Buna rağmen İsrail sesizliğini koruyor, gerek Filistin’in devlet olarak tanınması konusunda ve gerekse yanıbaşında devam eden savaş konusunda bir tek laf bile etmiyor. Oysa, her iki sorun, ABD ve Avrupalı devletlerden daha çok İsrail’i ilgilendiriyor ve bölgedeki en ufak bir değisim daha çok onu etkiliyor.
Bu savaşa taraf olan ya da uzaktan gözlemleyen herkes, kendi penceresinden olaya yaklaşarak gelişmeleri takip ediyor, savaşın varacağı sonuca göre kendini konumlandırıyor.
Savaşın bir tarafı olan Kürtler ise, daha çok duygularıyla hareket ederek, sorunu salt Kobanê bağlamında ele alıyorlar.
Oysa sorun ne Kobanê dir, ne de yaşanan savaş sadece Kürtlerle İŞİD arasında olan bir savaştır.
Sorun da savaş da çok daha büyüktür. Sorun, Kürdistan’ın dört parçasını da kapsayan Büyük Ortadoğu Projesi’nin hayata geçirilmesidir. Asıl savaş ise ABD ve karşıtlarının savaşıdır. Kürtlerle İŞİD’in bu savaştaki rolü tıpkı satrançtaki piyadelerin oynadıkları hamlelerden ibarettir.
Dolayısıyla acı da olsa, yıkımla da sonuçlansa, söylemeye dilimiz varmasa da, Kobanê düşecek.
Türkiye’ye rağmen ABD Kürtlere havadan silah yardımında da bulunsa, Peşmerge Rojava’ya da geçse, bu düşüş engelenemeyecek.
Kobanê’nin düşüşünu belirleyen ne İŞİD’in gücü, ne Türkiye’nin bu yöndeki istemi, ne de kahramanca savunma yapan Kürtlerin zayıflığıdır. Oyunkurucular istedikleri için ABD Kobanê düşecek…
Ancak Kobanê’nin düşmesi Kürtlerin kıyameti de olmayacak.
Aksine Büyük Ortadoğu Projesi’nin bölgesel unsurlarından biri olan Kürtler, bu projenin hayat bulmasıyla, Kobanê’de kaybetiklerini misliyle kazanacaklardır. Bu süreçte kaybedeceklerinin asgari düzeyde kalması ise, Kürtler adına hareket eden kesimlerin geleceği okumalarına ve buna göre bir tutum geliştirmelerine bağlı…
Bu konuda en büyük görev ise, Rojava’da YPG’ye, Kuzey’de ise PKK’ye düşmektedir.
Nedenine gelince; ABD ve muteffiklerinin kurdukları oyunda, Kürtlerle ilgili projeleri de vardır. ABD, durup duruken, Rojava’yı Esad’dan, İŞİD’den temizleyip kendisine düşman gözüyle bakan Kürtlere altın tepside sunmayacaktır. Kobanê düşmesin diye bir taraftan ABD ve Koalisyon güçlerinden müdahale etmelerini isterken, diğer taraftan Kobanê ile dayanışma mitinglerinde „ABD, AKP ve IŞID’i yeneceğiz“ diye pankart taşıyan Kürtlerin tutumunu ABD’de yakından izlemekte, olup bitenleri bir yere not edip ona göre hesabını yapmaktadır.
Bilinmelidir ki büyük devletlerin vicdanları yoktur.
Onlar vicdan muhasebesi yapmazlar, çıkarlarının hesabını yaparlar.
Dolayısıyla, „Avrupa ülkeleri yüzyılın başında Kürtleri görmemezlikten geldiler, bugün, geçmişte Kürtlere yaptıklarından dolayı vicdan muhasebesi yapıyorlar“ türünden söylemler de gerçekçi söylemler değildir.
ABD’nin öncülüğünde kurulan koalisyon güçlerinin Kürtlere yönelik kimi olumlu yaklaşımları, sadece bugün ve gelecekteki çıkarlarının bir sonucudur.
Başka bir değişle, Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir gereğidir.
Çünkü, ABD ve müteffikleri bu proje ile Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmek istiyorlar.
Bu yeni dizayna göre, Güney ve Rojava Kürtlerinden oluşan bir Kürt devleti, İran’ın güdümünde de olsa Irak’ın Güneyinde bir Şii Arap devleti, Irak ve Suriye’deki Sunni Araplardan oluşan Baasvari bir Sunni Arap devleti ve kolu, kanadı kırılmış Esed’in liderliğinde küçücük bir Nusayri devleti.
Bu projenin hayat bulması için sadece Kobanê değil, Bağdad’ın da düşmesi gerekmektedir. Kobanê’nin düşmesiyle ABD’yi hala düşman kategorisinde gören Kürtler, Bağdad’ın düşmesiyle de Şii ve Sunnisyle Araplar bir bakıma terbiye edilmek istenmektedir.
Bu sürecin kısa ve ya uzunluğu, terbiye edilmek istenen Kürt ve Arapların tutumu ve bu tutumun ABD tarafından kabul görmesine bağlı olarak değişecektir.
24.10.2014