Nufüsünün büyük çoğunluğu müslüman olan Türkiye’de dindarlar, kendilerini camii ve medreselerin dört duvarı arasına hapsetmişlerdi.
Toplumsal olaylara bakış açıları da bu duvarların arkasında yaşadıkları birkaç mertrekarelik alanla sınırlıydı.
Kendilerini, inandıkları gelecek dünyaya adamış ve yaşadıkları gerçek dünyayı „yalancı dünya“ diye niteliyor ve bu dünyanın ağır ya da hafif olan sorunlarıyla ilgilenmeyi adeta günah adediyorlardı.
Toplumsal konumları, içinde yeraldıkları yaşam tarzları itibariyle, bu, bir bakıma doğal karşılanabilecek bir durumdu.
Dört duvar arasına sıkışıp kalmak, salt onların bilinçli bir tercihlerinin sonucu da degildi. Sistem ve sisteme entegre olmuş olan toplumsal yapıların onlara karşı takındıkları tutumun da bunda etkisi vardı.
Ancak son yıllarda her kesim gibi dindarlar da değişti. Hatta en fazla değişim ve dönüşümü kavrayanlar, onlar oldu.
Daha son yıllara kadar kendilerini hapsettikleri camii ve medreselerin dışına çıkarak, dini kimlikleriyle, kendilerine özgü bakış açılaryla, toplumsal bir güç olmanın farkına vardılar ve bu farklılıklarıyla bugün oynamaları gereken rollerini hakkıyla oynuyorlar. Dünün „yalancı dünyası“ dedikleri dünyayı da gerçek adedenlerden daha doğru ve düzgün analiz ederek…
1 Mayıs alanında yerlerini almak için bugün Fatih Camii’nden çıkış yaparak yola çıktılar, ancak taşıdıkları pankart ve atıkları sloganlarla, ilginçtir, sosyalizmin „eştlik, adalet ve özgürlük“ söylemine, doğmatik sosyalistlere göre daha yakın olduklarını gösterdiler.
Yıllardan beri „eştlik, adalet ve özgürlük“ söylemiyle 1 Mayısı kutlayan hangi sol, demokrat ve liberal kesim, Türkiye’nin halklar mozayiğini pankart ve sloganlarına yansıttı?
Milyonlarca dindar işçinin aidat ödediği hangi sendika, bu üyelerinin duyarlılıklarını da dikkate alan bir slogan ya da pankartla meydanlara çıktı?
Ama bugüne kadar tu-kaka edilen, gerici ve ilkel adlandırılan bir kesim, 1 Mayıs alanına yürürken, mesajını Türkiye’de hala hakir ve düşman diller olarak görülen Kürtçe, Ermenice gibi dilleri kullanarak veriyor.
Kimileri belki bunu da bir takkiye olarak değerlendirebilir, ancak yaptıkları takkiye de olsa, kendilerini dev aynasında gören sol, demokrat ve liberallerle aralarında ki fark da burasıdır.
Biri toplumu kucaklayıcı bir söylemle ortaya çıkıyor ve her kesimin desteğini alıyor, diğeri ise kendinden olmayanı dışlayarak sahaya çıkıyor. Tribünlerde kimseyi bulamayınca da, oynadığı oyunun kalitesini sorgulayacağına, suçu ortada olmayan seyirciye fatura ediyor.
Kuşkusuz her kesimin, inanç ve dünya görüşleri ne olursa olsun, kendine özgü amaç ve hedefleri vardır. Bu amaçlarına ulaşmaları için toplumu iyi analiz eden ve bu analizlerin ortaya çıkardıkları sonuçlar doğrultusunda hareket eden kesimler kazanır, topluma tepeden bakan, herşeyi kendilerinden menkul bilenler ise, her seferinde oldukları gibi kaybetmeye mahkum olurlar…
Son on yıl da Türkiye’de olduğu gibi…
1 Mayıs 2012
firataras@navkurd.eu