Türkiye’de asıl iktidarın „Derin Devlet“ denilen çekirdek bir kadro tarafından yönetildiğini, siyasal iktidarların sadece şekilsel olduklarını sanırım bilmeyen yok.
Hatta bunu inkar eden de yok.
Bizzat her ülkenin bir derin devleti olduğu, devleti yönetenler tarafından bile defalarca açıklandı.
Bu nedenle Ergenekon olarak adlandırılan operasyonun „Derin Devletin“ tasviyesiyle sonuçlanabileceği ihtimali, birçok insan gibi beni de umutlandırdı.
Ancak bu operasyon „Derin Devleti“ es geçti. Sadece Ergenekon Çetesi olarak adlandırılan derin devletin ayak takımıyla sınırlı kaldı.
Operasyonun boyutu, Türkiye’de siyasal iktidarın şekilselliğini bir kez daha bize gösterdi.
Başta Ergenekon operasyonuyla sivil bir toplumun oluşması konusunda yeşeren umudum, kısa süre içerisinde yavaş yavaş tükenmeye yüz tuttu.
Çünkü 2002 yılından beri bir türlü iktidar olmayı beceremeyen ve gölgesinden bile korkar duruma düşen AK Parti, soruşturmanın boyutunu eski Jitemci Veli Küçük ve arkadaşlarının yanısıra, İlhan Selçuk, Kemal Alemdaroğlu ve Doğu Perinçek gibi eski tüfek solcularla sınırlı kıldı.
Tıpkı Refahyol hükümetinin Susurluk olayında izlediğı tavrı bu operasyonda tekrarlayarak fazla derine inmedi/inemedi.
Eline geçen bu son firsatı da bir kez daha ıskaladı.
Tutuklu olan Veli Küçük ve Doğu Perinçek’in yargılanıp cezalandırılması, ki bu da şüpheli, daha çok „Derin Devleti“ oluşturan çekirdek kadronun işine yaradı.
Bu konuda AK Parti iktidarı kadar, sivil toplum örgütleri ve basın da sınıfta kaldı, onlar da toplumu bir örümcek ağı gibi sarmalayan bu derin çetenin üzerine gidemediler.
Taraf Gazetesi ve yazarları Ahmet Altan, Yasemin Çongar, Fethi Gümüş, Star Gazetesi‘nden Mehmet Altan ve Şamil Tayyar ile Radikal’den İsmet Berkan gibi gazeteciler dışında kimse bu konuda üzerine düşeni yapmadı/yapamadı.
Oysa Ergenekon’un ana yapılanması gün gibi açık ve şüpheye mahal vermeyecek şekilde ortada.
Radikkal Gazetesi’nin 5 Nisan 2008 tarihli nüshasında yayınlanan Ergenekon’un örgütlenme şeması, başkan, başkana bağlı dört ana komutanlık ve iki sivil başkanlıktan oluşuyor. Bu ise, iki sivil başkanlık dışında, adeta TSK’nın yapılanmasıyla birebir örtüşüyor.
Gövdesine gelince, bu o kadar net değil.
Gövde çok daha karmaşık bir yapı arzediyor.
Kanımca ana çekirdeğe bağlı gövdeyi ayakta tutan üç temel ayağı var. Bunlar sırasıyla;
- Yargı ve bürokratik ayağı
- Sağ, sol ve mafyadan oluşan ulusalcı ayak
- Devletle derin ilişkiler içerisinde olan Kürt ayağı
Birbirine karşıt ve zıt kutuplarda yeralmış gibi görünen bu kesimlerin birbirleriyle gizli ilişkileri ve bunların derin devletle olan bağları bir bir ortaya konulmadığı ve örgütün ana çekirdeğini oluşturan, bugün hala en önemli mevkileri işgal eden asker/bürokrat kesimin üzerine gidilmediği sürece, operasyon bir göz boyamadan öteye gidemeyecek, aksine bu kesimler arasındaki ilişkileri daha da derinleştirecektir.
Bugün görünürde laik-antilaik cephe arasında yaşanıyor gibi görünen, aslında demokrasi karşıtlarının demokratikleşmeye karşı ayak diremeleri olan bu sürecin sonucu da, Ergenekon’un bugüne kadar yaptıklarından ziyade, derin ilişki ağının deşifre edilmesiyle ilgili ortaya çıkacak sonuca göre yön değiştirecektir.
Az bir ihtimal de olsa bilinmeyen bu ilişki ağının açığa çıkmasıyla başta AK Parti iktidarı olmak üzere, Kürtler ve demokrasi güçleri kazanacak, ya da bunların kaybı üzerinde Türkiye, eski tas eski hamam misali çetelerin yönetiminde kör-topal yoluna devam edecek.
Ve birbiriyle zıt kutuplarda yeralan, aslında aynı kaynaktan beslenen ve aynı amaca hizmet eden bu kesimlerin görünürde düşman kardeşler olarak algılanmaları için ise, daha çok Türk ve Kürt genclerinin kanı akacak.
09 Nisan 2008