100 yıllık Cumhuriyet tarihi boyunca Kürtlere hep bir rol biçildi.
Bir dönem adına “Kürt Mehmet“ denilerek, Türk’ü ve Türk Vatanını koruması için hep nöbete gönderildi.
Bir dönem “Eşkıya” kelimesiyle tanımlanarak, medenileştirilmesi için toplu katliamlarla terbiye edildi.
Bir dönem “Terörist” unvanı verilerek, „En iyi Kürt ölü Kürt’tür“ sloganıyla kör kurşunlara hedef olarak gösterildi.
Dönemler değişti…
Her dönemin kendine özgü koşullarına göre devleti yöneten farklı kadrolar iş başına geldi.
Kemalist olanlar kışlayı kutsayarak devleti…
Kemalist karşıtıymış gibi görünen muhafazakâr ya da dinciler ise camileri kışlaya dönüştürerek devleti kutsadı…
Sol Kemalistler ise, kimi zaman kışlayla, kimi zaman da camiyle Kürtlere ölümü gösterip sıtmaya razı olmalarını sağladı.
Evet, dönemler değişti…
Her dönemde Kürtlere kan kusturan aktörler tarihin çöplüğüne karıştı.
Ancak „Devlet“ ya da solcu ve kimi Kürtlerin sevdiği adıyla „Cumhuriyet“ dimdik ayakta, Kürtler ise, her dönemde olduğu gibi yine ayaklar altında…
Çünkü Kürtlerin sorunu, dönemsel olarak bu devleti yöneten aktörlerin farklı dünya görüşlerine göre oluşan ve onların iktidarı terk etmeleriyle de son bulan bir sorun değil.
Kürtlerin sorunu ulusal bir sorun, bu sorunun kaynağı ise bizzat devletin kendisi.
Dolayısıyla u sorun Erdoğan’ın 20 yılık iktidarından önce de vardı…
Devletin temeli değişmediği sürece, Hasan Cemal’in deyişiyle bu seçimde Türkler ve de Kürtler bir olup Erdoğan’a „güle güle“ deseler de var olmaya devam edecektir.
Kim bilir, belki daha şiddetli ve de kanlı olarak…
***
Henüz kesinleşmemekle birlikte, 14 Mayıs’ta Türkler ve Kürtler şandık başına gidecekler.
Türkler her seçimde olduğu gibi alternatifler arasından kendi devletlerini yönetecek yöneticileri seçecekler…
Kürtler ise, ya kendilerine reva görülen ölümü tercih edecek ya da ölümden kurtulmanın karşılığı olarak sıtmaya razı olacaklar.
Bunun için iktidar üstlendiği rolü gereği muhalefeti, “terörist Kürtlerle” kol kola girmiş olmakla suçlamakta…
Muhalefet ise, Kürtleri adeta vebalı görerek onlardan uzak durmaya çalışmakta…
Buna karşın Kürtlere sıtmaya razı etme görevi ise, Kürtlere dost görünme rolünü üstlenen Hasan Cemal gibi demokrat, solcu ve de devletin gizli mirasçılarına düşmekte…
HDP’in iktidar ve muhalefet kanadının kendilerine yönelik yaklaşımlarının bir sonucu olarak seçime kendi adaylarıyla girme eğilimini ilan etmesiyle birlikte, devletin solcu mirasçıları hemen harekete geçtiler.
Kimileri sert, kimileri de yumuşak bir dille HDP’e ölüm ile sıtma arasında bir tercihte bulunmasını öneriyorlar.
Hasan Cemal 11 Ocak tarihli T24’deki yazısını şu cümlelerle bitiriyor.
„Evet, HDP’deki dışlanmışlık hişi haklıydı. Evet, Kürt sorunu çözüm yoluna girmeden,
„Cumhuriyet demokrasiyle taçlandırılamaz“dı.
Evet, Altılı Masa’nın büründüğü seşizlik, hareketsizlik eleştirilmeliydi.
İyi güzel de, siyasette bir de öncelikler sonralıklar diye bir şey vardı.
(…)
Soruyorum:
Bugünün Türkiye’sinde en büyük öncelik nedir?
Yanıt hiç karmaşık değil: Erdoğan’a seçim sandığında hadi sana güle güle demek,
Türkiye’nin en önde gelen önceliğidir.
Eğer bu „öncelik„ten, yani esas hedeften şaşılır da, Erdoğan seçimleri bir kez daha kazanırsa, yandı gülüm keten helva!
Barış, demokrasi, özgürlük diyenler hep birlikte kaybederiz…“
***
Hiç kuşkusuz Erdoğan’ın kalması halinde Hasan Cemalgillerin kaybedecekleri kimi şeyler olur…
Peki ya Kürtler…
HDP’li yöneticilerin deyimiyle, „Bir düğün yapılıyor, davetiye gönderiliyor ama bize düğüne gelmeyin, takınızı da gönderin fakat zarfın üstüne isminizi yazmayın, diyorlar“ diyen bir muhalefetin işbasına gelmesiyle Kürtlerin ne kazanımı olur?
Bir bilen var mı?
24.01.2023
firataras@navkurd.net