Farklı iki halk olmalarına rağmen, Filistinlilerle Kürtler birçok ortak özelliklere sahipler.
Bu ortak özelliklerden biri ve en eski olanı, Müslümanlık…
Her iki halka mensup olan insanların büyük çoğunluğu inanç olarak Müslümanlığı benimsiyor ve İslami inanca göre yaşıyor/yaşadıklarını iddia ediyorlar.
Yine her iki halkın başka ve önemli ortak özelliklerinden biri de, ülkeleri işgal altında ve kendilerine ait ulusal bir devletten yoksunlar.
Buna rağmen ne inandıkları ortak inanç paydasında ne de çektikleri ortak acı paydasında buluşabilmeyi becerebildiler. Tek yanlı da olsa arada bir yansıyan dayanışma görüntüleri ise daha çok yüzeysel ve riyakarlıktan ibaret.
Aslında ikinci ve de önemli ortak paydaları olan acıda ortaklaşmayı beceremeyişlerinin temel nedeni de, yine ilk ve tarihsel ortak paydaları olan Müslümanlık…
Başka bir deyişle Müslümanlık Kürtler ve Filistinliler için tarihsel ortak bir payda olduğu kadar, içinde bulundukları sorunlar yumağı itibariyle de ayrıştıran ve hatta yer yer düşmanlaştıran bir sebep.
Filistin topraklarında işgalci konumunda olan İsrail, Yahudi inancına mensup, Kürdistanı aralarında paylaşan işgalciler ise, Türk, Arap ve Acem olan Müslüman halklara ait devletler.
İşgalcisinin Yahudi olması nedeniyle, Kürtler de dahil olmak üzere tüm Müslümanlar Filistinlilerle dayanışma da bulunurlarken, işgalcilerinin Müslüman olmaları nedeniyle Filistinliler, hep Kürtlerin işgalcileri olan devletlerle kol kola girdiler ve yeri geldiğinde, o işgalciler adına Irak ve Suriye’de Kürtlere kan kusturdular.
Din ile aralarına mesafe koyan seküler Kürtler bile yıllarca; „Flistin sorunu çözülmeden Kürt sorunu, Kürt sorunu çözülmeden Filistin sorunu çözülemez“ şiarıyla hareket ederek, en azından acı da ortaklaşabilmeyi denediler.
Filistinliler ise aynı süreçte ve hala, „Kürt devletinin kuruluşu Ortadoğu’nun yıkımı olur“ söylemiyle Kürtlere acı çektiren işgalcilerle ortaklaşmayı tercih ettiler/ediyorlar.
Seküler Kürtler, yaşanan tecrübelerden çıkardıkları derslerden hareketle, daha realist bir tutum takınarak, tek yanlı sevgi ile muradın gerçekleşemeyeceğinin farkına vardılar.
Ancak aynı şey Müslüman Kürtler için söylenemez.
Onlar, Müslüman Türk kardeşleri gibi her seferinde Filistin’le dayanışma adına sokaklara dökülüp bayrak sallamalarına rağmen, hiç te dürüst davranmıyorlar.
Dürüst davranmıyorlar, çünkü inançları konusunda samimi değiller.
Eğer inançları konusunda zerre kadar bir samimiyetleri olsaydı, bunu önce kendilerine ya da yakınlarına yönelik yapılan zulme de karşı çıkarak gösterirlerdi.
Bundan bir hafta önce Furkan Vakfı gönüllülerinin oluşturduğu bir grup, Gaziantep’teki bir camide ‘itikafa’ girmek istediler. Mevcut iktidara muhalif olan bu gruba polis, caminin içinde biber gazıyla müdahale ederek, gözaltına aldı.
Camide itikafa girenler, muhtemelen Türk ve Kürtlerden oluşan bir grup.
Camiye girip, ibadetini yapan insanlara biber gazıyla müdahale den polis ise, Tük polisi.
Sınırlı sayıdaki vakıf taraftarı dışında ne bir Müslüman Türk ne de Kürt sesini çıkarabildi.
Yahudi olan İsrail’in Filistinli Müslümana yaptığı zulme karşı kıyameti koparan, kendi vatandaşına zulüm eden Müslüman Türk devletine çıtını çıkaramıyor.
Çünkü İsrail’in bayrağını uzaktan yakıp, Filistin bayrağını sallamanın bir maliyeti yok, aksine bir havası var.
Dolayısıyla Netenyahu’nun polisi Allah’ın evi olan Mescid-i Aksa’ya biberli gaz sıkarken kıyameti koparan, Erdoğan’ın Müslüman polisi yine Allah’ın bir evi olan Gaziantep’teki bir Cami de ibadet yapanlara biberli gaz sıkarken, süs püs oluyorsa, bu sahtekârlığın müslümacası değil de nedir.
Ya da Kürt’tür.
Müslüman ve Şafii mezhebine mensuptur.
İçinde namaz kılacağı bir Şafii Cami, arkasında secdeye gideceği bir Şafii İmam bulamazken, dolayısıyla evin de Şafii, camide Hanefi olup günde beş kez iki farklı mezhep arasında gidip gelirken, bu acılarına ağlamayan Müslüman Kürt, Filistinlilerin acılarına ağıt yakıyorsa, bu sahtekarlığın müslümancası değil de nedir?
Acılarda ortaklaşmak, kimden gelirse gelsin ve kime yapılırsa yapılsın, haksızlığın, zulmün her türlüsüne karşı çıkmak, insan olmanın bir gereği olduğu kadar, Allah’ın tüm Müslümanlara emrettiği bir emirdir.
Bu emri de, en çok Filistinlilerle dayanışmada bulunmaktan geri kalmayan Müslüman Kürtlerin bilmiş olması gerekir.
Dolayısıyla kendisine yapılan zulmü göremeyecek kadar kör olan bir Müslüman Kürt, Filistinli birine yapılan zulmü de göremez, görse de onu dürüst ve samimi bir şekilde içselleştiremez.
Buna rağmen görmüş gibi davranıp, karşı çıkıyormuş gibi davranıyorsa, o, önce inandığı Allah’ı, daha sonra da kendisini kandırıyordur.
Bunun adı da sahtekarlıktır, sahtekarlığın müslümancası…
12.05.2021