Uzun bir başlık olduğunun farkındayım…
Ancak HDP’in şu an içinde bulunduğu durumu yansıtacak bir yazıya kısa bir başlık bulmak da zor.
HDP’liler, içlerindeki üç-buçuk Türk’ü memnun etmek için, kardeşliğin her türlüsüne başvuruyorlar.
Buna rağmen, ne dinci ne de solcu Türklere bir türlü yaranamıyorlar.
Solcu Türkler tarafından Kürtçü, dinci Kürtler tarafından bölücü ve de solcu olarak tanımlanıyorlar.
Bu nedenle iki derede, bir arada kalmış, sağa sola yalpalanıyorlar.
Sırrı Ankara’da halkların kardeşliğinden bir makam tutturmuş çalıyor.
Altan Tan, Mescid-i Aksa’nın önünden ezan okuyarak, Kürtleri din kardeşliğine davet ediyor.
Her iki kardeşin arasında kalan zavallı Osman’ da Diyarbakır sokaklarında, terbiye edilmiş sesiyle ve nazik bir şekilde, Ey Reqîp marşını okuyarak eski günlerini yad ediyor.
Diyarbakır’da „Adalet ve Vicdan Nöbeti“ adıyla başlattıkları eylemde konuşan Parlamento Grup Başkan Vekili Ahmet Yıldırım ise, sanki bu manzaradan bihabermiş, Türk kardeşlerinden yakınıyor. Hatta onları suçlayarak, Amerika’yı yeniden keşfedercesine, bir belirleme de bulunuyor.
Rudaw TV’ye verdiği mülakatta diyor ki, „… Kürt ve Kürdistan sorunu söz konusu olunca, CHP, AKP ve MHP birlikte hareket ediyorlar…“
Yıldırım bu partilerin Güney Kürdistan ile ilgili politikalarını da aynı doğrultuda olduğunu belirtiyor ve bu konuda da şu belirlemede bulunuyor:
„… Örneğin Güney Kürdistan’ın bağımsızlığı konusunda da CHP, AKP ve MHP aynı paralelde hareket ediyorlar. Batı Kürdistan (Rojava) sözkonusu olduğunda da bir oluyorlar. Bu nedenle artık açıkça görülüyor ki, sorun sadece Ankara’daki muhalefet ve iktidar meselesi değil. Sorun Kürt düşmanlığıdır. Hem Kuzey ile Güney, hem Bati ile Doğu Kürdistan’da, hatta dünyanın herhangi bir yerinde bile Kürtlerin kendi kendilerini yönetmelerine karşı çıkıyorlar…“
Ahmet Yıldırım’ın bu gecikmiş belirlemesine ancak „Günaydın“ denilir.
Onun bu gecikmiş belirlemesine bir katkı yapmak gerekirse, o da şu, ki, Kürt ve Kürdistan söz konusu olunca, tüm farklılıklarını bir kenara itip, tek vücud olan sadece CHP, AKP ve MHP değil…
TKP’sinden tut Vatan Partisi’ne kadar, hatta HDP’teki „kardeşler“ olan Sırrı ile Ertuğrul da dahil olmak üzere, tüm Türkler de ortak hareket ediyorlar.
Onların bu şekilde hareket etmelerinde bir terslik de yok. Çünkü kendi devletlerinin bekaası söz konusu olunca, ne gerekiyorsa onlar da onu yapıyorlar.
Sakat olan, HDP’lilerin kardeşlerinden bir kesimini bugüne kadar tanımamış olmaları, tutum ve davranışlarını yeni keşfediyor olmaları…
Kardeşlerinden bir kısmını, hata hepsini tanımaları, yaptıklarını görmeleri tek başına yeterli mi?
Elbetteki hayır…
Sorun, onları tanımak kadar, ulusal sorun, Ahmet Yıldırım’ın deyişiyle Kürt ve Kürdistan sorunu söz konusu olunca, Kürt ve Kürdistani bir şekilde hareket edebilmeyi becerebilmektir.
HDP, bunu becerebiliyor mu?
Henüz değil…
Eğer şikayetçi oldukları manzaradan bir ders çıkarmış olsalardı ya da Kürt ve Kürdistani bir tutumla dik durmayı becerebilselerdi, daha farklı davranırlardı.
Örneğin, „Adalet ve Vicdan Nöbeti“ adlı eylemlerinin temel şiarını Güney Kürdistan’ın Bağımsızlığına destek şeklinde belirler, Kürtlerden oy almış olmaları itibariyle, aynı zamanda Kürtlerin meşru bir temsilcileri olarak hareket ederlerdi.
Bu tutumlarıyla üvey kardeşleri uzaklaşsalar bile, en azından gerçek kardeşleriyle kucaklaşırlardı…
Buna rağmen, Ahmet Yıldırım’ın gecikmiş belirlemesine şahit olmak da, şimdilik olumlu bir gelişme…
HDP’e oy veren ya da uzaktan seyreden Kürtlerin beklentisi, geç de olsa, yapılan bu belirlemenin pratikte de hayat bulması…
31.07.2017