Güney Kürdistan’daki Kürt Federasyonu Başkanı Mesut Barzani’nin geçen hafta sonu el-Arabiyye televizyonuna yaptığı açıklamada, Türkiye’nin Güney Kürdistan’a yönelik tehditlerine karşı sessiz kalmayacaklarını belirtmiş ve özetle; „Eğer, Türkler birkaç bin Türkmen adına Kerkük konusuna karışma hakkını kendilerinde görüyorlarsa, o takdirde biz de Türkiye’deki 30 milyon Kürtle ilgili karışırız” demişti.
Başkan Barzani’nin bu sözlerine karşın, başta dışişleri bakanı Abdullah Gül ve Başbakan Erdoğan olmak üzere, sivil ve milliter güçlerin hakaret içerikli tehditlerine yer vermeye gerek duymuyorum. Ayrıca onların Kürt halkına karşı hasmane tutumlarını da yadırgamıyorum, çünkü onlar geldikleri yer ve bugün temsil ettikleri anlayışa uygun davranıyorlar.
Bunların Kürt halkına ve onun liderlerine yönelik dostane bir bir tutum sergilemiş olmaları zaten şaşırtıcı olurdu…
Bu kesimlerin birer kabadayı edasıyla savurdukları tehditleri de önemsemiyorum. Çünkü Kürtler, birilerinin sürekli hatırlatmaya çalıştıkları 1945 ve 1975 yenilgilerinde yüzüstü bırakılan ve kaderleri birkez daha dört sömürgeci gücün insafına terkedilen Kürtler değil. Bu olgunun herkes tarafından bilinmesi gerekir.
Başkan Barzani’nin sözlerine tepki verenler, bunlarla da sınırlı değil.
Türk basının da tek gündem maddesi Barzani ve onun açıklamaları…
Burada tümüne yer vermek olanaklı değil. Sadece tek bir kişinin yazdıklarına kısaca yer vermek istiyorum. O bir kişi ki Türkiye’nin Irak ve Kürt politikasına hep eleştirel yaklaşan ve Kürtleri kazanma konusunda çaba sarfeden biri.
Bu kişi, Türk basınında ABD’nin Irak’a karşı savaşımını olumlayan ve bu konuda objektiv davranabilen, hatta zaman zaman duygularına bile hakim olamayacak kadar Saddam’ın gidişine sevindiğini köşesinde açıkça yazan gazeteci Cengiz Çandar.
Çandar, bu konudaki duygularını bir yazısında şu şekilde ifade ediyordu:
„Saddam’in devrilmesine ben sevimeyeyim de kim sevinsin. Bir arkadaşım Irak Devlet Başkanı (Celal Talabani), bir diğeri de (Adil Abdulmehdi) onun yardımcısı oldu.“
Bu gün ise, Türkiye’nin saldırgan tutumuna yönelik Barzani’nin açıklamalarına karşı şunları söylüyor; „Bu “akıllı” bir konuşma değil. Ayrıca, bir sürü “yanlış”la dolu. Türkiye’de Kürt sayısını 30 milyon olarak telaffuz ederek amiyane tabiriyle “işkembeden atması” bir yana, Kerkük için söyledikleri de tam bir “totoloji.” Kerkük’ün “Kürt kimlikli” bir şehir olduğunu, “tarih, coğrafya ve tüm gerçekler”in “Kerkük’ün Irak Kürdistanı’nın bir parçası” olduğunu söylerken “kerameti kendinden menkul” bir iddiada bulunup, siyaset inşa etmeye kalkıyor. Totoloji üzerine strateji kurulmaz.
Aynı yanlışı, babası da 1974’te yapmıştı ve “hesap hatası” Kürtlerin mahvına ve büyük acılarına mal olmuştu.“
Sormak gerekirse, 1970’li yılarda İsrail’e karşı Filistinlilerin saflarında yeralmasıyla övünen sayın Çandar, Baba Barzani’nin „hesap hatası yaptı“ dediği süreçte, kendi deyimiyle Kürt halkının maruz kaldığı acılara karşı ne yaptı?
Evet, Kürtlerin hak arama ve kendilerini savunma reflekslerine karşın, kardeş olarak görmek istedikelri en iyisinin bile bakış açısi böyle olunca, kötü olanını artık siz düşünün…
***
Bu arada bizim Güneysever vatandaşlarımızın sessizliğine ne demeli?
Yoksa uvey kardeşlerle kötü olmamak için gerçeklerinden vaz mı geçiyoruz?
Hani Güney’deki kazanımları kollayacak ve koruyacaktık…
Hilmi Aydoğdu’nun „Kerkük’e saldırıyı Diyarbakır’a saldırı olarak kabul ediyoruz“ şeklindeki sözlerini destekliyorduk…
Bu desteği yansıtmanın tam zamanı değil mi…
10 Nisan 2007
firataras@navkurd.net