En fazla özlemini duyduğum Kürtçe yazmak amacına ve hazına ulaştım. İnsanın kendi anadilinin ve eğitimin yasaklanması halkımıza karşı yürütülen büyük bir düşmanlıktır. Dilimizi yok etmek isteyenlere inat bu dilde yazarak eser vermek bu kavgada bizim tarafın büyük kazancıdır. Kürtçe yazanlar benim için daha fazla değerdirler.
Yeni her eser, Kürt çocuklarına bir hediye bırakmak gibi insanı sevindirmekte, geleceğe yönelik motivasyonu yukarı taşımaktadır.
Geçenlerde Deng yayınları arasında çıkan “Hemê û Zeynê” Destanını sizinle paylaşmak istedim. Bana insanın ilk çocuk sahibi olması gibi bir duygu verdi.
Daha ortaöğretim yıllarında Kürtçe dilinin yazılı olabileceğini öğrenmiştim. Buna vesile olan büyük abimin Mustafa olmuştu. Onun köye getirmiş olduğu Kürtçe alfabeyi gördüğümde oldukça ilgi ile heyecanlanmıştım. Bu yazarını sonradan tanıdığım ve Kürt diline ve kültürüne muhteşem eserler sunan, muhterem büyüğümüz M. Emin Bozarslan’dı.
Bu isim yıllarca hafızamda kayıtlı kaldı. Ve çok sonraları onu Londra’da tanımaya nail oldum.
Türk devleti, Kürt ve Kürdistan’a ilişkin tüm değerlerimize yönelik hep katliamcı bir politika yürüte gelmiştir. Bugünde bu politikasından vazgeçmemiştir.
Başta halkımızın haklı davasını yürüten on binlerce insanımız öldürülmüş, bir o kadarda hapis ve sürgünlerde yaşamaya mecbur edilmiştir.
Dilimiz ve Kültürümüz üzerinde büyük bir yok etme, baskı ve zülüm politikasını bugünde çok acımasızca devam etmektedir. Türk devleti kurulduğu günden itibaren Kürt halkının insani haklarını, dilini ve kültürünü yok etmek için kesintisiz ve büyük bir savaş yürütmektedir.
Kürtçe dilinde çıkan dergiler, gazeteler, kitaplar, müzik kasetleri toplatılmaktadır.
Aynı zamanda Kürtlerden bahis eden Türkçe kitap ve gazetelerde aynı akıbete uğramaktadır. .
Bunları okuyan, dinleyen veya evlerinde bulunduranlar, işkenceye tabi tutulup uzun mahkumiyetler verilmektedir. Aslında katliamın çapı, Kürdistan’ın beli yerlerinde azalıyor gibi görünse de, Dersim’de hiç bir zaman, TC’nin bu yok etme anlayışı duraksamadı. Türk devleti, 38 Dersim katliamında kurtulan aileleri kendilerine benzetmek için, hep kirli ve yok edici bir uygulama yürüttü. Bu acımasızlık ve barbarlık yirmi birinci yüz yılda halen devam etmektedir. Devlet Dersimi Türkleştirmek, Alevi olan inançlarını İslam’a döndürmek için ciddi çabalar sarf etmektedir. Halkın gitmediği camiler yapıp, günde beş defa ezan okutmaktadır. Çocuklarımız zorlan yatılı bölge okullarına götürülüp sömürgeci Türk kültürü ve dili empoze edilmekte, körpe çocukların beyinlerine zorlan Türk kültürü ve dili öğretilmektedir.
Aynı şekilde Alevi Kürt çocukları, devletin teşvik ve baskıları sonucu, İmam Hatip ve Kuran kurslarına götürülerek ulus ve inanç intiharında geçirilmektedirler. .
Halen içinde bulunduğumuz bu koşullar çok da değişmiş değildir.
İsminde Kürt ve Kürdistan olan yurtsever Kürt partiler, kapatılmakla tehdit edilmektedir.
Kürt kurumlarına sızan işbirlikçilerin gayretleri, Türk devletine büyük fırsatlar vermeye devama etmektedir. Dünya’da her ulusa kendisine ait devleti bulunmaktadır. Bu devletin kendi ana dili ile ördüğü sınırları o halkın “devlet evini” oluşturmaktadır.
Sadece Kürt’e devlet veya statü istemeyi ret eden anlayış, içimizde Kürt elbisesi giyinmiş, işbirlikçi hainlerin olduğu unutulmamalıdır.
Yakın tarihte devlete ait arşiv ve kozmik odalarda bu “teorilerin” hazırlanıp sunulduğunu ve buna aracılık yapan Kürt piyonların da olduğu bilinmektedir.
TC devletinin 1937-38 yıllarında Dersimde yürüttüğü katliam sonrası politikası değişmiş değildir. Günümüzde yürüttükleri bu kirli politikanın, adı “sesiz savaş” olan katliam ve asimilasyon ile devam etmektedir. Bu uygulamaları sonucu bizim kuşağımız ve sonrakiler Kürtçe dilini ve lehçelerini hızlan unutmaktadırlar. Ölülerimiz için ailelerine verilen baş sağlığı ve rahmet dilekleri bile Türkçe dilenmekte veya yazılmaktadır.
Kürtçeyi günlük hayatımda çok iyi kullanabilen biri olmasam da, Kürt yazar İkram Oğuz kardeşimizden aldığım destek ile elinizde olan bu eseri yazmaya karar verdim. Yöremizde duyduğum bir strandan hareket ile bu destanı yazdım. Amacım dilimizi yasaklayan, bizi katleden bu devletin zulmüne küçükte olsa bir taş atarak zarar vermektir. Aynı zamanda kurulacağına inandığım Kürt Dil Evi’nin bahçesinde ekilecek bir tohum, duvarında da bir tuğlada benim tarafımdan konulmasıdır. Sayısız değerlerimiz verdikleri Kürtçe eserler ile bu kurumun oluşmasına katkıları paha biçilmez kutsallıkta olduğuna şüphe yoktur. Özellikle de yakın zamanda toplumumuzun tanınan yüzleri ve başta duyarlı kuruluşlarımızın Kürt diline katkıları ve olumlu çabalarını sosyal medyada önem ile izlenmektedir.
Aslında mesleğimin halkla ilişkiler uzmanlığı olduğunu söylemeliyim. Yazmak hiçbir zaman düşünmediğim bir eylemdi. Ancak Dünyanın tüm iğrenç kılıklı ve sakallı İslamcı geçinen teröristlerin Kobanê’ye saldırmaları benim de düşünce dünyamda bir tahribat yaratılmıştı ve bunu bertaraf etmenin yolunu yazarak kalbimin acısını bir nebze de olsa azaltmak amaçlıydı.
Bu Kürt sivil yerleşim yerlerine yapılan vahşi saldırı sonrası, zihnim beni tekrar tetikledi. Böylece ayda bir iki makale yazmaya başladım. Ve giderek arkadaş ve dostlarımın teşvik ve beğenileri sonucu yazı yazma düzenine alıştım.
Türkiye’de yaşadığım bir günlük ömrümde gördüğüm ırkçılık, baskı ve aşağılanmayı, İngiltere Birleşik Krallığı’nda yaşadığım 40 yıllık yaşamımda hiç görmedim.
Buna rağmen, Londra’da yaşarken geceleri gördüğüm rüyalarımın çoğu buraya değil, ülkem Kürdistan’a dairdir.
Hayatta en fazla tanımak ve yaşamak istediğim yer doğduğum topraklar olmuştur. Ancak buna imkân ve fırsat bulamadığım tek yerin de Mezopotamya coğrafyası olan ülkem Kürdistan’dır.
Temennim ve çabam özgür bir Kürdistan ülkesidir. Kurulacak devletimizin çatısı altında, barbarların korkusu ve saldırısından uzak Kürt çocuklarının, özgürce, bir yaşamın kendilerine nasıp olmasının özlemini hep yanımda taşımaktayım.
Eskiden bize düşmanlık eden dört devletin ikisinin parçalandığını huzur içinde şahidi oldum. Yaradan’dan temennim kalan diğer iki devletinde aynı kader ile karşılaştıklarını yaşarken görmeyi nasip eylemesidir.
Bunun için çaba sarf eden, yıllarını bu uğurda, karşılıksız harcayan onurlu arkadaşlarım oldu. Son nefeslerine kadar bu uğurda yaşadılar. Onları tanımakla kendimi şanslı ve mutlu hissetmekteyim.
Türkiye’de Kürtlük bilinciyle yaşama, zorluk ve bedel ödemeyi gerektiriyor. Kürt olmamdan dolayı çok mutlu olduğumu söylemeliyim.
Kürt halkının kurtuluşuna zaman, emek vermeyip, risk almayanlara, düşmana uşaklık yapanlara yazıklar olsun.
Umarım elinizde bulunan bu destan, okyanusta bir damla misali kadarda olsa, Kürt diline ve gençlerine katkısı ve etkisi olduysa çok bahtiyar olacağımı söylemeliyim. Kürtçe dilini öğrenmek ve yazmak bu ceberut devlete karşı pozisyon almak anlamı taşıdığına inanmaktayım.
Başta Yayın evi olmak üzere emeği geçen herkese tekraren teşekkür ediyorum.
Bu kavgada kardeş ve dava adamı olmamız bunu gerektirmektedir.
29.09.2021