Kürdistan baştan başa zülum altındayken, belli çevreler halkın görüş mesafesini perdelemek için Öcalan’a yönelik açlık grevleri başta olmak üzere bir dizi eylemler düzenlemektedirler. Sanki Kürd halkının kurtarıcısı “ilahi güç“ olarak devletin elinde tutsak bir Öcalan sunulmaktadır. Onsuz hiçbir şey yapılamaz ve o esaret altındayken Kürd halkının kazanım ve mücadele şansı da olamaz gibi…
Bu tam bir algı oluşturma operasyonudur. Mevcut süreç ile hiçbir alakası olmayan bir yaklaşımdır.
Türk devletinin Rojava’ya yönelik işgal hamlesi tüm gündemi sarsmaya devam ediyorken, Öcalan’ın tecrit edildiği gerekçe gösterilerek tekrar yapay bir gündem yaratılmasının maksadı nedir?
PKK içindeki” elit” bir kesim sürekli kendisinden haber bile alınamayan Öcalan’ı gündemde tutmak ve Kürd bedenleri açlık grevine yatırarak Öcalan üzerindeki tecridi kırmayı hedeflemektedirler. Bu tür eylemlerin hiçbir faydasının olmadığını, bu örgütün 20 senedir hala anlamamış olması ne gariptir. Türk devleti, greve giren herkesin ölmesi halinde bile geri adım atmayacaktır. Tam tersine ölümler, onları sevindirecektir. Bu eylemi örgütleyenlerle katılımcıların bunu kavramayı bilemeyecek kadar deneysiz olmalarının imkanı yoktur.
Anlaşıldığı kadar ile açlık grevine girenler, Türk devletinin demokratik haklara halen saygılı bir devlet olduğu izlenimini de vermektedirler.
Daha önce hendek savaşında “biz Türk devletinin bu kadar zalim olabileceğini tahmin etmemiştik” değerlendirmesi yapılmıştı.
Demokrasinin temel kurumu olan parlamentoda, dokunulmazlığa rağmen, derdest edilerek hapse gönderilen Kürd vekiller için yapılan açlık grevleri ile serbest bırakılacaklarına, kendileri inanmasa da, taraftarlarını buna inandırmak için gayret sarf etmeleri dün olduğu gibi bu günde akıl karı değildir. Bu, tam bir siyasi körlük olup, düşmanını tanımamak anlamı taşımaktadır.
Sanki Öcalan özgür olmadan, Kürd halkının özgürlüğü mümkün değilmiş gibi bir algı oluşturulmaktadır.
Bu büyük bir ihmaldir, en başta da kendilerini ve Öcalan’ı kandırmadır.
Yaşlarını, başlarını almış kocaman insanların bunu görmezden gelmelerini anlamak imkansızdır.
Kendi başına bu olgu bile, bir dönem sıkça bahis ettikleri çözümlemelere, yeni tarife ihtiyaç gereken bir sorun olarak karşımızda durmaktadır.
Milletvekilliği yapan, eli kalem tutan, yazan çizen, aydınların bile bu denli konservatif tutumlarını anlamak mümkün değildir. Ağır bedel ödeyen bir halkın kaderini bir parti liderinin hapis yaşamının sonlanmasına feda etmeye hazır bu anlayışın insanlık tarihinde başka örneğinin olmadığı ve bir ilk olduğu bilinmelidir.
Nerdeyse, Kürd halkının tüm parçalardaki özgürlük mücadelesi PKK’nin sayesinde, devletleşmekten uzaklaşmış, hak, hukuk taleplerinden vaz geçilmiş ve sadece Öcalan’ın hayatının bağışlanmasına endekslenmiştir.
Kürd hareketi içinde 70-80 yaşlarına gelmişlerimiz bile bu yanlışlıkları görmeyecek kadar “bilinçsiz” ve bir o kadar da fanatiktirler.
Ahmet Türk gibi tecrübe sahibi olan insanlarımız bile, yapılan bu açlık grevleri sonucu Öcalan’ın bırakılmayacağını bilmeyecek kadar öngörüsüz olamazlar.
Üzülerek söylemek gerekir ki, Kürd politik şahsiyetleri giderek, Kürd halkının asli talep ve istemlerinden uzak, samimiyetsiz, ticari menfaatlerini gözeterek hareket etmektedirler. Bugün örgüt ve partilerin yanlışlıklarını söylemeyecek kadar, korkak bir atmosfer hüküm sürmektedir. Koca bir halkın geldiği yer tam bir sefalet ve örgütsüzlük halidir.
Oysa her Kürd Öcalan’ın üzerindeki tecridin kalkmasını ve serbest bırakılmasını talep etmektedir. Ancak hiçbir Kürd, halkımızın özgürlük mücadelesini onu esir yaşamına kurban edilmeyi yeğlemez. Bu durum Kürdlerin, AKP seçmeninin Erdoğan’a duyduğu kör bir bağlılığın başka bir versiyonudur.
HDP yönetiminde görev sahibi olan insanların, eş başkanları Demirtaş için değil de, Öcalan’a ilişkin açlık grevlerine girmeleri büyük bir çarpıklık ve hedef şaşırtmadır.
Avrupa Mahkemesi’nin Demirtaş’ın serbest bırakılması kararı ortadayken,
HDP vekillerinin kendi eş başkanlarına yapılan hukuksuzluk ve rehin tutulma kararına karşılık Öcalan için açlık grevini öne çıkarmaları, abesle iştigal değil midir?
Bu tür eylemlerle sanki Türk devletinin “HDP, PKK’nin uzantısıdır” deyimini doğrular bir gerekçe sunulmaktadır. Bu, bir akıl tutulmasından kaynaklı bir yanlış da değildir.
Oysa, bu devletin temelinde, ciddi bir deprem, bir alt üst oluş olmadığı sürece Öcalan’ın bırakılmasının mümkün olmadığını herkes bilmektedir.
Kendilerini ve kadrolarını bu mümkün olmayan beyhude emeller için enerji ve kaynaklarını tüketmek ne Öcalan’a nede Kürd halkına bir faydası vardır. Kendileri ile seçim ittifakı yapmak isteyen yurtsever güçleri bile devletin ajanları gibi göstermeleri ahlaki olmaktan uzaktır. Bu tutum da, kendi kalesine gol attıkça coşan, fanatik seyircinin tutumuyla eşdeğerdir. Bu efsunlanmış, tılsıma gelmiş kitleleri değiştirmek, onların gerçeği görmelerini sağlamak kolay değildir. Bu sürecin böyle devam etmemesi için hem içte hem de dışta bir şok etkisi yaratacak bir şimşek çarpması gerekmektedir.
Kürd halkının dikta ve esareti daim göstermek isteyen Polpotları çöpe atacağı günler yakındır.