Tarihe komutan sıfır olarak geçen Aden Pastora, Nikaragua da önemli bir gerilla komutanıydı. Daha 7 yaşındayken babası Somoza diktatörlüğü tarafında öldürülmüş ve yetim kalmıştı. Genç yaşlarında Sandinista Gerillaları’nın kurucusu, örgütleyicisi ve komutanı olarak faşizme karşı büyük başarıları ile efsaneleşmişti. Ancak daha sonraları ise örgüt içindeki iç hesaplaşma ve saplantılardan dolayı, karşı tarafa geçerek halkının özgürlüğünü engellemek için savaşmıştı. Halkının özgürlük mücadelesine karşı, adeta bir korucu veya Yezdan Şêr’e dönüşmüştü. Bundan dolayı da onun adı kendi halkına karşı savaşan ve değersiz anlamında “Komutan sıfır“ olarak değiştirilmişti.
Angola halkı, Portekiz sömürgeci diktatörü Salazar’a karşı on yıldan fazla süren bir savaştan sonra özgürlüklerini elde etmişlerdi. Ancak iç savaş sürmüştü, bu sürede üç örgütten biri olan, UNITA’nın ulusal mücadeleye ciddi katkıları olmasına rağmen, 1975 yılında Angola halkı bağımsızlığını elde ettikten sonra bu örgüt karşı-devrimci bir konuma düşmüştü. Bu tarihten sonra, UNITA örgütü “Angola’nın bağımsızlığını emperyalistlerin sağladığını” söyleyerek, ulusal hükümete karşı savaş ilan etmişti. Yani bağımsızlık sonrası oldukça karşı devrimci bir rol üstlenmiş ve sömürgecilerinin tüzağına düşmüştü. Bu karşı duruş ve iç savaş UNITA liderleri olan Jonas Savimbi’nin 2002 tarihinde öldürülmesiyle, iç savaş bitmiş, silahlı savaş da sonlanmış ve ulusal birlikleri gerçekleşmişti.
Bu iki örneği vermemdeki amaç, insan ve örgütlerin nasılda bu süreçte, düşmanına hizmet eden bir kontraya dönüşebileceklerini hatırlatmış olmaktır.
Kendi devletini istemeyen örgüt ve partiler, halkları için samimi mücadele etmezler.
Havada türbülansa giren uçakta, pilotun ilk uyarısı herhangi bir kaza anında oksijen maskesini ilk önce yetişkinler, sonra çocuklara takmalı biçimindedir. Çünkü çocuğun yaşıyor olabilmesi için, yetişkinin yaşıyor olması gerekiyor. Biz Kürdler kendi halkımızın haklarını garantilemeden, başkasına demokratik devlet nasihatinde bulunmak, yani kendisine ait bir çadıra bile sahip değilken komşusuna ev vadeden anlayışın ne kadar acayip olduğunu söylemeye gerek var mı?
Yıllardır siyasetin içinde emek vermiş, bedel ödemiş insanların bu safsatalara inanmaları ne kadar hazin bir durum. Allah bu insanlarımıza akıl versin veya olanını da tam alsın!
Devlet olmadan, devleti, ulus olmadan, ulusu reddetmek oldukça ucube ve sömürgecilerine yalakalıktan başka bir şey değildir.
Sürece Hazırlıklı Yeni Bir Oluşum Gereklidir
Kürd halkı kendisi gibi, asimle olmuş bu kirli Kürd siyasetinden vazgeçmediği sürece erişeceğimiz en iyi konum, içinde bulunduğumuz konumdur. Yaklaşık 1980’li yıllarda Kürdistan’da örgütlenen partilerimiz, bağımsızlık ve birleşik Kürdistan, federasyon gibi talepleri, haklı ve doğru tespit edilmiş talepler olmasına rağmen, o dönemin mevcut örgütlerin güçleriyle ters orantılıydı. O süreçte giderek, kadro, güç ve örgütlenmeyi yükselten partiler, Kürdistan’a statü talebini reddeden veya taleplerini giderek aşağı çeken bir konuma düştüler.
Bu, legalleşen Kürd siyasetinin sistemde yaşama garantisi elde etmek için bir taktik mı?
Ya da, Kürdistan deyimi yerine „ülkemiz” demek alışkanlığı bundan dolayı mı?
Bu durumun, kendi öz gücümüz, kıyaslama ve devletin kapasitesiyle de ilgili olduğu unutulmamalıdır.
Siyasi bir tespit, bazen taleplerinizin seviyesiyle örtüşmeyebilir. Bugün içinde bulunduğumuz konum, tamamen edilgen ve sinmişliktir.
Seyid Rıza:
“Eğer hükümetin ekmeği kursağınıza girmişse siz iflah olmazsınız…” diyor.
Hepimiz, sömürgeci devletlerin okullarında okumuş, çeşitli kurum ve kuruluşlarında görev almış olmamızdan dolayı, olumsuz etkilenmemiz söz konusudur.
Aslında sorun tamda burada başlamaktadır. Diyarbakır askerlik şubesinin duvarlarından içeri baktığınızda, günde kaç bin Kürd çocuğunun askere alınmak için çağrıldığını görürsünüz. Tc devleti, silah ve tankları tutukluk yaptığında, ateş etmediğini gerekçe göstererek cezalandıran bir devlettir. Bu anlayışa, askerlik yapan insanlarda tabi ki devletin bıraktığı alışkanlıklar olabilir.
Bizim örgütlenmemiz bile mevcut devletin örgütlenme biçimiyle ciddi benzerlik teşkil etmektedir. Örgüt yöneticiliği, oy, seçim ve seçilme gibi demokrasinin ABC sinde bile bir tutarsızlığın olduğunu örgütlerle haşir neşir olan herkes bilir. Yıllardır ayni ihtiyar heyetin Kandilden PKK’yi idare etmesi gibi. Güneydeki aile yönetimleri, bizim kuzeyli, partilerimizdeki liderlik sultası giderek mücadelemizi de sekteye uğratmaktadır.
80’li yaşlarına merdiven dayamış liderlerimizin halen politikada etkin olmaları anlaşılır bir şey değildir. Bunlar oldukça iyi derece okumuş, Avrupa siyasetini ve dillerini bilen, çoğunun da avukatlık diplomaları olan insanlar. Ancak, avukat olarak da devletin elinde rehin tutulan meslektaşları olan, Demirtaş’ı ziyaret etme (ince)ligini bile göstermemeleri asla taassup edilemez.
Avrupada taksi şoförlüğü yapanların, 65 yaşını geçmeleri halinde, kaza yapma ve yolcuya zarar verebilme olasılığından dolayı ehliyetlerine el konulmaktadır. Bizim devletimiz veya partiler üstü bir kurumumuzun olmayışı siyasilerin duruma bir sınır getirememektedir. Böyle olunca da siyasilerin koltuklarında kalmaları, bu koltuk sevdalarını değerlerimizin önüne koymaya devam etmeleri yararımıza değildir.
Belki bugün yaşıyor olmamız, onların bizi “maceradan” koruma, gibi bir faydalarının bir sonucu olabilir. Ancak bu durum bile onların, liderlik yapamadıkları, risk alamadıklarının da ispatıdır. Oysa yola çıkmış her parti ve her kadro amacına riskli de olsa ulaşmak ister. Hedefine ulaşmayan her bir program ve amaç beyhude bir çabadan ibarettir. Lafta Kürd, Kürdistan demek, programda yazıp, istemek arasında bir fark yoktur. Bu başarıya ulaşmak için, mücadele etmeden dua etmeye benzer.
Geçen dönemin günahı bizim ve içinde bulunduğumuz yapının günahıdır. Yetmezlik ve hataları sadece belli insanları değil, başta çorbada tuzu olan herkesin sorumlu olduğu bilinmelidir. Bunca emek ve yılların koşturmacasıyla geldiğimiz yer neredeyse, yıllar önce mücadeleye başladığımız yerin de gerisindedir. Diyalektikte ve doğa kanunlarında yanlışlık olmayacağına göre, bunun bizden ve partilerimizden kaynaklı olduğu kesindir.