Kürdün mevzi kaybetmesinin sorumlusu Kürd parti ve örgütleridir. Bu partilerin Kürd halkına özgürlükten daha çok ölüm yaşattıklarını canlı tanıklarıyız. Ülkemizde yürütülen hedefsiz savaş giderek anlamsızlaşmakta. Birçok şehrimiz boşaltılmış, geriye kalanlar da dillerini konuşamaz durumadırlar. Kürdistan’ın herhangi bir parçası, diğer parçalarında olan gelişme ve katliamlara karşı oldukça sesiz ve uzaktan izleyici durumuna gelmiştir. Bunda, son birkaç yıldır, PKK’nin yürüttüğü yanlış ve yıkım politikasının etkisi bulunmaktadır. Kürd halkı adeta örgütlerine karşı bir güven bunalımı yaşamakta ve onlardan kuşku duyar hale gelmekektedir.
Düşmanlarımızın eli parti ve örgütlerimizin iç odaklarına kadar uyanmıştır. Açık söylemek gerekirse Kürd partileri, içlerindeki bu eli kesmezlerse sonları hüsrandır…
Mücadele sürecinde büyük felaketler, acılar, yenilgiler yaşanır. Bu gelgitler anlaşılır bir durumdur. Ancak stratejik yenilgilerde başka bir suç aramak gerekir. Kerkük, Şengal, Afrin, şimdi de sıra Rojava’da…
Tarihte ayrı devletler kurmuş olan uluslar, Yemen, Kore, Almanya , Vietnam gibi ülkeler, kendi devletlerini ve milletlerini, ekonomik gelişkinlik ve az da olsa farklı ruhi şekillenmeye rağmen, birleştirmeyi başardılar.
Kürd halkının uzun süreden beridir yürüttüğü özgürlük mücadelesinde, partiler ve Kürdistan’ın parçaları arasında güç ve kardeşçe bir birlik ve dayanışma oluşmadı. Daha ziyade, Kürdler birbirlerine karşı düşmandan daha acımasız bir lekide davrandılar, davranıyorlar. Bunun nedeni büyük de, içlerindeki düşman elinin güçlü olmasıdır. Biraz nefes alan bir parça diğerlerinin saldırılarına uğramakta ve onu düşmanından kurtulduğuna pişman etmektedir.
Hatırlanacağı gibi Kürdistan’ın Güneyi için “ikinci İsrail” deyimi veya “Güney Kürdistan devleti kurulursa biz onu yıkmak için savaşırız” demek gibi uğursuz söylemler bugün de devam etmektedir.
Rojava ve Baasçılık
Rojava “devrimi” Esad’ın bilgi ve müsaadesi dahilinde yapılan bir kalkışmaydı. Kürd yerleşim yerlerinde yıkım savaşına tabi olmadan buraların ele geçirilmiş olması sevindiricidir. O süreçte Kürd nüfusun yarısından fazlasının Rojava’yı terk etmiş olmasının demografik bir yıkım olduğu unutulmamalıdır. Daha önce Baas rejiminden uzun yıllar baskı görmüş insanlar hızla kaçmak zorunda kaldılar. Geriye kalanlar Baas rejimi ile sorunsuz yaşayanlardı. Kurdistan’ın Rojava’daki devlet memurları halen Suriye hükümetinde maaş almaktadırlar.
Baas rejimi ile kurulan bu ilişki 1980 sonrası buraya yerleşen, PKK’nin sağlamış olduğu unutulmamalıdır. PYD Afrin işgalinden sonra, Baas rejimi başta olmak üzere, Rusya ve PKK’den biraz uzaklaşmak istediyse de başarılı olamadı.
Afrin işgaline onay veren baş sorumlu Rusya’dır. Ancak PKK ve çevresinin Amerlka’yı suçlaması eski geleneği olan, anti-Emperyalist ve anti-İsrail tutumunun bir sonucudur. ABD’nin ve diğer batılı koalisyon güçlerinin Kobani’ye verdikleri desteği unutmuş gibi davrandılar. Aynı şey bugün uluslararası güçlerden askeri eğitim alan, Roj peşmergelerine karşı takındıkları tavır içinde geçerlidir. Bu da Suriye ve İran hükümetlerinin kışkırtması ve PYD üzerindeki hegemonyalarının bir sonucu gibi görünmektedir… Oysa Kürd Peşmergeleri onurlu bir davranışla, YPG’ilerle yan yana savaşarak Kobani’yi özgürleştirdiler. Şimdi Roj peşmergelerinin gelmesi gelecekte Kürdistan Federe Devleti ile Rojava’nın birleşebilme ihtimali PYD’yi korkuya sevk etmekte. PYD’nin Rojava’yı koşulsuz terk etme isteği her Kürd tarafından iyi anlaşılmalıdır. PYD giderek Baasçı bir yapıya doğru evrilmektedir.
ABD neden Rojava’dan çıkma kararı aldı?
Kısa bir süre önce, PKK yöneticilerinin başlarına, ABD tarafında konulan “üçlü ödül” iki taraflı bir mesaj taşımaktaydı. Hem Türkiye’ye‘nin saldırganlığını dizginlemek, aynı zamanda PYD’yi de PKK’den uzaklaştırmak amaçlıydı.
Bu ilişkileri yeniden dizayn etmenin kadar da kolay olmadığını gören ABD bu girişimden vaz geçmiş olabilir.
PKK çevresinin hep bir ağızdan, ‘Afrin’i ABD sattı, Amerikan silahlarıyla öldürülüyoruz’ deyip, Amerika’yı büyük şeytan göstermelerinde Baas ve İrani politikaların etkilisi büyüktür. ABD’nin Rojava’dan çekilmesinde, bu yanlış politikaların etkisi de göz önünde bulundurulmalıdır. Elbette ki ABD’nin çekilmesini birkaç nedene bağlamak doğru değil. Sadece PYD’nin ayak diretmesinden kaynaklı olduğunu söylemek büyük haksızlık olur.
ABD, İŞİD’e karşı Kürd güçlerini bir savaş kılıcı gibi kullanıp, binlerce Kürd gencinin ölümüne neden olmuştur. Trump’ın “biz İŞİD’i yendik çekiliyoruz” demesi, kendi kamuoyundan da tepki ile karşılanmıştır.
ABD’nin bu çekilme kararındaki asıl neden, belki de Türkiye ile yaptığı görüşmelerde elde etmiş oldukları siyasi ve maddi tavizlerdir. Alınan bu rüşvet ve hibelerin yüklü olması çekilme kararlarında etkili olmuş olabilir. Böylelikle Türkiye’nin eksen kayması önlenmiş ve NATO’nun yeniden gözdesi haline de gelebilir.
Türkiye ve bölge devletlerinden aldıkları büyük silah siparişleri veya elde ettikleri maddi kaynakları Suriye’de kalmalarından daha fazla çekici geldiğine şüphe yoktur. ABD’nin bir dönem Ortadoğu’daki Jandarması olan Şah Rızayı nasıl yalnız bırakıp gittiği hatırlardadır.
Bu ani ve vakitsiz çekilme, Kürd siyasetinde, panik ve sinmeye yol açmakta,
1975 yenilgisi ve Kissinger dönemini tekrar hatırlatmaktadır.
Parametreler çok iyi okunmasa da bu durum, Amerikan devletinin medeni ve ahlaki değerler konusunda Ruslardan farklı olmadıklarını göstermektedir.
Kimler seviniyorlar.
Bölge devletleri olan İran, Irak, Suriye ve Türkiye Amerika’nın son kararından dolayı memnuniyetlerini dile getirdiler. Hatta Türk savunma Bakanı Rojava’yı kast ederek, “Onları kazdıkları hendeklere gömeriz” diyerek gerçek niyetini açıkladı.
Bunun üzerine Kürdistan’ın dört parçasındaki Kürd örgütleri çekilme sonrası endişelerini dile getirerek, ‘Kürdlerin katliamlarla karşılaşma risklerinin olduğunu ilan ettiler.
Buna karşı, PKK ve cenahında gelen bir tepki olmadığı gibi, tersine ABD’nin Suriye’de yabancı güç olduğu ve terk etmelerini desteklediklerini söylediler.
Diğer yandan HDP veya PYD’nin tavırlarının da Kandil ve İmralı eksenli olduğu görülmektedir.
PYD ve Kanton yöneticilerinin açıklamalarına bakıldığında, ailesini ormanda kaybetmiş, bir çocuk gibi, ‘federasyondan vaz geçtim’ deyip, kendilerini Suriye Devleti’ne yamamaya çalışmaları oldukça isabetsiz olmuştur.
Bu mesaj ile PYD, Şam, İran ve Rusya’ya, ‘ben halen eski çizgimdeyim’ demektedir.
HDP’nin Eş Genel Başkan Temelli’den, diplomatik amaçlı bir milletvekili gurubunu Amerika’ya gönderip çekilmeyi erteleme yönünde çaba göstermesi beklenirken tam tersine, Diyarbakır’da en üst perdede, “bütün yabancı güçler Suriye’den çıkmalıdır” deyip kendisine İmralı ve Kandil’den verilen rolü hakkıyla yerine getirdi
Kürdistan’ı Suriye devletinin bir parçasıymış gibi göstererek, Baas rejimini meşrulaştırmaya çalışmaktadır. Bu açıklamasının eski solcular ve ulusal değerlerini yitirmiş bazı Kürdler tarafından alkışlandığı görülmektedir.
Kürd aydın ve yurtseverleri, bu süreçte kirli hesapları olanları deşifre etmelidirler.
Örgütlerimize sızmış devlet kayyumlarından hesap sormalıdırlar.
Daha ne kadar seyirci kalacağız. Kürdleri kirli ellerden ve politikalardan uzak tutmanın zamanı gelip geçmektedir. Kürd aydınları seslerini yükseltmelidirler.
Türk devletinin Kürd düşmanlığı Türkleri başarıya değil bataklığa doğru sürüklemektedir.
Devletin uyguladığı bu zulüm politikası, Kürd halkının nihai zaferini engelleyemeyecektir.