Yerel seçimler yaklaşıyor. Seçilecekler kendi il ve ilçelerini yönetecekler. Konu bu kadar basit. Ne var ki her seçim öncesi tartışılan Kürtlerin nasıl bir tavır belirleyeceği ya da sergileyeceği.
Türklerin nasıl bir tercihte bulunacağını kimse hiç tartışmıyor.
Neden?
Zira hâkim olan anlayışa göre Türkler yanlış tercihte bulunmazlar, yanlış tercihte bulunacak olanlar sadece Kürtlerdir de ondan.
Peki öyle mi?
Türkler yanlış tercihte bulunmazlar mı?
Bir de örneğin şu söyleniyor: Türkiye’de en politize olmuş kesim Kürtlerdir.
Madem en politize olmuş kesim Kürtlerse, neden daha az politize olan Türklerin değil de her seçim öncesi Kürtlerin yanlış yapacağından korkuluyor veya endişe duyuluyor?
Konu ve sorun bu kadar basit.
Çünkü Türklerin yanlış tercihte bulunması “bekanın” geleceğine zarar vermez ve normdan, olağandan sayılır da ondan.
Ancak Kürtlerin ‘yanlış’ tercihte bulunması, kendi adaylarını seçmesi, kendi geleceklerine ilişkin tavır belirlemesi norm ve olağan dışıdır da ondan.
Son günlerde Dem Parti’nin İstanbul’dan aday çıkarıp çıkarmayacağı, bunun beka, yani gelecek sorunu olup olmayacağı tartışılıyor.
Kürtler de bu ülkenin ‘asli’ unsurlarıysa, Kürtlerin tercihleri neden kimilerini bu denli ürkütüyor?
Yanıt bu gizemli soruda yatıyor da ondan.
Kürtler hiçbir dönem ‘asli’ unsur olmadı, böyle görülmedi ve hep ‘sözde’ sayıldı da ondan!
Kürtlerin kendileri olmaları istenmedi ve benimsenmedi de ondan!
Kürt’ten ‘adam’ olmaz da ondan!
Kürt her daim ‘yanlış’ yapar da ondan!
Gelin biraz da empati yapalım, kendimizi karşımızdakinin yerine koyalım.
Şayet devletin asıl sahipleri ve devletin taşıyıcı kolonu ‘partiler’ Kürdistan’ın her yanında aday gösteriyor, seçimlere kendi adaylarıyla katılıyorlarsa, Kürtler de Türk il ve ilçelerine savrulmuş on beş milyon Kürt seçmenin teveccühü ve tercihi için seçimlere katılmalı, aday göstermeli. Sorun bu kadar basit.
Kimse şunu tartışmıyor: Ey CHP, ey AKP, neden Kürdistan’da aday çıkarıyorsun, Amed’de, Wan ve Hakkari’de neden aday gösteriyorsun?
Orada ne işin var?
Ey, Kürde akıl vermeye çalışan her renkten zevat! Kürtler İstanbul, Ankara veya başka bir Türk metropolünde aday gösterdiğinde neden kıçına diken batmış gibi yerinden sıçrıyor ve Kürtlere akıl vermeye çalışıyorsun?
Endişeye kapılma! “En politize olmuş” kitle Kürtlerse, bu endişe ve telaş niye?
Kürtler en az yüzyıldır o ‘politize’ olmamış Türklerden çekti çekeceğini. Bırakın bir de kendi geleceği için tercihte bulunsun. Yapacağı yanlış, o apolitik kitlenin doğru tercihinden de yeğdir, inan buna ve telaşlanmaya kalkma!
Telaşın üç Kürt çocuğunun ağız dolusu gülmesi ise, işte buna telaşlan ve insanım deme kendine!
Telaşın beş Kürt anasının kara tülbentlerini atması, artık ağıt yakmaktan vazgeçmesi ve beyaz tülbentlerini takması ise, işte buna telaşlan ve Kürtlere akıl vermeye asla ve katiyen kalkma!
Sonuç olarak. Kürtler 2013-2015 arasındaki iklimin yakalanmasını sağlayacaksa İstanbul’dan da, başka il ve ilçelerden de aday göstermeli ve ne istediklerini, neyi düşlediklerini açıkça söylemeli ve bunu sonuna kadar savunmalı.
Ve Kürtler artık hayal kurarken bile tasarruflu davranmaktan vaz geçmeli, erişilemez sanılanı talep etmeli, amiyane tabirle çıtayı yükseltmeli! Zira pazarlığa ne istiyorsan, oradan başlanır da ondan!
Kürdistan’da birlikte, el-ele, can-cana. Türkiye’de ise tuzakları bozmaya, cepte keklik sayılmaya son vermeye!
Ne anlatmak istiyordu 1970’li yılların bir reklamı: “Yok aslında birbirimizden farkımız, am biz Osmanlı Bankası’yız”.
Evet, TC’nin tüm taşıyıcı kolonlarının birbirinden farkı yok. Hepsi de aynı bankanın farklı şubeleri. Kürtlerin anlaması gereken sadece bu!
Yeni bir yumuşama sürecinin önünü açacak, CHP’nin de desteğiyle zindanlara tıkılanların bir kısmı da olsa özgürlüklerine kavuşacak, Kürdistan’daki kayyum uygulaması son bulacak ve Kürt analarının bir kısmı gülecek ve mutlu olacaksa, buna bir değil, birkaç İstanbul değer!