Birinci cahiliye dönemi, Arap kabilelerinin İslam öncesi yaşadıkları dönemdir.
İkinci cahiliye dönemi ise, Türkiye Cumhuriyeti dönemidir.
Hükümet yaş çay taban fiyatı 17 lira diye açıklıyor. Muhalefet lideri, Cübbeli Ahmet Hoca’nın müridi Özgür Özel ikinci günü Rize’de miting düzenliyor, “Yaş çay en az 25 lira olmalıydı, köylüyü yaktınız” diyor. Alkışlar yeri göğü inletiyor. Özellikle emekli ve asgari ücretliler, kendilerinin tükettiği çaya zam istiyorlardı.
2023 yaş çay taban fiyatı 11 lira olarak açıklanıyor. Ben marketlerde çay fiyatlarına baktım, 11 liralık yeşil çaydan üretilen çayın kilosu markette 160 lira civarında. Eğer yaş çay taban fiyatı, emeklilerin, asgari ücretlilerin ve Cübbeli Ahmet Hoca’nın müridi ikinci Selanikli Özgür Özel’in dediği gibi, 25 lira olsaydı, markette kilosu en az 360 lira olması gerekiyordu. Ülkeyi yönetmeye talip ana muhalefet lideri, ikinci Selanikli, emekliler ve asgari ücretlilerin yaptıkları cehalet değil de nedir? Buğday taban fiyatı 9 lira 25 kuruş olarak belirleniyor. İkinci Selanikli bu sefer Adana’da miting yapıyor, “buğday ucuza gitti” diyor. Yarın bu buğdaydan üretilen ekmeğe zam gelirse, ikinci Selanikli bu sefer de fırıncıları protesto edecek. Bunu dinlemek bile cahilliktir.
Uluslararası Kadın Hakları Sözleşmesi, 2014 yılında İstanbul’da imzalandı. 2021 yılında Türkiye sözleşmeden tek taraflı çekildi. Tam da o sıralarda, hayvan seven insanlar sokaklarda protestolar yapıyor, Sokak köpekleri yasasının bir an önce çıkmasını talep ediyorlardı. Protestocuların ezici çoğunluğu da kadınlardan oluşuyordu. Sonuçta sokak köpekleri yasası çıktı. Sokak köpekleri için hak talep eden kadınlar, tam da o sıralarda, hükümet İstanbul Kadın Hakları Sözleşmesini, İslam’a uygun olmadığı için, tek taraflı iptal etti. Sokaklarda bir tek kadın protestocu görülmedi. Peki bu cehalet değil de nedir?
CHP eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, hapisteki HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı ziyaret ediyor. Peki acaba bu adam bunu yaparken yüzü hiç kızarmıyor mu? CHP partideki Kürt milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırdı, meclisten dışarı attı, dışarıda hazır bekleyen polis de bunların ensesinden tuttu götürdü Ulucanlar Hapishanesine doldurdu. Bunlardan bir kısmı on sene hapis yattı. Sanki hapis yatanların yüzü kızarıyor. CHP’nin taze Genel Başkanı ikinci Selanikli Özgür Özel de aynısını yaptı. Bundan zaten kızaracak yüz yoktur. Bunlar bir dönem “Türkiye’de Kürt yoktur” diye bağırıyorlardı. Şimdi de “Kürt sorununu çözeceğiz” diye bağırıyorlar. Bunların hapse koyduğu Kürtler de bunlara sarılmış, Kürtlerin bunlara inanmasını istiyor. Hey Allah’ın sersem kulu, çözüm bunun neresinde?
2016 yılında, Türkiye Suriye sınırına asker yığdı, saldıracağını ilan etti. Bütün artistler, dansözler, yazarlar orduyu törenle Suriye’yi işgale yollamak için Suriye sınırına yığıldı. Askere yazılmak için insanlar Şubelerin önünde kuyruğa girdiler. Daha önce de aynısı yaşandı. Ordu Kıbrıs’ı işgale giderken, özellikle Karadeniz Pontus Türkleri, günlerce askeri şubelerinin önünden ayrılmadı, Rumlara karşı savaşa gitmek için sıra beklediler. İşte böyle; devşirme Türkler savaşa çok meraklı bir toplumdur. Türkiye; ordusuyla gitti Kıbrıs’ı böldü, gitti Boşnakları destekledi, Yugoslavya’yı böldü ama, Erdoğan; “Suriye’nin toprak bütünlüğünü koruyacağız” diyor. Bize de hayırlı uğurlu olsun demek kalıyor.
Erdoğan son zamanlarda, ilginç konuşmalar yapıyor. Normalleşme, dönüştürme ve yumuşama kelimeleri ağzından düşmüyor. Demek ki Türkiye şimdiye kadar normal bir ülke değilmiş. “Kürtler ötelenmiş, Aleviler ötekileştirilmiş” diyor. Günaydın sabahı şerifler hayır ola Erdoğan. Erdoğan “din, dil, ırk, mezhep, meşrep ayırımı yapmadık” diyor. İşte Erdoğan burada yalan söylüyor. Dünyada hiçbir ülke bu konularda, Türkiye kadar ayırımcılık yapmadı. Adolf Hitler “Mustafa Kemal benim idolümdür” diyor. İtalya ırkçıları Musolini’ye, “Milanolu Mustafa Kemal” derlerdi. Erdoğan’ın dile getirdiği ayırımların hepsi, Paşalar döneminde başladı ve hala devam ediyor. Acaba “Suriye’nin bölünmez bütünlüğü” Türkiye’yi neden bu kadar ilgilendiriyor? Suriye bölünmeyi kabul ederse, Türkiye ne yapacak, Suriye’nin tamamını bölünmeden kurtarmak için işgal mı edecek?
Erdoğan’ın döneminde 2014 yılında, AİHM’nin aldığı karar. “Avrupa Çocuk Hakları Sözleşmesine göre, 17 yaşından küçük çocuklar için, zorunlu din dersi yasaktır, derhal durdurulmalıdır” kararı hala uygulanmıyor. AİHM’sinin 2014 yılında aldığı karar. “Alevilik bir inançtır, Cem Evleri de onların ibadethanesidir yasaklanamaz” diyor. Erdoğan hala bu kararı da uygulamıyor. Türkiye’de 20 milyon kadar Şafi-i Mezhebinde Müslüman Kürt yaşıyor. Erdoğan; binlerce Şafi-i Camisini, Kemalist Din’in Sünni mezhebine dönüştürdü ve Sünni imamlar atadı. Sadece Diyarbakır’da yarım Şafi-i Cami’si var, bir tane de Şafi-i imam var. Erdoğan bu yalanları söylerken, insanları da inandırdığını sanıyor ama, artık yalanlara insanları inandırmak, eskisi kadar kolay olmuyor.
Bir ay önce seçilmiş Hakkâri Belediye Başkanı görevden alındı, yerine vali kayyum olarak atandı. Hani normalleşme dönemi başlatıyorlar ya, şimdiye kadar sesi çıkmayan bütün muhalefet karşı çıktı. Karşı çıkanlardan biri de eski Başbakan Davudoğlu idi. Davudoğlu Başbakan iken, 2016 yılında, 28 belediye başkanı görevden alındı, yerine kayyum atandı. O zaman Başbakan Davudoğlu, kayyum atamayı savunuyordu ama, insanların bir kısmı da alkışlıyordu. Bugün de eleştiriyor ama, yine de alkışlayanlar var. Acaba alkışçılar neyi niçin alkışladıklarını biliyorlar mı? Hiç sanmıyorum. Böyle vatandaşa, böyle siyasetçi. Siz normalleşmeyi daha çoook beklersiniz.
Bir helikopter kazası sonucu, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi yaşamını yitirdi. Başkent Kandil; Tahran’a ilk başsağlığı mesajını gönderen başkent olma gururunu yaşıyor. Sadece bu mesaj bile PKK’nin yönünü belirlemiyor mu? Artık Kürtlerin bunu görmesi gerekiyor. CHP ile gizli ve açık görüşmeler, eski günleri hatırlatmıyor mu? APO “bağımsız Kürdistanı altın tepside sunsalar, kabul etmem” diyordu. Bütün Kürtler bunu çok iyi hatırlarlar. Başkent Kandil her vesileyle bunu dile getiriyor. Kürtün PKK ile yolculuğu, kuzunun kurtla yolcuğundan, hiçbir farkı yoktur. Zaten yaptıkları ve söyledikleri bunu göstermiyor mu?
APO 1998 yılı sonunda başlayıp, kısa bir dünya turundan sonra, Şubat 1999 yılında Türkiye’ye geldi. Başbakan Ecevit “bunu getirdi kucağımıza koydular, biz şimdi bunu ne yapacağız” deyip, hayretlerini gizlemiyordu. Aceleyle yargılandı idam kararı verildi, dosyası Meclis’in onayına geldi. Başbakan yardımcısı Bahçeli devreye girdi, Meclis Anayasa’da var olan idam cezasını kaldırdı ve APO’yu idamdan kurtardılar. Zaten APO Şam devlet mahallesindeki yüzme havuzlu villasında yaşıyordu, Türkiye’nin Suriye ile ve APO ile hiçbir sorunu yoktu. Şimdiye kadar devlet yedi kere FETÖ’yü ABD’den resmen istedi ama, APO’yu bir kere de olsa resmi bir belgeyle Suriye’den istemedi. Demek ki Türkiye’nin sorunu APO değil Kürtlerdir. Gerisi yalan.
Ortadoğu’daki gelişmeler, Türk siyasetçileri kızgın sac üzerindeki horoz gibi hopur hopur hoplatıyor. İki söz siyasetçilerin ağzından düşmüyor. Biri üstü kapalı söylenen Kürt düşmanlığı, diğeri Normalleşme. Kürtlere karşı kaya kadar sert olan ve yüz yıldır devam eden, Türk siyasetinin yumuşayacağına sakın inanmayın. Erdoğan, “Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyinde bataklıklar kurutulmadan Türkiye huzura eremez” diyor. Yüz yıldır Kürtlere karşı yürüttükleri anormal siyaseti, normalleştireceklerini söylüyorlar ama, Erdoğan da bu sözlerle sakın bize inanmayın diyor. Kürtler buna normalleşme değil de geçiştirme dönemi deseler daha iyi olur. Bilerek yaptıkları yanlışların kadasını belasını, yine Kürtlere yüklemeye çalışacaklar. Olsun; her karanlığın sonu aydınlıktır.
Dört devlet hariç, bütün dünya Kürtlerin masumiyetini ve haklılığını gördü ve Kürtlerden yana.
Normalleşme yumuşama türkülerine inanmayın, sırtınızı dostlarınıza yaslayın yolunuza devam.
Haziran 2024