Parlamento ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri biter bitmez gündem, Mart 2024’te yapılacak yerel seçimlere kilitlendi ve her kesim legal Kürt hareketinin bu seçimlerdeki politikasını merak etmeye başladı. Ve topa ilk giren, tartışmayı açan ise Kürt Mahallesi’nden Herdem Fırat oldu.
Herdem Fırat, 20 Ağustos tarihinde Yeni Yaşam Gazetesi’nde yayınlanan “Yerel seçimde ne yapmalı?” başlıklı makalede ana hatlarıyla şunları belirtiyor:
“Bazıları şimdiden HDP’nin pazarlıklar içinde olduğunu söylüyor. Bunu en çok dillendiren de sözüm ona muhalif olup HDP’yi en çok dövenlerdir. “HDP her yerde aday çıkararak iktidara alan açıyor”, “HDP iktidara göz kırpıyor”, “Yeni bir çözüm sürecinin sinyalleri veriliyor.” Bilip bilmeden atış serbest diye, ağzına gelen söyleniyor. Diğer taraftan başka bir velvele. “HDP kesinlikle sol ile ittifak kurmamalı”, “HDP Millet İttifakı’nı desteklemeyi bırakmalı,” “Kimse HDP’nin AKP ile ittifak yapmasını beklememeli,” “Bunca yapılanlardan sonra HDP’nin AKP ile görüşmesi düşünülemez.” Bu tartışmaların -ülkenin devasa sorunları düşünüldüğünde- siyaseten ne kadar sığ oldukları görülüyor. Keşke yeni bir çözüm süreci başlasa, keşke ülkenin sorunlarının çözümünde HDP ve AKP ortak bir zeminde buluşabilse, keşke HDP’nin sol ile ittifakı en geniş çerçevede gerçekleşebilse. Eğer savaş duracaksa, ölümler son bulacaksa, özgürlüklerin önü açılacaksa neden bundan kaçınılmalı? Tam aksine bunda ısrar edilmeli.”
Evet Herdem Fırat bunları söylüyor.
Seçim sonuçları açıklanır açıklanmaz önce kendimle sonra da görüşlerine değer verdiğim arkadaşlarla tartışmaya başladım. İçinde bulunulan durumdan çıkmak, bu darboğazı aşmak için bir yol ve yöntem bulmak gerektiğine inandım.
İşte çıkardığım sonuçlar ve aklımdan geçenler:
Yerel seçimlere yedi aylık bir süre var ve AKP’nin İstanbul’u yeniden almak ve oradaki pastaya hâkim olmak istemesi ise bir sır değil. AKP ve Erdoğan’ın bu ısrarı Kürt hareketine manevra alanı açıyor ve bunu değerlendirmek ve Kürt halkının lehine kullanmak ise yine bu mahallede olanlara düşüyor.
Kısaca durum tespiti
Dizginlenemez boyutlardaki enflasyona, açlık ve yoksulluğa, baskı ve zulme, toplumun zapt-u rapt altına alınmasına, sınır içi ve dışı yürütülen savaşa ve depremde yaşanan onca ağır sonuç ve tahribata rağmen adam bir kez daha kazandı ve sonuç muhalefet tarafından da tescil edilerek Erdoğan ve AKP’ye beş yıl daha iktidarda kalma yolu açıldı. Muhalefetin muhalefet olmadığı ise gözler önüne serildi.
Her alanda süren bu yıkım politikasından en fazla zarar gören bölge Kürdistan, bunun sonuçlarından etkilenense en başta Kürt halkı. Ne ekmek ne iş ne de özgürlük var. Zindanlar Kürt yurtseverleri ile dolu. Halk açlığa mahkûm edilmiş, Kürt çocuk ve gençleri gelecek perspektifinden yoksun kılınmış. Ve bir bütün olarak yediden yetmişe Kürt halkı 2013 ile 2015 arasında hüküm süren gün, ay ve yılların özlemi ve arzusu içinde.
Buna giden yolu açmak için her olanak ve yöntem değerlendirilmeli, Kürt halkının az da olsa nefes alabileceği, soluklanacağı bir ortam yeniden yaratılmalı.
Yerel seçimler bir şans ve fırsat
Bunun için yaklaşmakta olan yerel seçimler bir fırsat ve şans olarak değerlendirilmeli. Erdoğan seçim akşamı İstanbul’u geri almak için düğmeye bastı ve kolları sıvadı. Erdoğan’ın İstanbul’u geri almak için yapmayacağı şey yok ve Kürtler kim tarafından yönetilirse yöneltilsin hiçbir zaman ne İstanbul’un ne de Ankara ve İzmir’in bir hayrını gördü.
Kürt yurtsever hareketi enerjisini Kürdistan’daki belediyelerin kazanılması için seferber etmeli, Türkiye’deki belediyeler için ise pragmatik bir yaklaşım sergilemeli. Bunun yolu da her il ve ilçede kendi adaylarıyla seçime girileceğinin açıkça deklere edilmesi ve buna uygun bir politikanın sürdürülmesinden geçiyor. Böylesi bir yaklaşım, kimi il ve ilçelerde farklı tercihlerde bulunmayı, işbirlikleri geliştirmeyi ise dışlamıyor.
Benzer bir politika benimsenirse Erdoğan ve AKP’nin İstanbul’u kazanmak için tepkisiz ve seyirci kalacağı düşünülemez. Şayet böylesi bir politika, tutuklanan belediye başkanları ve milletvekilleri, parti yönetici ve üyeleri, gazeteci ve aydınları kapsayacak siyasi tutsaklara özgürlük ve ülke dışına çıkmak zorunda bırakılan insanların geri dönüş koşullarının yaratılmasına yol açacaksa, buna karşı çıkmak Kürtler açısından lüks olmaz mı?
Yine kayyım uygulamasıyla Kürt halkının iradesine ipotek koymaya son verilecekse Kürtler neden kapıları kapalı tutsun?
Kürdistan’da durum
Parlamento seçimlerinin sonuçları ortaya yeni bir tablo çıkardı. Ve ne yazık ki bu, toz-pembe bir tablo değil. 2015’ten buyana insanlarda bir kırgınlık duygusu hâkim. Kritik bir süreçten geçiliyor ve insanlar bir arayış ve tartışma içinde.
Küsmüş, kırılmış, sağa sola savrulmuş insanlarımızı toparlamak, onların enerjilerini yeniden ortak bir potada toplamak olası. Bunun yolu da Kürdistan’a yoğunlaşmak, Kürt mahallesinde bulunanlarla ortak bir politikada buluşmaktan ve kalıcı bir ulusal-demokratik güç birliğinden, Türkiye cephesinde ise taleplerimize kulaklarını tıkamayan her kesimle rasyonel ve pragmatik bir iş ve eylem birliğinden geçiyor.
Böylesi bir adım başarılı olabilirse, Rojava nefes alma olanağına kavuşulabilir, hatta biraz daha ilerletilebilirse KDP ile yaşanan sorunlarda bir yumuşama süreci dahi başlayabilir.
Sonuç olarak
İstanbul Belediyesine karşılık, en azından tutuklu bulunan insanlarımızın önemli bir kısmı özgürlüklerine kavuşabilirse, ülkeyi terk etmek zorunda kalan insanlarımızın dönme koşulları yaratılabilinirse ve Kürdistan’daki yerel yönetimlerden hatırı sayılır bir kısmı kazanılabilir ve bunların biraz daha rahat bir ortamda çalışabilmelerinin önü açılabilirse, bu, halkta moral bir karşılık bulur ve derlenip toparlanmanın yolunu açabilir.
Bu kadarı bile böylesi bir adıma şans tanımaya değmez mi?