Eş anlamlı iki kelime.
İlim, Arapça…
Bilim ise, ilim kelimesinin Arapça’dan Türkçe’ye araklanmış hali.
Bilim kelimesi Türk Dil Kurumu sözlüğünde; “Evrenin veya olayların bir bölümünü konu olarak seçen, deneye dayanan yöntemler ve gerçeklikten yararlanarak sonuç çıkarmaya çalışan düzenli bilgi, ilim” olarak yer alır.
Ünlü Alman fizikçi Max Planck ise, bilim için; “durup dinlenmeden çalışmak, ozanca sezinlediğimiz ama hiçbir zaman tam anlamıyla kavrayamayacağımız bir hedefe doğru duraksız bir ilerleyiştir“ diyor.
Daha kısa ve özlü olarak da bilim, aslında var olanı fark edebilme ve kanıtlama arayışıdır…
Türkiye ve benzeri ülkelerde yaşayan kesimler, toplumsal konumlanışlarına göre eş anlamlı olan bu iki kelimeyi birbirleriyle karşıtlık temelinde algılayıp, kullanıyorlar.
Çünkü tarih boyunca bilim ile din hep çatışma halinde olmuştur.
Zamanın ruhuna ve de toplumların gelişkinlik düzeylerine göre bu çatışma kimi zaman karşılıklı şiddete dönüşmüş, kimi zaman da karşılıklı bir rekabet düzeyinde devam etmiştir.
Çatışmanın düzeyi ile dinin toplumsal yaşamdaki etkisi paralel bir seyir izlemiştir.
Dinin toplumsal ilişkileri belirleme ve etkileme özelliğinin azaldığı batılı Hristiyan toplumlarda bu çatışma yumuşamışken, dine yönelimin arttığı Müslüman toplumlarda ise, her geçen gün şiddetlenmekte…
Müslüman toplumlarda oluşan bu katı kutuplaşma ve yaşanan çatışmanın şiddeti, tek tek bireyleri de karşıt kamplarda yer almaya itiyor.
Bu katı kamplaşmada saf tutanlar, bu farklılıklarını hayatın her alanında öne çıkararak, var olan çatışmayı daha da derinleştiriyorlar.
Kimi zaman yaşam biçimleriyle…
Kimi zaman da kullandıkları dil ve kelimelerle bunu yansıtıyorlar.
Bu nedenle Türkiye’de eşanlamlı olan bilim ve ilim kelimesi de bu kutuplaşmadan nasibini alıyor.
Bilim kelimesi orijinali olan ilim kelimesinin ifade ettiği anlamda kullanılırken, ilim kelimesi ise daha çok dini inanç bağlamında kullanılmakta…
Kimine göre Hz. Muhammed’in kimine göre de Hz. Ali’nin söylemiş olduğu, “Bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum…” sözü bile her iki kutup tarafından farklı
Algılanıp, kullanılmakta.
Bilimi referans alanlar, bu sözle bilimsel bilgiye olan ihtiyaç ve önem, dini yayanların sözlerine de izafe edilerek kullanılırken, dini her şeyin merkezine alanların bu sözle kastedilenin o harfin, Kur’an’ın da yazılmış olduğu Arapça’nın ilk harfi olan “Elif” le özdeşleştirilmekte.
Burada, “…kölesi olurum…” söylemi de, bir taraf açısından minnet, diğer kesim tarafından ise, mutlak ittihat olarak algılanmakta.
Bundan dolayıdır ki, Türkiye gibi Müslüman ülkelerde bir ömür boyu işe yarayacak bilgiyi öğreten, yeni nesilleri eğiten öğretmene saygı bile duyulmazken, ezberlemiş olduğu alfabeyi Kur’an kurslarında çocuklara sadece ezberleten imamlara mutlak olarak ittihat edilmekte, saygı duyulmakta.
Bu anlayışın doğal bir sonucu olarak kuran kursuna giden bir çocuk kendisine ezber olarak öğretilen eliften dolayı imama, tarikat dergahına giden mürit ise kendisine üfürtülen bir ezber sözden dolayı şeyhinin kölesi olur…
Şeyhin ergen müridine, imamın da kursiyerine tecavüze kalkışmasının, sıkça rastlanan olaylardan olması, buradaki efendi-köle anlayışının bir sonucudur.
Bu sonucun doğal bir yansımasıdır ki, Kur’an kursunda imamın tecavüzüne uğrayan çocuğun anne ve babası, imamın temsil ettiği tarikata halel gelmesin diye, çocuğunun tecavüzcüsüne bile katlanırken, çocuğunun umduğu notu vermedi diye, ailece okula baskın yaparak öğretmeni döver…
Yine aynı saikle, cin çıkarma seansında tecavüze uğrayan eşinin tecavüzcüsüne katlanırken, namahrem diye, hamile eşinin bir erkek doktor tarafından muayene edilmiş olmasından dolayı hastahaneyi basarak, doktoru linç eder…
Bu ve benzeri nedenlerle, başı secdeye değiyor diye kendisine yakın bulduğu Erdoğan, ağzındaki lokmayı çıkarıp alırsa da ‘Allah’ın bir takdiridir’ deyip, şükreder…
Evini başına yıkan depremi, arabasını sürükleyen sel felaketini, uğradığı trafik kazasını, kuraklığı, işsizlik ve enflasyonu ise, kafir olarak tanımladıklarının yaşam biçimine bağlayarak, faturayı onlara keser…
18.08.2023