16 Mayıs’ta Kobani Davası sonuçlandı.
Başta Selahattin Demirtaş olmak üzere HDP’li yöneticiler ağır hapis cezasıyla cezalandırıldı.
O davada yargılananlardan biri de Sırrı Süreyya Önder’di.
Cezaevindeki arkadaşlarına ceza yağdırılırken, aynı davada beraat eden Sırrı, TBMM’ni yönetmek üzere başkanlık kürsüsünde oturuyor, herkes ne diyeceğini merakla ediyordu.
Buğulu bir ses tonuyla başladı konuşmasına…
Kısa bir açıklamayla oturumun açılışıyla birlikte kapanışını da yaptı.
Kobani Davası’nın sonucuna yönelik bir tepki olarak yaptığı konuşmasında şöyle dedi:
„Kobani davasında yağdırılan cezalar, bu cezaya muhatap olan arkadaşlarımın hiçbiri tarafından hakkedilmiş bir şey değil. Olan memleketin barış umuduna ve birlikte yaşam umuduna yöneliktir, birincisi bu.
İkincisi, maalesef tüm uyarılarımıza rağmen AK Parti cenahı binin farkına varmadı ama gün be gün ortaya çıkan şeylerle görüyoruz, bu da AK Parti’nin ilerideki yargılanmasının ön iddianamesidir. Çünkü Çözüm Sürecine ait tüm şeyler kriminalize edilmiştir, cezanın konusu yapılmıştır. (…) birleşimi kapatmadan önce zindandaki tüm arkadaşlarımı selamlıyorum…“
Yazını sonunda söyleyeceğimi baştan söyleyeyim.
Sırrı Süreyya Önder sahip olduğu sırları nedeniyle beraat etti…
Demirtaş ve arkadaşları ise ağır cezalar aldı.
Aynı eylem ve söylemlerden dolayı yargılanan Sırrı TBMM’ni yönetmeye devam edecek…
Demirtaş ve arkadaşları ise zindanda gün sayacaklar…
Demirtaş ve arkadaşları darken kastım, Kürt olanlar.
Yoksa hiç kuşkusuz Demirtaş’ın en iyi arkadaşlarından biri hatta en yakını Sırı’nın ta kendisiydi.
Demirtaş’ın Erdoğan için „Seni başkan yaptırttmayacağız“ sözünün asıl sahibi ve söyleteni kadar yakın…
Demirtaş ve Kürt arkadaşlarını cezalandırılmalarının nedeni olarak gösterilen eylem ve söylemleri en fazla icra eden de yine Sırrı Süreyya’nın kendisi.
Demirtaş sadece bir kez üstelik o da yine Sırrı ile İmralı ve Kandil’e gitmişti.
Sırrı ise yıllarca İmralı ve Kandil’i su yoluna çevirmişti.
Haftada bir önce İmralı’ya ardından da Kandil seyahatine çıkıyordu.
Devletin Kosteriyle İmralı’ya, özel arabayla da Kandil’e götürülüyordu.
Kendisinin anlatımına göre uçak korkusu olmamış olsa, askeri helikopterle Kandil tepesine iniş yapabilirmiş, ki bunun nedeni ise Sırrı’nın uçma korkusu…
Kürtler gönül koymasın ya da sırları tartışma konusu olmasın diye, her an zindana götürüleceğini ima ederek, bavulunu hazırlanmış olarak evinin dış kapının hemen arkasında bulundurduğunu, kendine özgü muzipliğiyle her fırsatta dile getiriyordu.
Nihayet dava sonuçlandı.
Sırrı Süreyya Önder, hazır bulundurduğu bavulunu kullanmaya ihtiyaç duymadı, beraat etti.
Buğulu ses tonuyla zindandaki arkadaşlarına selamlarını yolladı, üstelik TBMM’nin başkanlık kürsüsünde…
Kürtler, bu acayip ve acayip olduğu kadar da birçok şeyi içinde barındıran bu çelişkiyi sorgulayacaklarına, onu bir kez daha takdir edip, alkışladılar.
Oysa aynı dava da beraat eden başkaları da vardı, ki onlardan biri Ayhan Bilgen, diğeri de Altan Tan’dı.
Ayhan Bilgen ile Altan Tan’ın beraatlarını ihanet etmiş olmalarına bağlayanlar, nedense Sırrı için tek bir kelime dahi etmediler.
Nedeni körlük olsa, Bilgen ile Tan’ın ihanetini de görmeyebilirlerdi…
Belli ki neden sır ya da sırların derinliği…
Bu sırlar çözülmediği sürece, biri gider, bir başkası gelir onun bıraktığı yerden işe devam eder…
Kürd’ün payına cezaevinin dört duvarı düşer, arkadaşı olan Türk’e de meclisin sarı renkli meşin koltukları…
19.05.2024