Birkaç gün önce Irak asıllı Salwan Momika adli bir kişi, İsveç’in başkenti Stockholm’deki bir caminin önünde ve polis koruması altında Müslümanların kutsal kitabi olan Kur’an-ı Kerim yaktı.
Momika, Kur’an yakma eylemini polis koruması altında yapmıştı, çünkü bu eylemi gerçekleştirmeden önce ilgili kurumlara müracaat etmiş ve İsveç yasalarına göre serbest olan bu eylemini gerçekleştirmişti.
Salwan Momika Müslüman olmamakla birlikte Müslüman bir ülke olan Irak’ta doğup büyümüş biri…
Onun bu eylemini başta Müslüman ülke yöneticileri olmak üzere, birçok batılı ülke yöneticileri de kınadılar. Ki bunlardan biri de İsveç Başbakanı Ulf Kristersson‘dur.
Ancak bu eylemle ilgili en sert tepkiyi Kürtler verdiler, ki insanın „Allah’tan güçlü bir devlete sahip değiller“ diyesi geliyor.
Allah korusun, eğer bir Kürt devleti, o devletin başında da Zekeriya Yapıcıoğlu olmuş olsaydı, daha ilk günde her iki ülke arasında uzun mesafeli hava savaşı başlamış olurdu.
İsveç Başbakanı Ulf Kristersson olayla ilgili olarak, „Ülkemizde Kur’an yakmak yasal ancak uygun değil. Çünkü bir şeyin yasal olması, onun uygun olduğu anlamına gelmez“ diyor.
Kristersson’un bu açıklaması bile Zekeriya’yı kesmiyor.
Esip gürleyen Zekeriya diyor ki; „…münferit olarak işlenmiş alelade bir nefret suçu olarak değerlendirilemez. Kur’an-ı Kerim’e yönelik alçak saldırı, daha önce olduğu gibi yine polisin ve dolayısıyla İsveç hükümetinin himayesi altında yapılmıştır. Bu durum İslam düşmanlığının bir devlet politikası olarak benimsendiğinin açık bir göstergesidir. (…) Sorumlulardan mutlaka uluslararası hukuk nezdinde hesap sorulmalıdır. İslam iş birliği Teşkilatı ve İslam ülkeleri, kınıyormuş gibi yapmaktan vaz geçip harekete geçmeli, İsveç ile her türlü ticari ve diplomatik ilişkiyi kesmeli ve kapsamlı bir boykot uygulamalıdır. Bu konuda Fas’ın, Stockholm Büyükelçisini süresiz olarak geri çağırması diğer İslam ülkelerine örnek olmalıdır. Öte yandan Türkiye, İsveç’in NATO üyeliğini veto etmelidir.“
Sadece Zekeriya mı?
Kürdistan’ın güneyindeki bölgesel yönetimin ve yöneticileri de ondan pek geri kalmıyor, birbirleriyle açıklama yapma yarışını bu konuda da sürdürüyorlar.
Önce eski Başkan Mesud Barzanî, arkasından Başbakan Mesrur Barzani ve Kürdistan Bölgesi Başkanlığı benzer sözlerle olayı kınıyorlar.
Mesud Barzani; “Kuran-ı Kerim’in gayrimeşru bir şekilde yakılması, hiçbir şekilde fikir özgürlüğü olarak değerlendirilemez ve bu eylemin herhangi bir gerekçesi olamaz.
Bu eylem, dünyadaki tüm Müslümanları yaralamıştır. Şiddetle kınıyoruz.
Bu minvalde eylemler, birliğin ve ortak yaşamın ruhunu baltalamakla birlikte karanlığın ve nefretin yayılmasına hizmet etmektedir…”
Başbakan Mesrur Barzani, “Kur’an-ı Kerim’in yakılmasını kınıyorum. Dünyanın her yerinde kutsal kitaplara saygı gösterilmesi ve ortak yaşamın bozulmasının önlenmesi taraftarıyım” diyor.
Kürdistan Bölgesi Başkanlığı adına da bunlara benzer bir açıklama yapılıyor.
Hiç kuşkusuz inançlı Kürtlerin bu eyleme tepki göstermeleri gayet doğal. Ancak doğal olmayan şey, onların tepkilerine gerekçe olarak gösterdikleri argümanlar…
Zekeriya’nın kükreyişini bir noktaya kadar anlamak mümkün, çünkü neye ve kime hizmet ettiğini kendisi de bilmiyor.
Ancak baba oğul Barzanilerin bu eylemi, ortak yaşama tehdit oluşturacağı hasebiyle kınamaları, Zekeriya’nın İsveç’i tehdit etmesi kadar uçuk görünüyor.
Hangi ortak yaşam.
Bırakın Kürtlerin tümünü, Barzaniler olarak kendileri aynı dine, aynı kutsal kitaba inanan, herhangi bir Müslüman komşularıyla barış içinde ortak bir yaşam sürdürebiliyor mı?
Adını Kur’an’daki Enfal süresinden alan bir operasyonla sadece Barzani ailesinden 7-8 bin Kürd’ü diri diri toprağa gömen Irak devletinin bugünkü yöneticileriyle, Türkiye, İran ve Suriye’deki Müslüman kardeşleriyle ortak bir yaşam sürdürebiliyorlar mı?
Kürdistan’ı dört tarafta çevreleyen Müslüman ülkeler ve o ülkelerin Müslüman yöneticileri, inandıkları Allah’ın Kürtlere vermiş olduğu cana bile her gün kastederlerken, ortak yaşamı tehdit eden Kur’an’ı yakan bir kişinin yapmış olduğu eylem mi olabiliyor?
Birbirleriyle barışık olmayan, öz kardeşiyle bile ortak bir yaşam kurmayı beceremeyen Kürtlerin, din ve iman hassasiyetlerinin de sorunlu olduğunu düşünüyorum.
Çünkü onlarda artık takiye ve din soslu siyasetin içerde tek geçer akçe olduğunu, din kardeşlerinin yıllara dayanan tecrübelerinden biliyorlar.
02.07.2023