Türkiye’de seçimler sona erdi.
Herkes çıkan sonuca göre dersini almış olarak yoluna devam ediyor.
Kazananlar, şimdiden kendilerini bir yıl sonra yapılacak olan yerel ve beş yıl sonra yapılacak olan genel seçime hazırlama babında, yeni ya da eski politikalarına dönüş sinyali veriyorlar.
Kaybedenler ise, teselliyi „andımız“ dedikleri, “Türk’üm, doğruyum, çalışkanım…“ diye başlayıp devam eden yeminlerine sarılmakta buluyorlar.
Olan ne kazananlara ne de kaybedenlere yaranamayan Kürtlere oldu.
Her iki taraf ta, seçim süreci boyunca Kürtlere vurarak kazanmayı garantilemek istedi…
Seçim sonrası süreçte de kazananlar, Kürtlere rağmen kazandıklarını, yine Kürtlere diş bileyerek gösterirlerken…
Kaybedenler, Kürtlerin yok sayılmaları temeli üzerine inşa edilen „andımız“ dedikleri buram buram ırkçılık kokan yeminlerine sarılmakla kayıplarını telafi etmeye çalışıyorlar…
Çünkü her iki taraf ta toplumunu yeter ölçüde tanıyor.
Kürtlere en sert vuranın…
Kürtleri şeytanlaştıranların…
Bekaları için Kürtleri baş belası olarak görenlerin…
Bu ve benzeri argümanlarını ustaca kullanabilenlerin, ekonomik krize rağmen toplumun desteğini alabileceklerini çok iyi biliyorlar.
Seçim sürecinde bu konuda da Cumhurcular çok rahat ve serbest oynadılar. Her türlü hile ve hurdayı da işin içine katarak seçimi rahatça kazandılar.
Milletçilerin ise, Kürtlerin desteğine fazlasıyla ihtiyaçları vardı.
O desteğin heba olmaması için, yeri geldiğince Kürtleri görmemezlikten, yeri geldiğince Kürtlere üstü kapalı vurarak, seçmene mesaj vermeye çalıştılar.
Türk toplumu Kürtlere açık ve serbest vuranları tercih etti, böylelikle kendince bekasını garantiye almış oldu.
Seçim sürecinde ve sonrasında anahtar olabilecekken, ancak dış kapının önünde paspas olmayı tercih eden Kürtler ise, kendi hallerine ağlayacaklarına, hala „tek adamı“ gönderemediklerinin üzüntüsüyle gözyaşı döküyorlar.
Neymiş efendim, Türkiye’nin demokratikleştirilmesi için son şans olarak görülen seçim kaybedilmiş…
Böylelikle son fırsat da kaçmış…
Kim oldukları belli olmayan “halklar” ilelebet demokrasiden yoksun kalacaklarmış…
O bahsettikleri halklar her kimse…
Oysa ne kazananların ne de kaybedenlerin Türkiye’yi demokratikleştirme gibi bir dertleri var.
Çünkü ortalama her Türk’ün derdi, „Kürt annesini görmesin“ hikayesi üzerine kuruludur.
Velhasıl Türk, ustalıkla örmüş olduğu bu hikayesini her seferinde yeni bir hikayeymiş gibi tekrar ede ede anlatarak, Kürd’e dayatıyor…
Kürt ise, kendisini bu hikâyenin akışına bırakarak, her seferinde ağıt yakarak, Türk’e eşlik ediyor.
Ne zamana kadar?
„Al birini, vur ötekine“ diyebilecek duruma gelebilecekleri güne kadar…
09.06.2023