Evet seçimler bitti, Adam yeniden “kazandı” ve kaldığı yerden daha beterini yapmak için kolları sıvadı.
Seçimler, ittifaklar, seçim strateji ve kampanyalar, kullanılan dil ve argümanlarla propaganda aygıtları tek tek ele alınıp değerlendirilebilir. Birçok şey yazılıp çizildi. Daha da tartışılacak şüphesiz.
İktidarda olan islamo-faşist iktidara karşı Kürt halkı, Kürdistan illeri gereğini yaptı. Daha fazlası olamaz mıydı, evet olabilirdi. Bunun da elbette nedenleri var, hem de azımsanmayacak ölçüde.
Kürt halkı CHP’yi yüz yıldır tanıyor, Mistê Kor ve İsmetê Kerr’i unutmuş değil. Buna rağmen ama bu rejimden kurtulmak için bağrına taş basarak sandığa gidip Kılıçdaroğlu’na kerhen de olsa oy verdi.
Seçimlerin hangi ayda yapıldığını da akılda tutmak gerekir. İşsizlik ve yoksulluk batağında debelenen Kürt, çocuklarına kuru ekmek yedirebilmek için yüzlerce kilometre uzaklıktaki diyarlara, horlanacağını, saldırıya uğrayacağını bildiği halde gitmek zorunda. Ve bunların sayısı öyle küçümsenecek bir oranda değil. Çoluk çocuğuyla yüzbinlerce, milyonlarca insan her yıl Karadeniz, Akdeniz ve Ege’nin yollarını tutuyor ve tüm aile fertleri birer parya gibi çalışmak zorunda. Hiçbir ebeveyn, çocuklarını istenmedikleri ve düşman muamelesi gördükleri yaban ellerde çadır ve branda altında bırakıp gidiş-dönüşü üç-dört gün sürecek bir yolculuğa istese de çıkamaz.
Evet Kürt halkı değişim için elinden geleni esirgemedi. Yüzde yüz sandığa gitmiş olsaydı da İstanbul, Ankara, sahil kentleri bir sıçrama yapmadığı müddetçe bu, açıklanan sonucu değiştirmeye yetmeyecekti.
O İstanbul ki, Türkiye ekonomisinin lokomotifi, milyonlarca işçi ve emekçinin iş ve aş sağladığı, sendikaların, sivil kuruluşların, meslek örgütleri ile aydın, sanatçı, bilim ve üniversite dünyasının demir attığı kent, kendini kımıldatmıyor ve bunca yoksulluk ve hayat pahalılığına, toplumun zapt-u rapt altına alınmasına karşın Erdoğan yüzde elliler oranında taban bulabiliyorsa, kimsenin Kürde, Kürt halkına söyleyecek lafı olamaz ve olmamalıdır.
“Adam yeniden kazandıysa” bunun sorumlusu Türk halkı ve onu alaşağı etmek için yeter gayret göstermeyen, koltuğuna mıhlanmış ve kendini muhalif sayan Türk siyasal parti ve oluşumlarıdır.
Erdoğan ve Bahçeli ile aynı ekolden gelen Akşener, Davutoğlu, Babacan ve Karamollaoğlu’nun taraftarları nasıl olsa Türk-İslam-Sentezi’ni savunan partiler iktidarda, neden demokrat, seküler, laik ve Alevi birini başa geçirtip 20 yılda elde ettiğimiz kazanımların bir kısmından feragat edelim düşüncesiyle fazla bir çaba içine girmediler. Parlamento seçimlerinde tercihlerini Millet İttifakından yana yaptılar ve amaçlarına ulaşarak parlamentoya kendi oy potansiyellerinin on katı yansıdılar. İkinci tur içinse fiestaya yattılar. Ne de olsa fikirleri iktidarda, kendileri mecliste. Bu onlara yetti ve taraftarlarının bir kısmı sandığa gitmedi, gidenlerse ikinci turda Erdoğan’a oy verdi ve adamın yeniden seçilmesinde belirleyici oldu.
Ya depremzedeler, evleri, damları, apartmanları yerle bir olanlar ve enkazların altında inleyen yakınlarına Kürt oldukları, Alevi oldukları, Arap, Nusayri ve Hristiyan oldukları için devlet katından yardım eli uzatılmayanlar?
Orada yaşayan Müslüman Kürtler ve Türkler depremin tanrı sınavı olduğuna inançla kendisini Müslüman ve dini bütün tanıtan Erdoğan’ın ardında yakınlarının cenaze namazına durdular, bu dünyada insanca yaşamaktansa öteki dünyadaki cennette tercih kıldılar. Sosyal Medya Urfa ve Adıyamanlılara beddua ve veryansınlarla dolu.
Her iki ilde yaşayanlar geçmişte de Kürt yurtsever saflarda oldukça az yer aldılar. Bu nedenle Erdoğan’ın yanında saf tutmaları Kürt örgüt ve oluşumlarına bir tepki şeklinde okunmamalı.
Seçimlerde iki insan değişim ve dönüşüm için can-ı gönülden ve herkesten daha fazla çaba harcadı. Biri zindanda ve her hafta öneri ve açıklamalarıyla gündemde kendine yer açan Kürtlerin sevgilisi Kürt Selo, diğeri Kürtlüğüne bir türlü vurgu yapma cesareti gösteremeyen ve Erdoğan’ın zorlaması sonucu birkaç hafta önce Alevi olduğunu kabul etmek zorunda kalan Kılıçdaroğlu’dur.
Unutmayalım ve akılda tutalım: Birinci turda Erdoğan’ın omurgası kırıldı ve AKP yeniden 2002 bandına döndü. Bu başarıda en büyük katkı bu iki insanın.
Seçim sonuçları resmen açıklanmadan bu iki yıldıza yönelik, her iki mahalleden ölçüsüz ve fütursuzca yapılan yönelim ne adil ne vicdani ne de ahlakidir!
Ve ne yazık ki iki gül ile bahar gelmiyor. Toprak ve kumaş bu!
HDP ve Yeşil Sol Parti başarılı olamadı ve 2016’da baş gösteren ve bugüne uzanan erime trendi devam etti. Legal hareketin şüphesiz ki sorumluluğu var ve sorgulanmalıdır.
Peki otuz yılı aşkındır işi perde arkasında idare eden siyasi komiserlerin hiç mi sorumlulukları yok? Kararların hangi yönde olması gerektiğini legal oluşumlara dikte ettirenler kimler? 2016’dan buyana Kürt halkında yaşanan kırılmanın sorumlusu legal kadrolar mı?
Milletvekili listelerinin nasıl hazırlandığını bilmeyen yok. Yöntem ne demokratik ne de bu işte belirleyici olanlar legal organların yöneticileri. Hayatlarında Kürdistan’ı birkaç günlüğüne turist olarak dahi ziyaret etmemiş insanların, listelerinde yer aldıkları kentlerin yerini haritalarda bile bulmakta zorluk çektiklerine yabancı değiliz.
Bunlar on yıldır bilinmesine, eleştirilmesine rağmen ve böylesi adayların sandıklara yansıttıkları üç oy olmamasına karşın aynı yanlışta ısrarın gerekçesi ne?
Kent çatışmalarının yarattığı ağır tahribatın sorumlusu açıktır ki legal hareket değildir. Bir de Kürt yurtsever hareketinde farklı kulvarlarda mücadele eden örgüt, parti ve şahsiyetlere ilişkin kullanılan dil insanlarımızın bir kısmını sadece soğutmadı, neredeyse zatürre etti, canından bezdirdi ve legal hareketten uzaklaşmalarına yol açtı.
Kürtlerin Jan Dark’ı (Jeanne d’Arc) Leyla Zana hangi nedenlerle köşesine çekilmek zorunda bırakıldı? Emine Ayna hangi yanlışlara ortak olmamak için havlu atmak mecburiyetinde kaldı?
Liste uzun. Aynı yöntemde ısrar, açıktır ki sonucu değiştirmiyor. Öyleyse ilk başta bu yöntem sorgulanmalı ve legal Kürt hareketinin genç, dinamik ve karizmatik bir liderinin daha bertaraf edilmesine asla ve asla müsaade edilmemelidir!
Legal partiye oy verenler bugün birinci ve ikinci nesilden insanlarımız. Bunların bir kısmı Kürtlüklerine halel gelmesin diye döne döne ve kerhen HDP’ye oy veriyor. Üçüncü ve dördüncü nesilse tarumar, Türk metropollerine dağılmış bir durumda, aç ve güvencesiz anonim bir yaşamı, kontrol altındaki güvenli bir yaşama tercih ediyor.
Legali illegaliyle Kürt hareketinin kendi rüştünü ispat diye bir derdi olmamalı. O süreç çoktan aşıldı. Ve herkesin kendi mahallesine yönelmesi gereği kapıya ne zamandır ki dayandı.
Türk sol ve demokratik güçlerini görünür kılmak, onları parlamentoya taşımak için her şey yapıldı. Bu 2015’te doğruydu, bugünse yanlış, zira o mahallede Kürtler ne yaparsa yapsın bir kıpırdanış yok ve yakın zamanda da olmayacak.
Evet, bu çevrelerle eylem ve iş birliği yapılmalı. Ancak asıl olarak Kürt mahallesine yönelinmeli ve Kurdewarî stratejik bir ittifak örülmeli, öyle seçimler öncesi ‘kerhen’ kotarılan birlikler türünden değil ama.
Kürdistan ve Kürt halkı varsa ve sömürgeci bir boyunduruk altındaysa, öncelik bu halkın ulusal birliği olmalıdır. Bu birlik sağlandıktan sonra Türk mahallesinde herkes seni ciddiye alır, sana bir değer verir!
Biliyorum oldukça dağınık oldu. Gerisini Selahattin Demirtaş’ın açıklamalarından okuyun:
https://artigercek.com/forum/hdp-acisindan-tbmm-secimi-neden-boyle-oldu-252148h, 31.05.23
https://artigercek.com/makale/selahattin-demirtas-ben-hdpliyim-ve-oyle-de-kalmaya-devam-edecegim-252314, 01.06.2023
02.06.2023,
msahin1@web.de